Kültür Sanat

Mine Soysal Röportajı

Mine Hanım kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? 

Arkeoloji eğitimi almak üzere kendimi yetiştirdim. Çocukluğumdan beri arkeolog olacağım diyen bir insandım. Sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde eğitim alarak arkeolog oldum. Ben hep çocuklara “ Türkiye’de çocukluk hayallerini mesleğe dönüştürmek bir lükstür.” derim. Ben bu lüksü yaşamış şanslı çocuklardan biriyim. Hem arkeolog oldum, hem de Anadolu’nun her yerinde mesleğim sayesinde farklı insanların, farklı coğrafyaların, öykülerin içinde yaşayabildim. Sonra bunları öncelikle çocuklara anlatmak, onlarla paylaşmak gerektiğine çok inandım.

Günışığı kitaplığını kurmaya nasıl karar verdiniz? 

Çocukların Batı ülkelerindeki “olağan” koşullara kendi ülkemizde sahip olabilmeleri için çok fazla maddi olanak sağlanması gerektiğine dair yanlış bir fikir var Türkiye’de. Oysa her insanın küçüklüğünde sahip olması gerektiğine çok inandığım doğal, olağan bir takım koşullar var. Bunlar eğitim hakkı gibi, can güvenliği gibi, sağlık hizmeti gibi… Hani sorgulanmadan sağlanması gereken iyi beslenme gibi, iyi bir çevrede, iyi bir doğal düzende yaşamak gibi çok temel haklar bunlar… Kitap okuma hakkında zamanla kitap kullanıcısı olmanın, hatta edebiyat kullanıcısı olmanın edebiyat tüketicisi olmanın da aslında bu doğal durumlardan biri olması gerektiğine çok inanan bir insandım hep. Sonra sonra arkeoloji, beni daha ziyade bilimsel gerçekliklerden, edebiyatın metaforik yapısına kaydırdı ve sonuçta arkeoloji mesleğimi noktalayıp, kitapların dünyasına taşındım. 1994’de İstanbul Arkeoloji Müzeleri’ndeki görevimden ayrıldım. 1996’da Günışığı Kitaplığı’nı kurduk arkadaşlarımla beraber. Günışığı Kitaplığı, Türk ve dünya edebiyatından çağdaş çocuk ve gençlik edebiyatı kitapları yayınlamak üzere kuruldu ve 14 yıldır sadece bu işi yaparak yaşamını sürdürüyor.

Peki, burayı kurmadan önce kitap denemeleriniz oldu mu? Yani burayı kurduktan sonra mı kitap yazmaya karar verdiniz? 

Hemen hemen aynı yıllarda çocuklar ve gençler için hazırladığım farklı yaşlarda kitaplar yayınlanmıştı. Tarih Vakfı tarafından yayınlanmıştı bu kitaplar. Eskiden beri gelen yazı çalışmalarım vardı. Kitaplaşmaya başlaması yine 90’lı yılların ilk yarısında oldu. Günışığı Kitaplığı’nın kurulması bu verimi yükseltti diyelim sadece. Tabii ondan öncesi var.

Peki, çocuklara kitap yazarken nelere dikkat ediyorsunuz? 

10 puanlık sorulardan biri bu… Bir şeye dikkat etmiyorum. Edebiyat metni yazmak aslında çocuğa ya da yetişkine farklılıklar gerektirmiyor. Bir edebiyat metniyse uğraştığınız metin, onun estetik ve üslupsal ifadeleri ve dertleriyle uğraşıyorsunuz. Ama bir edebiyat metnini çocuğun da okuyabilmesini sağlamak ya da hangi yaştaki çocuğun okumasını hedefliyorsak (varsa böyle bir hedefimiz), o zaman anlatımda, sözcüklerde, cümle yapılarında gerek teknik, gerek estetik başka bir takım dikkat noktalarımız ortaya çıkıyor. O dikkat noktaları aslında yalınlaşma anlamında, duygunun, düşüncenin, durumun anlatımı anlamında daha yaratıcı, daha çeşitli olmayı gerektiriyor.

Çocuk kitabı yazmanın diğer kitaplardan farkı nedir? 

Yetişkine yazdığınız bir metinde karşı taraf tarafından anlaşılıp, anlaşılmamak çok büyük bir dert değildir. Yazarın böyle bir temel duruşu ve rahatlığı vardır. Çocuk ve gençlik edebiyatıyla uğraşan bir yazarın okuru tarafından anlaşılamamak gibi bir durumu mümkün olamıyor, olmaması gerekiyor; çünkü zarar verebiliyoruz anlaşılmadığımız zaman. Ya da kötü bir algıya neden olduğumuz zaman, rahatsız edici olduğumuz zaman başka bir zarar veriyoruz. O zarar da çocuğun ya da gencin bizim kitabımızı okuduktan sonra bir başka kitabı aynı cesaretle, aynı keyifle elini sürüp süremeyeceği noktasında ortaya çıkıyor. O nedenle en yetkin olmaya çalıştığınız noktanın, neyi anlatıyorsak anlatalım, hangi yaş gurubundan çocuğa dokunmak istiyorsak, onun belleğinde bir iz bırakmak istiyorsak, ona çok çeşitli duygular ve düşüncelerle coşabilmesini sağlayacak bir metin yazmak zorunda olduğumuzu düşünüyorum. Galiba dikkat değil de, hani bir nevi işin zor ve çetrefil kısmı burası. Yoksa her şeyi anlatabilirsiniz. Temalarda, karakterlerde sonsuzca çeşitlenme; tıpkı yetişkin edebiyatındaki gibi çocuk ve gençlik edebiyatında da aynı. Önemli olan, bir durumu, hangi dille, hangi yaratıcı açı ve ifadelerle aktaracağınızı bulmaktır.

Çocuklar kitap seçerken nelere dikkat etmeleri gerekiyor? Daha doğrusu çocuklar pek bilinçli seçim yapmıyorlar. Ebeveynlerin yönlendirmesi ne şekilde olmalı? 

Çocuğun okuyacağı kitabı seçmesi eskiden pek mümkün değildi. Bundan beş altı yıl evvel neredeyse söz konusu değildi. Şimdi epeyce yol aldık. Bunun için son 15 yıldır çok çalıştık. Şimdi şimdi fuarlarda karşımıza gelen çocuklara bakıyorum, bana çok umut veriyorlar. ”Geçen sene şu şu kitaplarınızı okudum, çok beğendim. Şu kitabınızı da bu sene okuyacağım,” diye geliyorlar. Nasıl ben çok sevdiğim bir yazarı takip ediyorsam, nasıl onun yeni çıkan kitaplarını alıp okumak istiyorsam, çocukların, gençlerin de şimdi aynı şekilde davranmaya başladıklarını görüyoruz ki; bu çok umut verici. Yine de seçim konusunda hâlâ yeterli noktada değiliz. Çocuklara yetişkinler, öğretmenleri ya da evlerde aile büyükleri “Al şunu oku!” ya da “Bunu okumak zorundasın!” ya da “Bunu oku, ödev yapacaksın!” biçiminde kitap öneriyorlar. Aslında çoğu da öneri değil. Çoğu zorunlu okuma olarak nitelendiriliyor. Edebiyat okumak (Başvuru kitapları için bir şey söylemiyorum. Zorunlu ders kitaplarımız bu konunun dışında.) zorunlulukla sağlanabilecek bir şey değildir. Edebiyat okumak, tamamen kişisel özgürlüklerle ilgili bir konudur. O işten aldığınız keyifle, o zamanı nasıl yaşadığınızla ilgili bir konudur. O nedenle tıpkı yetişkinler gibi, çocukların da, gençlerin de kitap okumak konusunda bireysel denemelerini yapmalarına izin vermek zorundayız. Onları buna yönlendirmek, cesaretlendirmek, özendirmek zorundayız. Tüm bunları yapabilmek için önce kendimizin denemesi, tadına varmış ve sevmiş olması gerekiyor ki, çevremizdeki çocuklara da bu en doğal daveti yaratabilelim. Yoksa ben zorlanıyorum. Hiç kullanmadığı bir şeyi çocuklarımızdan bekliyorsak, onlara yaptırıyorsak ortaya metazori bir sıkıntılar silsilesi çıkıyor ki, bu çok kötü bir şey. Çocuklar çok akıllı, çok zekidirler. Bizim ne yapmaya çalıştığımızı en iyi onlar anlıyorlar. Kendi kullanmadığımız bir şey için onları deney tahtasına çevirmek istiyormuşuz gibi algılıyorlar ki, hiç hoşlarına gitmiyor bu. Olan kitaplara oluyor. Kitap okumayı tamamen reddediyorlar.

Peki, çocuklar neden kitap okumalı? 

Yalnız çocuklar değil, her insan düşünsel olarak hayatın şu ağır ve yorucu ritminin dışına çıkma ihtiyacını duymakta. Hayatınızı sürdürebilmeniz için hayatınızda bir takım sessizlik anlarının olması gerekiyor. Sessizlik anları sadece uyuyarak sağlanmıyor. Uykuda bedenimizin yapmak zorunda olduğu başka ödevler var. Ama uyku dışında, yaptığımız işlerden beklenen sorumluluklar dışında, bir takım anlara ihtiyacımız var. Beklenen sorumluluklar çocuklukta derslerimiz, ailemizle-arkadaşlarımızla paylaşmamız gerekenler, yetişkinliğimizde iş hayatımız var, Yine arkadaşlarımız var. Yani bir sosyal hayatımız var, bir iş hayatımız var. Bu vazgeçilmez bir şey. Bunların dışında kalan zamanlarda bizim hayata güçlenerek geri dönmemizi sağlayacak, ertesi güne uyandığımız zaman bize yaşama şevki verebilecek; bir gün öncesinde ya da ondan önceki dönemde başımıza ne gelmiş olursa olsun, yeni bir döneme başlama gücü verecek bir enerji kaynağına ihtiyacımız var. Bu enerji kaynağı çok çeşitli olabiliyor. Ama sanat ve edebiyat, bu türden enerji kaynaklarının en önemlileri olarak insan hayatında apayrı bir yere sahip. O nedenle sinemaya gidiyoruz. O nedenle müzik dinliyoruz. O nedenle bir dans gösterisi bizim aklımızı başımızdan alabiliyor. Güzel şeylere ihtiyacımız var: Kendimizi yeniden iyi hissedebilmemiz için, hele hele bu günün dünyasında, her yerde kan akan, her yerde insanların acı çektiği, hastalıklar yüzünden kitlesel ölümlerin olduğu ya da doğal afetler yüzünden binlerce insanın bir anda öldüğü bu zamanlarda… Hakikaten çok vahşi bir ortamda, hiç bir şey yokmuş gibi görmezden gelmeye çabalayarak yaşasak bile, çok ağır bir yorgunluk.

Çocukların hayatı da bu şekilde… Anlamadıklarını sanıyoruz, ya da duymadıklarını sanıyoruz, fakat bizden çok daha fazla üzülüp korkmaktalar. Onlar birer kristal billur gibiler. O nedenle çocukların sanatla, edebiyatla çok erken yaşta tanışması ve bu doğal enerji kaynağını kendi hayatlarının en doğal parçası olarak, çok erken yaşta içselleştirmeleri yaşam kalitelerini yükseltecektir. Küçüklüğünden beri kitap okuyarak yaşamayı öğrenmiş gençlere bakıyoruz, bugün uğraştıkları konular, o konularla uğraşma güçleri diğerlerinden daha farklı. Ama bunu deneyimlenmemiş, bu konuda yoksul kalmış çocuklara bakıyoruz, gençlik yıllarında daha çok çırpınıyorlar. Hayata atılma yıllarında onlar için pek çok şey daha zor oluyor. Edebiyat kitapları ve tabii ki bütün sanat dalları insanda sakinliği ve durup düşünebilmeyi, analiz edebilmeyi sağlayan; bunu asla öğreti olarak yapmayan, kendiliğinden içselleştirmeyi becerebilen, galiba biricik olgu. Başka bir şey aklıma gelmiyor. Bu şekilde insana işleyen, bu şekilde kalıcı izler bırakarak dokunabilen hiçbir şey yok onun yerinde.

Peki, çocuklara bu alışkanlık nasıl kazandırılabilir? 

Alışkanlık haline getirmek belki yanlış bir ifade… Kitap okumak kuru bir şey değil çünkü. Alışılabilecek bir şey de değil. Biraz önce de söylediğim gibi sevdiğim kitapları okumak, benim hayatımın doğal bir parçası. İçselleştirmiş olmak bu davranışı, bireysel bir özgürlük konusu olarak yaşayabilmeyi öğrenmek asıl mesele. Aslında burada biraz daha derin, biraz daha felsefi bir seçim var. Alışkanlıklar böyle değildir. Dişlerinizi fırçalamak zorundasınızdır. Bu bir alışkanlık haline gelmek zorundadır. Başınıza iş açılır yapmadığınız zaman. Sigara bir alışkanlıktır, sigarayı içmediğiniz zaman rahat edersiniz, çok iyi yaşarsınız; ya da sigara alışkanlığı hayatınızı berbat edebilir. Bunlar farklı şeyler. Fakat kitap okumak “alışkanlık”la ile daraltılabilecek bir şey değil bence. Biraz daha geniş bakmamız gereken bir konu. Çünkü, sürekli kitap okumadığınız zaman hiçbir şey olmaz. Başınıza bir iş açmaz. Ben çocuklara bunu çok anlatırım: Bazı zamanlar vardır, hiç kitap okumak istemezsiniz, bu da kötü bir şey değildir. Bazen iki saatte bir kitap bitirip, başka kitaba el atmak istersiniz. O insana özel bir şeydir bu. Bu bir ritimdir, ihtiyaçtır. Neyi okuduğunuzla ortaya çıkan bireysel bir durumdur. Çocuklara bu şekilde tanımladıkça, anlatabildikçe çocukların da deneyimlemekten korkmayarak, farklı türleri deneyimleyip, hangi türü sevdiğini fark ettikçe, zaten o türün okuru haline gelme şansını yaşadıklarını yakından izliyorum. Sevdiği türe kavuşan çocukların uzun süreli okuma serüveni başlıyor. Böyle kitaplardan bir tane daha okuyayım diye arıyor. Ama sevdiği türdeki kitabı arıyor. Diyelim ki, bilimkurgu okumayı seven bir çocuğa / gence siz duygusal, dramatik yapısı yoğun bir kitap önerdiğinizde okuyamayabiliyor. İlle de onu okumak zorunda değil. Ama bundan üç sene sonra belki de artık hiç bilimkurgu okumayan, daha felsefi kitapları keyifle okuyan bir insan haline gelecek. Bunu biz bilemeyiz, o insan bilir bunu…

İlk Kitaplar, Çocuk Kitaplar ve Genç Kitaplar arasındaki farklar ile Köprü Kitaplar ve Çıtır Çıtır Felsefe dizilerini detaylı anlatabilir misiniz? 

Günışığı Kitaplığı 1996’da yola çıktığında, dünya çocuk ve gençlik edebiyatını çok ayrıntılı bir şekilde incelemiştik. Bundan on dört, on beş yıl öncenin çocuk gençlik edebiyatı yayıncılığıyla, bugünkü arasında gerçekten büyük fark var. Biz Günışığı Kitaplığı olarak, yayıncılık sektörünün tüm dünyada en hızlı gelişen ve şu anda en parlayan yıldızı konumunda olan alanda faaliyet gösteriyoruz. Bunun nedeni, aslında okuyucunun yeni keşfedilmiş olması. “Yeni”den kastım; son yirmi beş, otuz yılda, çocuk okuyucunun, genç okuyucunun aslında geleceğin okuru olarak, nasıl en başından beslenmesi ve kitapla ilişkilendirilmesi gerektiğinin bütün dünyada son bu dönemde keşfedilmesi. O nedenle Alman edebiyatı, çocuk ve gençlik edebiyatında çok önemli bir odaktır. Amerika özellikle çocuk ve gençlik edebiyatının biçimlemesine kafa yormuş bir edebiyat ülkesidir. İngiltere, Uzakdoğu ülkeleri çok çok önemli. Edebiyatın bu önemli alanında yaş gruplarına göre ne yapılıyor bunu ciddi bir şekilde araştırdık. Sonra kendi ülkemizin okuma ihtiyacını tespit etmek gerekiyordu. Bu bizim en önemli ödevlerimizden biri. Bu dönemsel olarak sürekli yaptığımız bir şey. Okuma kültürü gelişen ve değişen bir olgu. Bundan beş sene öncenin ritmi ile bu senenin ritmi çok farklı. On beş sene evvel ile beş sene öncesinin ritmi de çok farklıydı. Bütün bunlar göz önünde bulunduruldu. Bunların sonucunda üç ana kulvarda yayın yapmaya karar verdik.

3-8 yaş arası çocuklar için İlk Kitaplar grubunu, 8-12 yaşlar için Çocuk Kitaplar grubunu ve 12+ dediğimiz Genç Kitaplar grubunu hazırladık. İlk Kitaplar 3-5 ve 5-8 yaşlar, Çocuk Kitaplar 8-10 ve 10-12 yaşlar olarak alt gruplara bölünebiliyor. Genç Kitaplar’sa sadece alt yaş gurubunu belirttiğimiz, yetişkinlerin de keyifle okuyabileceği kitap gurubudur.

Bu üç büyük gruba dördüncü ana gurubu kattık ve Köprü Kitaplar dediğimiz koleksiyonu oluşturduk. Köprü kitaplar, nicelik olarak değil, nitelik olarak çok büyüktür. Türk edebiyatının usta yazarlarının çocuklar ve gençler için kaleme aldıkları çok özel bir kitap gurubunu barındırır. Edebiyatla gencin arasında kurulması gereken köprüleri ancak, o dilin usta yazarları kurabileceğine inanırız. Köprü Kitaplar’ın onuncusu yayımlandı. On birinci yolda.

Bunların yanı sıra, “Çıtır Çıtır Felsefe” dizimiz edebiyat dışı görünen tek kitap gurubumuzdur mevcuttur. Dizinin şu anda on sekizinci kitabı yayımlandı, on dokuzuncu kitap yolda. Felsefe kitaplarının okul eğitiminde nasıl kullanılabileceğini düşündük. O yıllarda MEB’nın altıncı sınıflar için düşünce eğitimi dersi söz konusuydu. O dersle bunu nasıl ilişkilendirebiliriz diye bu konuda çok danıştık. O zaman çoğu insan bize “Çocukla felsefe nasıl bir araya gelecek?” diye endişesini belirtmişti. İyi ki yapmışız, diyoruz şimdi. Bu 18 kitap Türkiye’de bir yayıncılık olayı yaratmış durumda. “Çıtır Çıtır Felsefe” dizisini yapmamızın temel nedeni de edebiyat okumanın felsefeyle doğrudan alakası olduğunu bilmemizdir. Çocuklar, öğretmenler, aileler bize ne kadar doğru bir seçim yaptığımızı, yaptığımız her yeni kitabı çok isteyerek gösteriyorlar zaten. Bunun dışında romanlar, öyküler, yaş büyüdükçe tarihsel romanlar gibi çeşitlenen okuma biçimleriyle geniş bir yayın yelpazesi var. Bu güne kadar 250’ye yakın kitap yayımlamış bir yayıneviyiz biz.

Günışığı Kitaplığı olarak farklı bir duruşunuz var mı? Nasıl ifade edebilirsiniz kendinizi? 

Galiba bütün bunlarla faklı olduk biz. Yayıncılıkta son yıllarda yükselen eğilim böyle görülüyor artık. Biz satacak kitap aramıyoruz. Çok satması gerekmiyor bir edebiyat kitabının. Okuruyla en yüksek oranda buluşması ve okuru üzerinde gerçekten derin izler bırakmasıyla daha çok ilgileniyoruz. Edebiyat yayıncılığı diğer yayıncılık gibi biraz daha popüler olmayı ya da geçici olmayı kaldırabilecek bir yayıncılık değil. Titizlikle seçmeniz ve yayına çok iyi hazırlamanız gerekiyor. Hiçbir hatası olmadan, yüksek kaliteyle basılması ve iyi pazarlanması gerekiyor. Çünkü bir edebiyat kitabının rafta pek şansı yoktur. O nedenle biz çok iyi kitapları, çok iyi yapalım diye çabaladık. Baştan beri seçimimiz böyle oldu. Ama her yaptığımız kitabın her yıl defalarca tekrar baskılarını yapıyoruz. Yıl içinde 300’den fazla kitap basıyoruz. Bunların çok azı yeni kitaptır.

Son dönem yazarlardan özellikle çocuk kitabı yazan yazarlardan beğendikleriniz, takdir ettikleriniz var mı?

Çok var. Başından beri yazar ya da kitap adı vermeyi tercih etmiyorum. Günışığı Kitaplığı yazarları beni fazlasıyla büyülüyor. Onlarla çalışmaktan fazlasıyla mutluluk duyuyorum. Günışığı Kitaplığı dışında, benim çok değer verdiğim Sevim Ak ve Cemil Kavukçu’nun çocuklar için yazdığı kitapları okumayı çok çok seviyorum. Gökçe Ateş Aytuğ gibi genç yazarlar aramıza katılmaya başladı. Suzan Geridönmez’in “Uzayda Bir Yatılı Okul” adlı bilimkurgu türüne göndermeler yapan bir çocuk romanı yayımlandı bundan iki ay önce. Yayın yönetmenliğini üstlendiğim bu kitabı çalışırken o kadar eğlendim ki… Bütün bu gelişmeler geleceğe yön gösteren şeyler gerçekten.

Türkiye’de çocuk kitapları sektörünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Çok temel sorunları var. Sorunların aşılması için çabalar çok yetersiz durumda. Bu kitapların yayıncılarının işi diğer yayıncılara nazaran iki katı daha zor. Maliyetler daha yüksek. Biz gerektiğinde renkli baskı yapmak zorundayız, gerektiğinde görsel boyutlarını büyütüyoruz, gerektiğinde cilt özelliklerini farklılaştırmak zorundayız. Yani normal bir kitabı üretme maliyetiyle çocuk kitabı üretme maliyet arasında ciddi oranda farklılık var. Buna karşın, çocuk kitaplarının yetişkin kitaplarından daha düşük fiyatla satılması gerektiği şeklinde anlayamadığımız bir beklenti var. Bunlar çok ciddi sorunlar. Devletin hiçbir şekilde desteklemediği bir alan söz konusu olunca, ortaya pek parlak bir tablo çıkmıyor. Bunu sürekli söylerim; Türkiye kitap okumayı sevmediğini sananların ülkesidir. Üstelik, bir de kitap okuma keyfi olmayınca, bir de kitabı yüksek maliyetle sunmak çılgınlık gibi duruyor. Biz de Günışığı Kitaplığı olarak, bu çılgınlığı sürdürmekten şeref duyuyoruz.

Peki, ilerisi için hedefleriniz, planlarınız neler Günışığı kitaplığı olarak? 

Biz en iyi bildiğimiz işi, en severek yaptığımız işi yapmayı sürdüreceğiz. On beşinci yıla giriyoruz 2011 yılında. On beşinci yılımız için bir takım projeler geliştirdik. 2009 yılında aramızdan ayrılan Zeynep Cemali’nin anısına Zeynep Cemali Öykü Yarışması’nı düzenledik; altı, yedi ve sekizinci sınıflar için. 2011, Zeynep Cemali Öykü Yarışması’nın ilk yılı Bir yandan Çocuklar İçin Kütüphane projemizi hayata geçirmek adımlar attık. Halk Kütüphaneleri’nde çocuklar için bölümler oluşturmak, bu bölümlerin, çocuk kullanıcı açısından düzenlenmesi için, kendi danışman kütüphanecilerimizle birlikte bir çalışma başlattık. Afişler, broşürler hazırladık. Bunlar şu an Türkiye genelinde yüzlerce Halk Kütüphanesi’nde kullanılmaya başlandı. Bunu yaygınlaştırmak adına çok ciddi projeler hazırlıyoruz. Eğitimde Edebiyat Seminerleri düzenlemeye başladık. İlkini 2010 öğretim yılında gerçekleştirdik. Bu yıl iki ya da üç seminer daha düzenleyeceğiz. Burada da öğretmenlere meslek içi eğitim veriyoruz. Çocuk edebiyatı konusunda donanımlarını artırmak, geliştirmek istiyoruz. Çocuklara geniş bir yelpazede edebiyat kitapları önerebilmeleri için. Bu çok önemli bir adım oldu. Bunların yanı sıra on beşinci yılımız için özel kitap projelerimiz var. Öte yandan teknolojileri takip ediyor, özellikle dijital yayıncılıkla ilgili adımlar atıyoruz.

E-kitabı destekliyor musunuz? 

Dünyada herkes kullanıyor e-kitabı. Yani bu şöyle bir şey: “Cep telefonu iyi bir şey midir, kötü bir şey midir?” ya da, “Cep telefonunu sever misiniz?” diye sormaya benziyor bu. İki yıl sonra zaten böyle bir bakış tamamen ortadan kalkacak. Şimdiden bir grup kitabın e-kitap olarak bulunması çok kolay, çok pratik. Ancak, kitap yayıncılığıyla karşılaştırılamayacak bir konu bence, hepsinin kendi ayrı kanalı var. Teknoloji bizi başka biçimleri de kullanmaya yönlendiriyor. Bunlar bana birbirleriyle savaşacak, birbirini yok edecek, olumsuz etkileyecek şeyler olarak görünmüyor. Kitaplar yaşamlarını başka biçimlerde sürdürecekler.

Eklemek istediğiniz bir şey var mı? 

Size kolaylıklar diliyorum. Siz de on-line çalışan bir firmasınız ve on-line yayıncılık aslında yeni nesil bir yayıncılık tipi. Aslında hepimiz yeni şeyler yaratmak için kafa yoruyoruz. Bütün sektörler için önümüzde büyük bir teknoloji ödevi var. Bu da beni heyecanlandırıyor açıkçası.

Yorumları Göster

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir