Kültür Sanat

Sevim Ak Röportajı

Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
Ben, 23 yıldır çocuk edebiyatıyla ilgileniyorum. Bugüne kadar yayımlanan öykü ve roman kitaplarımın sayısı 28’e ulaştı. Bir dönem, çocuk tiyatrosu ile de ilgilendim ve bir oyunum İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda, iki oyunum özel tiyatrolarda sergilendi. Televizyondaki çocuk programları için senaryolar yazdım. Ayrıca, öykü ve kitaplarımdan bazıları Balkan dillerine, Korece ve Almanca ve Arapça’ya çevrildi.

Çocuk kitapları yazmaya nasıl karar verdiniz? Ne zamandan beri çocuk kitapları yazıyorsunuz?
Ben 23 yıldan beri çocuk kitapları yazıyorum. Çocuk kitapları yazmaya, kendim için yazdığım dönemde, yazdıklarım içerisinde hep çocukların olduğunu fark ettiğimde başladım. Bunun nedenini düşündüğümde ise, çocukluğumda yaşadığım, derin zenginlikler taşıyan, çok fazla değişik insan profil ve portresini, çok küçük yaşta yaşama geçirmemden kaynaklandığı fikrine vardım. Aslında, çocukluğumdan edindiğim, yetişkin hayatıma da taşıdığım bir sürü malzemem (anı, ayrıntı, duygu…) vardı.

Sonrasında çocuk edebiyatı Türkiye’de ve dünyada ne durumda gibi soruların yanıtlarını aradım. Bu soruların dışında, kendime göre bir dil bulabilir miyim, çocukluk deneyimlerimden yola çıkarak yeni bir tarz oluşturabilir miyim diye düşündüm. Bu düşüncelerin ardından, yavaş yavaş çocuk öyküleri yazmaya başladım.

Ancak, yazdığım öyküleri hemen insanlarla paylaşmadım. İlk öykümü kardeşime okumuştum ve o sırada 40 tane daha, paylaşmadığım öyküm vardı. Kardeşim, ona okuduğum öykünün ardından, öykülerimi insanlarla paylaşmam gerektiğini söyledi. Ben de, öykülerimi, utanarak da olsa, birkaç dergiye gönderdim. Dergilere gönderdiğim öykülerim yayınlanmaya başlandı ve bu bana cesaret verdi. Bir iki yıl boyunca öykülerimi dergilerde yayınladıktan sonra, tüm öykülerimi toplayarak, bir yayın evine götürdüm. Böylece, Redhouse Yayınları’ndan “Uçurtmam Bulut Şimdi” adlı ilk kitabım çıktı.

Çocuk kitapları yazarken nelerden esinleniyorsunuz?
Aslında her şeyden diyebiliriz. Günlük haberlerden, televizyonda izlediklerimden, gazetede okuduğum haberlerden, çocuklarla sık sık yaptığım söyleşilerden, kendi okuduklarımdan, yaşam deneyimlerimden, bana aktarılanlardan, kısacası her şeyden esinleniyorum diyebilirim.

Çocuk kitabı yazmanın yetişkinler için kitap yazmaktan farkı nedir? 
Yetişkinler için, “Güneşin Çocukları” adlı kitabımı yazarken, çocuklarla yetişkinlere yazmanın arasındaki derin farkı net olarak görebildim. Çocukların dil, anlatım, algı düzeyinde kurdukları bağlar, yetişkinlerinkiyle örtüşmüyor. Bir yetişkin olarak, çocukların dünyasına erişebilmek, çocuk dünyasına yeniden dönüş yapmayı gerektiriyor. Bir yerde çocuk kitabı yazmak, hayata çocuklarla aynı mesafeden bakıp, çocuklarla doğal ve gerçek bir ilişki kurup, çocuk gözünden hayatı anlamayı gerektiriyor.

Sizce çocuk yetiştirilirken nelere dikkat edilmelidir?
Günümüzde, ebeveynlerin çocuklarına, eskisi kadar emek verdiğini düşünmüyorum. Bence bu durum, modern eğitim çağının ve teknolojik değişimlerin bir getirisi. Artık, ailenin yerini, teknolojik aletler alıyor. Bu da çocukların gelişiminde olumsuz etki yaratıyor. Aslında günümüzde, teknoloji içerisinde çocukları yakalamak çok zor, onların hızına ulaşmamız mümkün değil deniliyor. Evet, teknoloji gerçekten hızlı, fakat doğada hızlı değişim söz konusu değil. Her insan, doğumundan erişkin hale gelene dek, aynı süreçleri geçirir. 50 yıl öncesinde de, bebekler doğar doğmaz yürüyemiyor, konuşamıyorken, şu an doğan bebekler de aynı şekilde yürüyemiyor ve konuşamıyor. Ya da, çocukların yetişkinlerle iletişim kurma, oynama istekleri yok olmuyor. Bu yüzden, bence çocuklar 5-6 yaşına kadar doğa içerisinde, aile ve çevresi, komşuları ile sıcak ilişkiler kurarak, geleneksel bir mahalle kültürü içinde yetiştirilmelidir.

İyi bir çocuk kitabı hangi özellikleri taşımalıdır?
İyi bir çocuk kitabı, aslında bir çocuğun kolayca empati kurabileceği, kolayca konusunun içine girebileceği, rahat anlaşılacak şekilde, yalın bir dile sahip olmalıdır. Çocuklar, kendilerini bir serüven kapsamında, güzel ve akıllıca bir metinin satır aralarından kendisine uygun mesajlar üretebildiğinde, o metin içerisinde dolaşmaktan hoşlanır. Hayatlarında sık sık karşılaştıkları küçücük olaylar bile, çocuklar için uygun bir dille anlatıldığında, oldukça ilgi çekici olabilir.

Bugüne kadar yazdığınız çocuk kitaplarından kısaca bahseder misiniz?
Yazdığım ilk kitaplar, çocukların mahalle ortamında geçen, birbirleriyle yaşadıkları olaylar üzerineydi. Daha sonra bir takım sorunlar üzerinde durmaya başladım. Mesela, aile kavramı üzerinde düşündürmek için, “Domates Saçlı Kız” adlı kitabımı yazdım.

“Horoz Adam ve Korsan” adlı kitabımda ise, sağır, dilsiz bir çocuğun hikâyesini, tanıdığım bir çocuğun tamamen kendi iç sesiyle yazmaya çalıştım. Buradaki amacım ise, farklı dünyalara ilgi çekmekti.

Günümüzde genellikle herkes, kendi sosyal statüsüne yakın insanlar ile ilişki kuruyor. Çocuklar da gene aynı şekilde, sanki tek tip dünya, tek tip insan varmış gibi, yine kendi sosyal çevrelerinden arkadaş ediniyor. Böylece çoğu çocuk, etrafındaki farklı sosyal sınıftaki insanlardan haberdar olmuyor. Ben bu yüzden, çocukları biraz farklı dünyalara çekecek, düşündürtecek, empatiyle yaklaşmalarını sağlayacak kahramanlar yaratmaya çalışıyorum.

Son kitabınız “Puldan Taştan Lahana’dan “ hakkında bilgi verir misiniz?
Bu kitapta, sanat nedir, estetik nedir, güzellik ve dönüşüm nedir soruları üstüne çocuklarla konuşma fırsatı yakalıyoruz. Kısaca kitaptan bahsetmek gerekirse; kitap içerisinde iki tane kahraman var. Bir tanesi, takma adı köstebek olan bir çocuk. Bu çocuk, çöplerden, parklardan topladığı birçok malzemeyi, hem bir oyun eşyası olarak görüyor, hem de hiçbir malzemenin yok olmasını istemiyor. Bu nedenle, topladığı malzemeleri, odasında yatağının altına koyarak biriktiriyor. Diğer karakter ise, mahallede boşalan bir eve taşınan, simetri meraklısı bir adam. Adamın evi ve etrafındaki bu düzenli hali ise etraftan büyük beğeni topluyor. Öyle ki, çevredeki insanlar da etrafta birtakım değişiklikler yapmaya başlıyor. “Puldan Taştan Lahana’dan” ise bu iki ayrı karakterin, bir yerlerde yollarının kesişmesinden bahsediyor.

Çocuklara kitap sevgisi aşılamak için neler yapılmalıdır?
Her zaman söylenen klasik bir laf vardır. Anne baba kitap okursa, çocuk da kitap okumayı alışkanlık edinir denilir. Bu düşüncenin doğruluk payı olduğunu düşünüyorum. Bunun dışında, kitap okumak, çok küçük yaşlardan itibaren, bir ilişki kurma biçimi olarak algılanırsa, kitap okuma alışkanlığının, çocukların hayatında yer edineceğini düşünüyorum. Ancak, teknolojik dadı denilen televizyonların çocuklar üzerindeki etkisini de azaltmak gerekli. Bazen ebeveynler, zaman kazanmak amacıyla, çocuklarını televizyon karşısında bırakarak, başka işler ile uğraşmayı tercih ediyorlar. Böyle bir ortam yaratmak yerine, çocuklarıyla birlikte kitapçıya gitmek, aynı kitabı okumak, üstünde konuşmak okumaya kitap okuma alışkanlığı kazandırmada yardımcı olacaktır.

Çocuklara ve ebeveynlere vermek istediğiniz bir mesajınız var mıdır? 
Ailelerin bir markete, alışveriş merkezine gitmeleri gibi, kitapçıları da çocuklarıyla birlikte dolaşmalarını, çocuklara özgürce kitap seçme imkânı vermelerini tavsiye ediyorum. Ayrıca, bence çocukların kendi hoşlandıkları, resimlerini beğendikleri kitaplara yönelmesi teşvik görmeli. Ancak, zaman zaman alışveriş merkezlerinde, çocukların kitap almak için aileleri ile kurdukları bazı diyalogları gözlemliyorum. Çocuk, bir kitaba yaklaşarak, şu kitabı istiyorum, şu kitabın resimlerini çok beğendim, bu kitabı alalım gibi isteklerde bulunduğunda, aileler genelde, evde okunmamış bir sürü kitabın var, önce onları okumalısın, onları okumadan sana başka kitap almayacağız gibi cevaplarla, çocuğa, sanki ceza olarak evdeki kitapları okumak zorundaymış gibi davranıyorlar. Ben, her kitabın bir okuma zamanı var diye düşünüyorum. Her aldığım kitabı ben de hemen okumuyorum. Bu nedenle, bence aileler çocuklarını kitap seçiminde özgür bırakmalı ve kısıtlamamalılar.

2012 Andersen Ödülü Adayı olarak gösteriliyorsunuz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
2012 Andersen Ödülü Türkiye adayıyım. Adaylığın sonucunu düşünmüyorum. Zira, aday gösterilmiş olmanın bile, benim için bir ödül olduğunu düşünüyorum.

Yorumları Göster

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir