Anadolu Medeniyetleri Nelerdir?

Anadolu Medeniyetleri nelerdir? Anadolu’da kurulan medeniyetler hangileridir? Bu medeniyetlerin dünya tarihine katkıları nelerdir?

Tarihte pek çok medeniyete ev sahipliği yapan Anadolu Hititler, Frigler, Urartular başta olmak üzere, günümüzde henüz tam olarak ortaya çıkarılamamış pek çok medeniyete de ev sahipliği yapmıştır. Doğu ve Batı’nın ortasında bir köprü işlevi gören ve masallara, efsanelere konu olan Anadolu coğrafyası medeniyetlerin beşiği olarak kabul edilmektedir. Bu coğrafyada kurulan Anadolu Uygralıkları dünya mirasının bir parçasıdır. Matematik, astronomi, geometrinin ortaya çıktığı bu topraklar tarihteki yerini almıştır. Anadolu toprakları ortaya çıkardığı medeniyetler kaar ortaya çıkarılmayı bekleyen değerleriyle de önemini korumaktadır.

Anadolu’da Kurulan Medeniyetler

Hititler

Anadolu Medeniyetleri arasında ilk durağımız Hititler. Hint-Avrupa dil ailesine dahil bir dil konuştukları için Hint-Avrupa kökenli bir topluluk olduğu ve Kafkaslar üzerinden MÖ 2000 yıllarında Anadolu’ya göç ederek yerli Hatti Beylikleri üzerinde hakimiyet kurdukları bilinmektedir.

MÖ 1750 sıralarında Kızılırmak çevresinde Hitit Devleti’ni kurdular. İlk Hitit kralı, Hattuşalı anlamına gelen Hattuşili’dir. Anadolu’da ilk kez organize devlet kuran Hititler’in başkenti (Hattuşaş) Boğazköy’dür.

Hitit Devleti, kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu. Kraldan sonra en yetkili kişi Tavananna denilen kraliçeydi. Yönetimin politik organı Pankuş’tur (İmparatorluk Meclisi). Pankuş, kralı bile denetleme yetkisine sahipti.

Diplomatik işlerde çivi yazısı, kaya kabartmaları ve yazıtlarda hiyeroglif yazısı kullanmışlardır. Hititler krallarının hayatlarını anlatan “anal” adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak tarih yazıcılığını başlatmışlardır. Hititlerde sınıflar arası ilişkiler kanunlarla belirlenmişti. Mal sahibi olma, miras, evlenme, boşanma da kanunlarla belirtilmişti. Hititler’de tanrı sayısı çok fazla olduğundan Hititler’in ülkesine “Bin Tanrı İli” denirdi. Bunların başında Fırtına tanrısı Teşup ve karısı Hepat gelmektedir.

Hitit sanatının en yetkin örnekleri heykel ve kabartma alanındadır. Hititler kayaları düzleştirerek tanrı kabartmaları yapmışlardır (Yazılıkaya Kabartmaları gibi). Anadolu’da bugün kalıntılarını gördüğümüz Hitit şehirleri Boğazköy (Hattuşa), Alacahöyük, Alişar, Eskiyapar, İnandıktepe, Kültepe, Acemhöyük, Kuşaklı (Sarissa), Ortaköy (Şapinuva), Maşathöyük (Tapigga), Elazığ (İmikuşağı)’dır.

MÖ 1200’lerde Batı’dan gelen Ege Göçlerinin saldırıları eski gücünü kaybeden Hitit İmparatorluğu’na son verir, başta Boğazköy olmak üzere bütün Hitit şehirleri yakılıp yıkılır. Suriye toprakları için Hitit Kralı 3. Hattuşili ile Mısır Firavunu 2. Ramses arasında MÖ 1280-1269 yılları arasında dünyanın iki devlet arasındaki ilk yazılı antlaşması olan “Kadeş Antlaşması” yapılmıştır. Aslı gümüş bir tablete yazılan Kadeş Antlaşması’nın çivi yazılı pişmiş toprak kopyası da yapılmıştır.

Eşit koşullar altında imzalanan anlaşmanın metninde “Mısır ülkesi kralı, büyük kral, kahraman Re-masesa-mai Amana’nın (II.Ramses’in çivi yazısında yazılışı), Hatti ülkesinin büyük kralı Hattuşili ile dostluklarının, kardeşliklerinin ve büyük krallıklarının devamı için yaptıkları anlaşmadır.” denmektedir. Ardından her iki kralın soyları ile ilgili bilgiler ve barış için yaptıklarını anlatan tekrarlardan sonra anlaşmanın maddeleri gelmektedir.

Geç Hititler

MÖ 1200 yıllarında Hitit İmparatorluğuna yapılan saldırılardan kurtulabilen Hititler Güney ve Güneydoğu Torosların dağlık bölgelerine çekilerek tarihte son Hitit Beylikleri çağını yaşamışlardır. Güneye ve Güneydoğu Bölgesine kaçıp oradaki halklarla kaynaşan halk, çeşitli prenslikler ve daha sonra da krallıklar kurmuştur. Geç Hitit Devletleri’nin ticaret ve zenginliğiyle en ünlü kenti Kargamış’tır.

Sanat, mimari ve giyim kuşam bakımından Hitit İmparatorluğu geleneğini sürdürdüler. Zamanla Asur etkisine giren Geç Hititler sanatının son evresinde iki yenilik görülür: Bunlardan birisi dönemin özgün mimarlık örneği olan hilani denilen girişi sütunlu, dikdörtgen planlı malikâne tarzı yapılardır. Diğeri ise kabartmalı ve üzerinde yazıların yer aldığı mezar stelleridir. Steller üzerindeki figürler, Geç Hitit Devletinde toplumun sınıflı olduğunu ve en azından elit kesimin okuryazar olduğunu gösterir.

Geç Hitit sanatının önemli özelliklerinden biri ise mimari ile yontuculuğun birlikte uygulanmasıdır. Sur duvarlarındaki kapılar ve saray cepheleri kabartmalı taş bloklarla (ortostad) kaplanmıştır. Geç Hitit krallıkları kültürünün ortak bir özelliği de Hitit hiyeroglif yazısıdır. Bu devirde Hitit çivi yazısı kabartmalarda kullanılmamıştır. Geç Hititlerin sanatının bilinen en iyi örneği Konya’nın Ereğli ilçesi yakınlarındaki İvriz Kabartması’dır.

Geç Hitit Krallıkları, Asurlular’ın sürekli saldırılarıyla varlıklarını ancak MÖ 700 yıllarına kadar devam ettirilmiştir.Geç Hitit Dönemine ışık tutan önemli yerler; Malatya Aslantepe Höyüğü, Gaziantep Kargamış, Zincirli Höyük, Sakçagözü, Osmaniye Karatepe, Hatay Tell Tayinat Höyüğü’dür.

Urartular

Anadolu Medeniyetleri arasında sonraki durağımız Urartular. Urartular, MÖ 900 Van Gölü ve çevresinde önemli bir devlet kuran ve günümüze kadar buradaki uygarlıkları etkilemiş bir kavimdir. “Nairi Ülkesi” olarak da adlandırılır. Urartu Devleti’nin ve krallık sülalesinin kurucusu I. Sarduri ilk kurucusudur. Urartu tarihinin önemli bir bölümü güneydeki büyük düşman Asur ile mücadeleye odaklanmıştır. Urartular ile ilgili ilk bilgilere Asur kaynaklarında rastlanmaktadır. 23 Fotoğraf 2.17: Toprakkale’de bulunan Urartu tanrılarının kemikler üzerine oyularak yapılmış heykelleri Başkenti Tuşba (Van)’dır.

Çivi yazısını ve Hitit hiyeroglif yazısını kullanmışlardır. Urartu dilini kullanmışlardır. Urartuların en önemli tanrısı Haldi’dir. Haldi savaşa çıkan kralı kutsayan savaş tanrısı idi. Haldi’den sonra gelen tanrılar fırtına tanrısı olan Teişeba ve güneş tanrısı Şivini idi. Urartular da diğer kültürler gibi ölümden sonra hayata inanmışlardı. Arkeolojik bulgulardan hem yakarak hem de yakmadan ölü gömdükleri, anıtsal mezar yaptıkları ve ölü hediyesi bıraktıkları bilinmektedir.

Bölgedeki zengin gümüş, bakır ve demir yataklarını işlettiler, madencilik çok gelişti. Urartu metal işlemecilik sanatı çevre kültürler üzerinde etkili olmuştur. Kuyumculuk sanatının kökeni Urartular’a dayanır. Kuyumculuk ile dövme ve dökme tekniklerinin ustaca uygulandığı madeni eserler arasında altın ve gümüş ziynet eşyaları, fibulalar, hayvan ve insan heykelcikleri, şamdanlar, masalar ve tahtlar da dikkat çekicidir. Bazıları dinsel motiflerle süslü, kendilerine özgü kemerler, miğferler, at koşum takımları, situlalar ve kazanlar ürettiler. Fildişi oymacılığı ve mühürcülük gelişmişti.

Tarımın yanı sıra hayvan yetiştiriciliği özellikle at yetiştiriciliği önem taşımaktaydı. İlk madeni at koşumlarını Urartular’da görüyoruz. Bu da ata verilen önemi ifade etmektedir. Kent ve kale inşa etmede yetenekli, çok iyi taş ustası idiler. Demir silahlar ve savaş aletleri üreten savaşçı bir toplumdu.

Doğu Anadolu’da sulama amaçlı ilk göletleri kurdular, kanallar ve karayolu sistemleri geliştirdiler. Örneğin, günümüzde de Van Ovası’nı sulamaya devam eden 50 km uzunluğundaki Şamram Kanalı, Urartular zamanından kalmadır. MÖ 7. yüzyılın ikinci yarısında İskitler, Medler’le iş birliği yaparak Asur Devleti’ne daha sonra Urartu üzerine yürüyerek MÖ 6 yüzyılda da Urartu Devleti’ne son vermişlerdir. Anadolu’daki Urartu’lar ait önemli merkezler Altıntepe, Çavuştepe, Toprakkale, Adilcevaz, Kayalıdere’dir.

Frigler

Anadolu Medeniyetleri arasında sonraki durağımız Frigler. MÖ XII. yüzyıl başlarında Güneydoğu Avrupa’dan gelen Ege Göçleri ile Anadolu’ya giren Frigler, Anadolu’nun önemli kentlerinin hemen hepsini yakıp yıkmış ve Hitit İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Anadolu’yu yavaş yavaş egemenlikleri altına almaya başlamışlardır. Anadolu’da siyasi birlik MÖ 8. yüzyılda kurulabilmiştir. Hint-Avrupa kökenli oldukları hâlde kısa bir süre içinde Anadolululaşmışlar ve bir yandan Helen öbür yandan Geç Hitit etkileri altında kalmakla birlikte özgün ve Anadolulu bir kültür oluşturmuşlardır.

Frigler’in esas yerleşim bölgesi Gordion (Ankara-Polatlı) merkez olmak üzere Sakarya bölgesi olup Afyon, Kütahya, Eskişehir bu bölgeye bağlıdır. Friglerin bilinen ilk kralı, ülkenin başkenti Gordion’a adını veren Gordias’tır. 25 En ünlü kralları Midas döneminde ise bütün Orta ve Güneydoğu Anadolu’ya egemen güçlü bir krallık düzeyine ulaşmışlardır.

Friglerin efsanevi kralları ise Midas’tır. Midas adı pek çok efsaneye karışmıştır. Bu dönemde Frigya’nın bölgede gerçekten büyük bir güç olduğuna kuşku yoktur. Midas’ın efsanede her tuttuğunu altın yapması her ne kadar ezoterik (gizlemli) bir motif olsa da kökenini bu dönemdeki Frigler’in zenginlikleri için anlatılanlardan almıştır.

Midas’ın tahtını Delfoi’deki tapınağa adaması da bu tahtı gören Yunanlıları Frigya’nın zenginliği karşısında şaşırtmıştır. Kral şehrinde yaşamış olan Frig kral ailesi ve asil zenginler öldükten sonra üzeri büyük toprak tümseklerle örtülü, ardıç ve sedir ağacı gibi kütüklerle yapılmış mezar odalarını içeren Tümülüslere (tepe şeklinde yığma mezar) gömülüyorlardı. Sayıları yüze yaklaşan ve bugün yirmi beş kadarı kazılan tümülüslerin mezar odalarındaki ölü hediyelerinin zenginliği ve çeşitliliği gömülen kişinin önemini belirtmektedir.

Yoksul halkın ise toprağa gömüldüğü ya da yakıldığı düşünülmektedir. Bugün bunları Bintepeler de denen Ankara Polatlı ve Eskişehir yakınlarında görmekteyiz. En meşhur tümülüs kuşkusuz Midas Tümülüsü ya da diğer adıyla Büyük Tümülüs’tür. Burada yapılan kazılarda bronz ölü eşyaları, ahşap eserler ve birçok arkeolojik eser bulunmuştur.

Lidyalılar

Anadolu Medeniyetleri arasında sonraki durağımız Lidyalılar. Anadolu’nun batısında Gediz ve Menderes ırmakları arasında kalan bölgeye İlk Çağda Lidya, bu topraklarda oturanlara Lidyalılar denilmiştir. Hint – Avrupalı bir kavim olan ve doğudan Anadolu’ya gelen Lidyalılar önce Hititlerin daha sonra da Frigyalıların egemenliği altında yaşamışlardır. Lidyalılar, Frigyalıların yıkılmasından sonra Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurdular (MÖ 687). Lidyalıların başkenti, dönemin en büyük ve zengin kentlerinden olan Salihli (Manisa) yakınlarındaki Sardes (Sard)’dır. Lidyalılar zengin oldukları için devrin en ünlü bilim adamları ve sanatçılarını başkentlerinde toplanmışlardır. Böylece Sardes dönemin en ünlü kültür merkezi hâline gelmiştir.

Özellikle Doğu ve Batı arasındaki ticareti geliştirmek için Efes’ten başlayıp Sard (Ninova)’dan geçen ve Mezopotamya’ya kadar uzanan Kral Yolu’nun açılmasında etkili oldular. Böylece kısa sürede oldukça zenginleştiler.

Lidya’nın insanlık tarihine en büyük katkısı parayı icat etmiş olmalarıdır. Başkent Sardes’in içinden geçen Paktalos Irmağı’nın alüvyonlarında doğal olarak bulunan altıngümüş karışımı “elektron” madeninden basılan ilk sikkelerin üzerinde Lidya Krallığının arması olan aslan başı bulunuyordu. İlk Lidya sikkeleri muhtemelen Alyattes döneminde basılmıştır. Sikke basımının daha iyi bir duruma gelmesi ve elektron yerine altın ve gümüşten ayrı olarak sikke basımı Kral Kroisos (Karun) zamanında ortaya çıkmıştır.

Lidya hayvansal, bitkisel ve madeni kaynaklar açısından çok zengin bir bölgede yer almaktaydı. Son kralları Kroisos dönemi Lidya’nın en parlak zamanı oldu. Paralı askerleri vardır. Bu da kolay yıkılmalarına sebep olmuştur. Fenike alfabesini kullanmışlardır. En önemli edebi yönleri krallara masal anlatmaları için tutulan Ezop’lardır. Masalcılığın babası olarak bilinen Ezop, Lidya kralından maaş alıyordu. Lidya dili Hint-Avrupa dil ailesine aittir.

İyonya

Bugün Yunanistan’ın bulunduğu bölgeden gelen İyon kavimleri İzmir Körfezinden, Güllük Körfezine kadar olan bölgeye yerleşmişler. Kıyı şehirleriyle Ege Denizi’ndeki adaların bir kısmı İyonlar’a aitti. İyonlar on iki şehir devleti kurmuşlardır. Bu şehirler kısa 31 bir süre içinde gelişmiş, Batı’nın birer uygarlık merkezi hâline gelmişti. Bu şehirler Efes, Selçuk, Kolofon, Milet, Myos, Priene, Lebedos, Erthrae, Klazomensa, Phokaia (Foça), Smyrna (İzmir) ile Khios (Sakız Adası) şehirleridir.

Bu şehirler içinde Efes ve Milet, devrin bir kültür ve uygarlık merkezi olmuştur. Başkentleri yoktur, her şehir kendini yönetir. Tiranlık yönetimi de ilk defa İyon şehirlerinde görülür. İyonlar denizci insanlardı. Ticaretin gelişmesi sonucu birçok kültür ile temas kurdular. Fenike Alfabesi’nden yararlanarak kendi alfabelerini oluşturdular.

Ekonominin gelişmesi ve demokrasinin varlığı fikir hayatı, sanat ve bilim alanında önemli gelişmelere neden oldu. Miletli Thales, Batı felsefesinin ve matematiğinin kurucusu olarak anılır. Thales’in öğrencisi olan Anaksimandros, insanlık tarihinde (resmî kayıtlar ve kutsal kitaplar dışında) ilk kez bağımsız bir kitap yazan kişidir.

Miletli Hekataios eleştirel tarih anlatımının ve ampirik coğrafyanın ilk önemli eserlerini verdi, bilinen ilk dünya haritasını yayımladı. Samoslu Pythagoras üçgenin açıları arasındaki ilişkiyi hesapladı. İyon edebiyatının en önemli eseri Homeros’un İlyada ve Odesa Destanı’dır.

Kaynak:

Milli Eğitim Bakanlığı – Anadolu Çağları adlı kitap