“Ertesi sene annem yazın gene İstanbul’a gitti. Biz yalnız kaldık. Hasan’a ahır hâlâ yasaktı. Geceleri yatakta atların ne yaptıklarını, tayların büyüyüp büyümediğini bana sorardı. Bir gün birdenbire hastalandı. Kasabaya at gönderildi. Doktor geldi. ‘Kuşpalazı,’ dedi. Çiftlikteki köylü kadınlar eve üşüştüler. Birtakım tekir kuşlar getiriyorlar, kesip kardeşimin boynuna sarıyorlardı. Babam, yatağının dibinden hiç ayrılmıyordu.” Kuşkusuz Türk Edebiyatı’nda öyküden bahsedildiğinde adı anılmadan geçilemeyecek üç-dört isimden biridir Ömer Seyfettin. Yazarın bu öykülerinin bazılarını yıkılmakta olan bir imparatorlukta, bilfiil savaşırken yazdığını bilmekse onların değerini artırıyor.