Ağlayamayan Bulut, hızlı tempolu bir öyküyle yeryüzünde ağaçların, giderek ormanların ve yeşil bitki örtüsünün azalmasının yarattığı zincirleme etkiyi anlatıyor. Yeşil bitki örtüsünün azalması, havadaki nemin ve sonuçta yağmurların azalmasına da yol açıyor çünkü. Çözüm, tabii ki, daha yeşil bir dünya!

Yağmurlar, bulutların gözyaşları olsaydı ama bulutlar da bir türlü ağlayamasaydı… Ne olurdu? Biz söyleyelim: Dünyamıza yağmur yağmazdı. İşte Canbulut’un canı da bu yüzden çok sıkkındı. Son zamanlarda bütün bulutlar bir türlü ağlayamaz olmuş, dünyada kuraklık başlamış, insanlar içecek su bile bulmakta zorlanır hâle gelmişti. Canbulut ve bütün bulutların mutlaka yağmur yağdırmaları gerekiyordu. Peki ama nasıl?.. Bir gün Canbulut, Güzelbulut, Beyazbulut yeryüzüne indi; Can ve Melek ile karşılaştı. Onların arkadaşlığı, yeniden yeşil bir dünyada yaşamanın başlangıcı oldu!

“Bulutlar bembeyaz ve yumuşacık oluşları ile herkesi kendine hayran bırakır. Ancak o güzel bulutların yağmur yağdırabilmek için ağlamaya ihtiyacı var ve ağlamayı hiç kimse Canbulut ve arkadaşları kadar isteyemez! Dünyanın ise Canbulut, Beyazbulut ve Güzelbulut gibi duyarlı bilinçlere o kadar çok ihtiyacı var ki… Ağlayarak dünyaya yardım etmek için çırpınan Canbulut bize duyarlı olmak hakkında çok şey öğretiyor. Can ve Melek de o güzel bulutlara fidan dikerek yardım ediyor ve sonunda güzelim doğa yeniden hayat buluyor. Her şey yeşil bir dünya için. Ağlamak da!.. Ağlamanın en keyifli hâli ise Banu Bozdemir’in anlatımıyla Ağlamayan Bulut’ta.”
Seda Keçe – Türkçe Öğretmeni