D harfi ile başlayan atasözleri ve anlamlarına dair her şeyi bu sayfada bulabilirsiniz. Atasözleri örnekleri, Türkçe atasözleri, en güzel atasözleri.
D Harfi ile Başlayan Atasözleri Örnekleri ve Anlamları
A | B | C | D | E | F | G | H | I | İ | K | L | M | N | O | Ö | P | R | S | Ş | T | U | Ü | V | Y | Z |
Dadandırma kara gelin, dadanırsa yine gelir.
Sırnaşık kişiye çok yüz vermeye gelmez, yüz bulursa sizi bıktırır.
Dağ adamı, hasta eder sağ adamı.
Görgüsüz kişiye haber anlatmak çok güçtür.
Dağ başına harman yapma, savurursun yel için, sel önüne değirmen yapma, öğütürsün sel için.
Yapacağın iyi bir işi, kimi etkenlerle ziyan olacak kadar, sonunu hesaplamadan yapma.
Dağ başına kış gelir, insanın başına iş gelir.
Dağ başında kışın nasıl fırtına eksik olmazsa kişinin yaşamında da yıpratıcı olaylar öylece eksik olmaz.
Dağ başında duman eksik olmaz.
Büyük adamların, büyük iş yapanların her zaman üzüntüleri, sıkıntıları vardır.
Dağda bağın var, yüreğinde dağın var.
1. Bağı, bahçesi olan kimse, bunlar afetlerden zarar görecek diye sürekli bir korku içindedir.
2. Bağı olan kimse, dağ gibi dayanağım var diye güven içindedir.
3. Gurbette bir yakın olanın yüreği sızlar durur.
Dağda gez, belde gez insafı elden bırakma.
Eşkıya dahi olsan insaflı ol.
Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur.
İnsanlar, dağlar gibi yerlerinden kımıldamayan cansızlar değildr.
Dağ dağ üstüne olur, ev ev üstüne olmaz.
Bir dağı kaldırıp öteki dağın üstüne koyabilir misiniz? Buna çare bulunacağı düşünülebilir de bir ev halkının bütün ağırlığıyla başka bir aileye yük olarak uzun süre yaşayabileceği düşünülemez.
Dağdaki kekliğin bini bir paraya.
Ele geçmeye, yaralanılamayan güzel şeyin hiç değeri yoktur.
Dağları ıssız sanma, körleri gözsüz sanma.
Çevresi ile ilişkisi yok sanılan kişi ve nesnelerin ilişkilerle yüklü olduğu unutulmamalıdır.
Dağ ne kadar yüce olsa yol üstünden aşar.
1. Her yüce kişiden daha yetkili kişi, en önemli makamın bir denetleme yöntemi vardır.
2. Yenilmesi olanaksız gibi görünen zorlukların da çözüm yolu vardır.
Dağ yürümezse abdal yürür.
Büyüklük taslayan birinden bitecek bir işiniz varsa ve o, bizimle ilgilenmiyorsa, biz onun ayağına gidip işimizi görmeliyiz.
Damdan düşen damdan düşenin halini bilir.
İyi bir durumda iken kötü bir suruma düşen kimse, başına aynı hal gelen kimsenin derdini iyi anlar.
Damlaya damlaya göl olur.
Küçük şeyler birike birike büyük varlık oluşur. Küçük şeylerin önemini biliniz, onları çarçur etmeyiniz.
Dam yanarsa sıçan da beraber yanar.
1. Büyük bir yıkım olunca zararlılar da mahvolur ya!
2. Suçluyu cezalandırmak için kullanılan kapsamlı eylem, suçsuzlara da uygulanmış olur.
Danışan dağı aşmış, danışmayan yolu şaşmış.
Bilmediği şeyi bilene soran, en güçlü işlerin altından kalkar.
Darı unundan baklava, incir ağacından oklava olmaz.
Kötü gereçler iyi bir şey yapılamaz. Yetersiz kişiden iyi iş beklenemez.
Davacın kadın olursa yardımcın Allah olsun.
Seni yargılayacak kişi, senden davacı olan kişi ise kuşkusuz kendisini haklı çıkaracak ve sana ağır ceza verecektir.
Davetsiz gelen döşeksiz oturur.
Bir yere çağrılmadan giden kimse, ağırlanmasını beklememelidir.
Davul dengi dengine diye çalar.
Davulun sesine dikkat ediniz, hangi söze benziyor: “Dengi dengine” ye değil mi? Sanki birlikte yaşanacak kimselerin, evleneceklerin birbirlerine denk gerektiği, herkese davulla duyurulmaktadır.
Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
Öyle durumlar vardır ki içinde yaşanan kimseyi rahatsız eder; uzaktan bakan kimse ona imrenir.
Dayak cennetten çıkmıştır.
Dayak kutsal bir eğirim aracıdır.
Dazlayan daza düşer, kel başlı kıza düşer.
Alacağı şeyi seçmekte titizlik gösteren kimse, çok kez istemediği, beğenmediği bir şeye düşer.
Değirmenden gelen poğaça umarlar.
Başka bir yerden gelen kimseden, geldiği yerle ilgili, küçük de olsa, bir armağan beklenir.
Değirmene gelen nöbet bekler.
Bir şeyden birçok kimse yararlanacaksa, herkes geliş sırasıyla işini görmek üzere beklemelidir.
Değirmen iki taştan, muhabbet iki baştan.
Karı koca gibi, iş ortağı gibi birlikte yaşayacak, birlikte iş görecek kimseler arasında karşılıklı sevgi bulunmalıdır.
Değme bana değmeyim sana.
Kendisine zarar verilmemesini isteyen kişi, başkasına zarar vermemelidir.
Değme sarhoşa, yıkılana kadar gitsin.
Kendi aklını beğenip başkasını dinlemeyen kimseyi gittiği yanlış yoldan döndürmeye kakmayın. Bırakın cezasını çeksin.
Dertli arlanmaz soyu arlanır.
Densizce, delice iş yapanlar, yaktıklarından utanacak durumda değillerdir. Ama ailesi, yakınları onların davranışlarından üzüntü duyarlar, utanırlar.
Deli deli akanı, bura bura tıkanır.
Aşırı ve ölçüsüz davranışlara karşı önleyici, sert önlemler alınır.
Deli deliden hoşlanır, imam ölüden.
Kişi, kendisine benzeyen kimseden, ya da yarar sağlayabileceği şeyden ve kişiden hoşlanır.
Deli deliyi görünce değneğini saklar.
Saldırgan kimse, kendisi gibi birine saldırmaktan çekinir.
Deliden al uslu haberi.
Deli sır saklamasını bilmez. Gördüğünü, bildiğini olduğu gibi söyler. Bundan dolayı –zaman olur ki haberin doğrusu ondan alınır.
Deli ile çıkma yola, başına getirir bela.
Deli, kendisiyle arkadaşlık edenin başına çeşit çeşit dert açar.
Deli kız düğün etmiş, kendi baş sedire geçmiş.
Densiz, budala ev sahibi, konuklarından çok kendini ağırlanacak konuk yerine koyar.
Delikli taş yerde kalmaz.
Bilgili, becerikli kişi boşta bırakılmaz. Her halde bir iş başına getirilir.
Delilsiz cennete bile girilmez.
Kişiye, bir yere yanılmadan gidebilmesi için olduğu gibi, istediği şeyi elde edebilmesi için de yol gösteren gerekli.
Deliye bal tattırmışlar, çarşıda katran bırakmamış.
Aklı kıt kişi, bir kez hoşuna gitmiş olan şeye benzettiği nesneyi, gerçekten ona benzemese de, elde etmeye can atar.
Deliye geçit yoklatırlar.
Yapılacak bir işte tehlike olasılığı varsa ilk girişim için saf kişiler öne sürülür.
Deliye hergün bayram.
Hiçbir şeyle bağlantısı olmayan, hiçbir şeyi kendine dert edinmeyen, istediği yerde dolanıp dilediği işi yapan delinin bütün günleri bayram özgürlüğü ve şenliği içinde geçer.
Deliye taş atma, başını yarar.
Davranışlarında denge bulunmayan kimseye dokunma. Sonra sana öyle çılgınca saldırır ki yaptığına pişman olursun.
Demircinin canı demirden berk gerek.
Güç bir iş yapmak isteyen kişide bu güçlüğü yenecek “azim, sebat” bulunmalıdır.
Demir ıslanmaz, deli uslanmaz.
Her nesnenin, her kişinin değiştirilemeyen bir niteliği vardır: Demir su içine atılsa suyu çekip yumuşamaz. Çılgın yaratılmış olan kişi de, ne denli uğraşılsa, delice davranışlarını bırakmaz.
Demir nemden, insan gamdan çürür.
Nem demiri nasıl paslandırır, çürütürse gam da insanı öylece yıpratır, harap eder.
Demir tavında, dilber çağında.
Her işin yapılması için en uygun olan bir zaman, bir durum vardır. Demir ateşte ısınıp kızardığı zaman yumuşar, dövülür biçimlendirilir.
Dene altını mihenk taşında, dene insanı bir iş başında.
Altının ayarı taşında belli olduğu gibi insanın değeri de yaptığı işte gösterdiği başarı derecesi ile ölçülür.
Denenmişi denemek ahmaklıktır.
Başarısızlığı, tembelliği daha önceki denemelerle anlaşılmış olan kişiye “belki başarır” diye yeni görev vermek, akıllıca bir davranış değildir.
Deniz bal olmuş, fukara kaşık bulmamış.
Her yanda bol kazanç ve nimet dolu olsa yararlanma olanağı bulunmayanlar için neye yarar.
Deniz dalgasız olmaz, gönül sevdasız olmaz.
Her denizde az çok dalga bulunduğu gibi her gönülde de bir sevda vardır.
Deniz dalgasız olmaz, kapı halkasız.
Her nesnenin kendisine özgü nitelikleri, kendisinden ayrılmayan özellikleri vardır.
Denizdeki balığın pazarlığı olmaz.
Daha ele geçmemiş olan, birçok güçlükler yenildikten sonra ele geçirilebileceği umulan nesnenin alımı, satımı üzerine konuşulmaz.
Denize düşen yılana sarılır.
Çok büyük bir tehlike içinde bulunan kimse, kendisine yardım etmesi olanağı bulunmayan, dahası tehlikeli olan şeylerden bile yardım umar.
Deniz kenarında dalga eksik olmaz.
İçinde çeşitli olaylar geçmesi doğal olan ortamda kuşkusuz zaman sert çatışmalar, tartışmalar çıkacaktır.
–Deniz yanar mı? –Belki
Bu dünyada olamaz sanılan işler olabilir.
Densiz deve kuyruğu, “deh!” demeden sallanır.
Densiz kişik, hiç gereği yokken kendisini ilgilendirmeyen işlere burnunu sokar.
Derdini söylemeyen derman bulamaz.
Bizim çözüm yolunu bulamadığımız birçok güçlüklere çözüm bulabilirler.
Dersin yoksa söylen, borcun yoksa evlen.
Derdi olmayan kimse, önemsiz şeyleri kendine dert edinir, söylenir. Herkes de onu derdi var sanır. Borcu olmayan kimse de evlenirken birçok şeyle satın almak zorunda kalır; borç altına girer.
Derede tarla sel için, yepede harman yel için.
Elden çıkarmak istemediğimiz şeyi, tehlikeli olduğu açık bulunan durumlardan uzak tutmaya çalışmayız
Dereyi, tepeyi sel bilir, iyiyi kötüyü el bilir.
Doğa yasasına göre sel nasıl dereden atar, tepeye çıkarmazsa kamu da insanların iyisini, kötüsünü öylece ayırt eder.
Derin su yavaş akar.
Bilgili, dengeli kişi, bir konuda karar vermek ve eyleme geçmek için ivmez; uzun uzun düşünür.
Dert ağlatır, aşk söyletir.
Derdi olan acı çeker, ağlar; çaresizliğe üzülür, ağlar. Aşka düşen kimsenin ise içinde duygular, tutkular kaynaşmaktadır. Bunları dışa vurup ferahlamak isteği onu durmadan söyletir.
Dert bir olaydı ağlamak kolaydı.
Bir tek derdi olan kişi ağlar. Ama derdi birden çok olana ağlamak da yetmez.
Dert, çekene göredir.
Herkesin derdi vardır. Bir derdin ağırlığı, hafifliği de ona uğrayan kişinin etkilenme derecesiyle ölçülür.
Dert Deli Ahmet’in başında.
Herkes bir yolunu bulup sorumluluktan kurtulur. Sorumluluk kimsesizin üstünde olur.
Dert gezmiş, derman beraber gezmiş.
Herkesin derdi, sıkıntısı vardır.Ama bunların çareleri de vardır. İnsan derdi çekip durmamalı; çareye başvurmayı ihmal etmemelidir.
Dert gider amma yeri boş kalmaz.
İnsan her zaman dert içindedir. Bir dertten kurtulsa başka bir derde düşer.
Dertsiz beş, bostan korkuluğunda.
Can taşıyan baş dertsiz olmaz. Dertsiz başlar ancak canı olmayan başlarıdır.
Dertsiz baş mezarda taş.
İnsan başı, ancak mezara girdiği zaman dertten kurtulur. Mezar taşıyla temsil edilen baş ta dertsizdir.
Dertsiz baş olmaz.
Herkesin az, çok derdi vardır. Derdi olmayan kimse yoktur.
Dertsiz baş terkide gerek.
Yaşayıp da dertsiz olan kimse yoktur. Bir başın dertten kurtulabilmesi için, kesilen düşman kellesi gibi, terki heybesine konulmuş olaması gerekir.
Dertsiz bir kabak varmış, onun da başını kesip içini oymuşlar.
Kesin olarak bilinmelidir ki dertsiz sanılan kişilerin de dertleri vardır.
Dervişin fikri ne ise zikri odur.
İnsan, kafasının içindeki düşünce ne ise konuşmasında onu dile getirir.
Dervişlik olaydı taç ile hırka, ben de alırdım otuza kırka.
Önemli bir düzeye ulaşmak “görünüşte benzemek” le gerçekleşebilseydi, herkes kolayca bu düzeye ulaşırdı.
Derviş tekkede, hacı Mekke’de bulunur.
Herkes kendine yakışan ve uğraştığı işle ilgili yerde bulunur.
Destursuz bağa gidilmez.
İzin alınarak yapılması gereken bir işi izin almadan yapan, bunun cezasını görür.
Deve bir akçeye.
İnsan, parası yoksa almak istediği şeyi yok pahasına da satsalar almazlar. Parası varsa, değerinden kat kat fazlasını da isterler.
Deve boynuz ararken kulaktan olmuş.
Elindeki ile yetinmeyip daha çoğunu isteyen, elindekinden de olur.
Deve büyüktür amma beşini bir eşer yeder.
Sözde büyük olmakla akıl büyük olmaz. Büyük görünüşlerin bir araya gelmesi de aklı çoğaltmaz.
Deveci ile konuşan kapısını büyük açar.
Büyük ve zengin kimselerle düşüp kalkan kişi, kendi yaşayışını onlarınkine uydurmak ve onları konuklayabilecek bir düzen kurmak zorundadır.
Deveden büyük fil var.
Hiçbir kimse görevinin büyüklüğü ve yetkisinin genişliği ile övünmemelidir. Çünkü ondan üstünü de vardır.
Deve deve yerine çöker.
Yitirilen değerli kimsenin, elden çıkan değerli şeyin yeri boş kalmaz, yenisi gelir.
Deve Kabe’ye gitmekle hacı olmaz.
Gerekli niteliklerden yoksun olan kişi, biçimsel eylemlerle kişiliğine değer kazandıramaz. Nesneler ve olaylar da böyledir.
Devenin derisi eşeğe yük olur.
Zengin ne denli yoksul düşse, yoksula göre varlıklıdır.
Deveye bindikten sonra çalı ardına gizlenilmez.
Herkesin gözü önündeki büyük bir olayı şöyle böyle yorumlarla gizlemeye çalışmak boştur.
Deveye burç gerek olursa boynunu uzatır.
Kişi kendisine gerek olan şeyi elde etmek için yorgunluğa katlanmalıdır.
Deveye “inişi mi seversin, yokuşu mu?” demişler; “düz yere mi girdi” demiş.
Bir işi kolay, sıkıntısız yapmak varken, ileri ya da geri yönde aşırı ve zor eyleme baş vurmak doğru bir tutum değildir.
Deve yerine deve çöker.
Değerli bir kimseden boşalan yeri ancak o değerde başka bir kimse doldurabilir.
Deveyi yardan uçuran bir tutam ottur.
Küçük bir çıkar peşinde koşmak, kimi zaman kişinin yıkımına yol açar.
Deveyi yük değil zelber yıkar.
Önemli bir görev yapmakta olan kimseden ufak tefek birçok iş yapması da istenirse, önemli işin yapılması tehlikeye düşer.
Devlet adama ayağıyla gelmez.
Zenginlik ve talih kişiyi kendiliğinden gelip bulmaz. Çalışıp çabalamakla elde edilir.
Devletli gözü perdeli olur.
Devlet adamı, ülkenin birçok eksiklerin, yöneticilerin birçok yolsuzluklarını görmez. Zengin, işi yolunda kimse de yoksulların halinden anlamaz.
Devletli ile deli bildiğini işler.
Yüksek rütbeliler, deliler, kimsenin sözünü dinlemez, akıllarına geleni yaparlar.
Devletlinin karnı gen gerek.
Kamu işlerini ya da bir topluluğu yöneten kişi geniş yürekli, hoşgörülü olmalıdır.
Devletli yanını kaşısa yoksul para verecek sanır.
Bir isteğinin yerine getirilmesini ilgililerden bekleyen kimse, onların bu işle ilişkisi bulunmayan davranışlarını, isteğini karşılamak için yapılıyor diye yorumlar.
Devletliye dokun geç, fukaradan sakın geç.
Zenginle, az da olsa bir ilişkin bulunsun; belki yararlanırsın. Ama yoksula yaklaşma; o senden yararlanmak ister.
Devler oğul, mal tahıl, mülk değirmen.
En büyük mutluluk ve zenginlik, oğul sahibi olmak; en gerekli mak, tahıl; en değerli mülk, değirmendir.
Dibi görünmeyen sudan geçme.
Her yönünü iyice öğrenmediğin işe girişme.
Diken battığı yerden çıkar.
Zarar hangi yönden geldi ise o yönden giderilir.
Dikensiz gül olmaz.
Her güzel şeyin hoşa gitmeyen yönü de bulunur. Güzel şeyi elde etmek isteyen ya da elde eden kimse bunun gerektirdiği rahatsız edici şeyleri de hoş görmelidir.
Dilden gelen elden gelse, her fukara padişah olur.
Kişi her söylediğini yapamaz. Her dilediğini elde edemez.
Dil ebsem baş esen.
Kişi dilini tutar, her şeyi söylemezse, başını belaya sokmamış olur, rahat eder.
Dile gelen ele gelir.
İnsanlar, “şu işi şöyle yapacağız” diye söyleye söyleye dediklerini gerçekleştirirler.
Dilenci bir olsa şekerle beslenir.
Yardım bekleyen bir tane olsa, umduğundan aşırı şeyler verilerek sevindirilir. Ama bunlar çok olduğundan hepsine bu cömertlikle yardım yapılamaz.
Dilenci dilenciyi istemez; ev sahibi ikisini de.
Bir kimseden yardım isteyen kişi –kendisine yapılacak yardım aksar diye başka birinin de aynı kişiden yardım istemesinden hoşlanmaz.
Dilenci küsmüş, kısmetini kesmiş.
Bir yerden yardım bekleyen kişi, ya verileni beğenmez yada verenle bozuşursa, yardımdan kendi eylemiyle yoksun kalır.
Dilencinin torbası dolmaz.
Şundan bundan yardım isteyerek geçinme yolunu tutmuş olanların isteği bitmez. Bunlar verilenlerle doymazlar, başka şeyler de isterler.
Dilenciye borçlu olma, ya düğünde ister, ya bayramda.
Çıkarını aramakta başka bir şey düşünmeyen kimse ile ilişki kurma. Çünkü kendi çıkarı için elalem içinde senin onurunu kırmaktan çekinmez.
Dilim seni dilim dilim dileyim, başıma geleni senden bileyim.
Dilini tutmaması yüzünden başına iş açan kişi pişmanlık duyar ve “dilim dilinseydi de söyleyemez olsaydım” der.
Dilin cirmi küçük, cürmü büyük.
Dil küçük bir nesnedir, ama büyük suç işler. Söylediği kötü sözlerle kişinin başını belaya sokar.
Dilin kemiği yok.
Dil her yana dönebilir; önce söylediğini sonra başka biçimlere sokabilir; tam tersine çevirebilir.
Dilsizin dilinden annesi anlar.
Başkalarının kolay kolay anlayamadıkları şeyi, her gün onunla uğraşan kimse çok kolay anlar.
Dil yüreğin kepçesidir.
Kişi, içinde ne varsa, ne duyuyor, ne düşünüyorsa onu ortaya çıkarır.
Dinsizin hakkından imansız gelir.
Acıması olmayan kişiyi, kendisinden daha acımasız biri yola getirir.
Dirlik nerde, devlet orda.
Dirlik içindeki toplum mutlu olur.
Doğan anası olma, doğuran anası ol.
Bir çocuk, annesinin değerini, ancak kendisi de çocuk sahibi olduktan sonra bilir; daha önce gereği gibi bilmez.
Doğruluk dost kapısı.
Doğru olan kişiyi herkes dost bilir. Herkes ona koşar.
Doğruluk minarede kalmış.
Dünyada doğru kimse kalmamış. Doğru sandığımız binde bir kişi de içinden eğridir; dıştan göründüğü gibi değildir.
Doğrunun yardımcısı Allah’tır.
İşlerinde doğruluktan ayrılmayan kişiye Tanrı her zaman yardım eder.
Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar.
Zamanımızda ahlak öyle bozuldu ki herkes çıkar peşinde, herkes iki yüzlü. Onun için kimin çıkarına dokunursa dokunsun sözünü esirgemeyen hatır gönül demeyerek doğruyu söyleyen kişiyi kimse sevmez. Herkes onu yanından uzaklaştırır.
Doğru söyleyenin bir ayağı üzengide gerek.
Doğru sözlü olan kişi, bulunduğu yerden ayrılmaya hazır olmalıdır. Çünkü sevilmeyen, istenmeyen kişi olacak, orada barınamayacaktır.
Doğru söyleyenin tepesi delik olur.
Sözüm bir kimseye dokunur mu diye düşünmeyen kişi çok düşman kazanır. Bunlar vura vura onun tepesini delerler.
Doğru söz acıdır.
Kusurları, yanlışları, düzensizlikleri, yolsuzlukları, kötülükleri…bütün çıplaklığıyla ortaya koyan ve eleştiren söz işleri yapanlara çok acı gelir.
Doğru söz katarından belli olur.
Bir sözün doğru olup olmadığı gelişinden, tutarlı olup olmamasından anlaşılır.
Doğru söz yemin istemez.
Yemin, yalan olduğu düşünülebilen sözün doğruluğuna inandırmak içindir. Sözün doğruluğunda kuşku yoksa yemine gereklik yoktur.
Dokuz at bir kazığa bağlanmaz.
Bir işin başına, tanınmış kişiliği bulunan birçok kimse birden getirilmemelidir. Çünkü anlaşamazlar; birbirlerine saldırırlar.
Dokuz keçe, su geçe; bir deri, soğuk geri.
Kişi, dokuz kat keçeye bürünse yine yağmurun ıslatmasından kurtulamaz. Bir deri giysi ise kişiyi soğuktan korur.
Domuz derisi post olmaz, eski düşman olmaz.
Domuzun her şeyi, İslam dinine göre pistir; dışkıdan farksızdır; temizlenemez. Eski düşmanda buna benzer. Ne denli yakınlık gösterirse göstersin, inanmayınız, dost olmaz.
Domuzun kuyruğunu kes yine domuzdur.
Yaradılıştan kötü olan kişinin şu, bu yönünü düzeltseniz de mayasındaki bozukluğu gidermezsiniz.
Dost acı söyler.
Kusurumuzu görenler, canımız sıkılmasın diye doğruyu söylemeye çekinirler. Ama yakın dostlar düzeltmemiz için onu söylemeyi borç bilirler. Yine de doğru söz bize acı gelir.
Dost başa bakar, düşman ayağa.
Dosta karşı da, düşmana da güzel giyinmek gerekir. Çünkü dost, yükselmesini görmek istediği başımıza; düşman, kaymasını beklediği ayağımıza bakar.
Dost bin ise azdır, düşman bir ise çoktur.
Dostlarını olabildiğince çoğalt. Düşmanlarını olabildiğince azalt.
Dost dostun ayıbını yüzüne söyler.
Gerçek dostumuz ayıbımızı yüzümüze karşı söyler. Bu bizi uyarmaya, kusurumuzu düzeltmemize yarar.
Dost dostun eğerlenmiş atıdır.
Gerçek dost, arkadaşının sıkışık zamanında yardımına koşmaya hazır durumdadır.
Dost evinde başını bağla, düşman evine tırnağını kes.
Baş bağlamak, süslemek, dost evinde yapılmaya yakışır temiz, neşe artıran bir iştir. Oda içinde tırnak kesmek ise kirli ve dirlik bozan bir iştir.
Dost için ölmeli, düşman için dirilmeli.
Dost için her türlü özveride bulunmalı, ama düşmana bütün gücümüzle karşı koymalıyız.
Dost ile ye, iç, alışveriş etme.
Alışveriş iki taraf kendi çıkarını düşünür. Bundan dolayı iki dost arasındaki alışveriş, dostluğu bozucu bir etken olabilir. Öyle ise dostluklarını sürdürmek isteyenler birbirleriyle alışverişte bulunmamalıdırlar.
Dost kara günde belli olur.
Sevinçli, mutlu günlerinde bir kişi ile dostluk ilişkisi kuranlar çok olur. Çünkü mutluluğa katılmak hoş bir şeydir.
Dostluk başka, alışveriş başka.
İki kişi arasındaki dostluk, alışverişte birinin ötekine özveride bulunmasını gerektirmez.
Dostluk kantarla, hesap miskalle.
Çok yakın dostlar arasında alacak, verecek hesabı olursa, bu bir özveri konusu yapılmamalı; hesap santimi santimine görülmelidir.
Dostun attığı taş baş yarmaz.
Dostumuzun bizi hırpalaması, gücümüze gitmez. Çünkü bunun iyi niyetle ve iyiliğimiz için yapıldığını biliriz.
Dostun udu cehennem odundan beterdir.
Dostumuzdan gördüğümüz iyiliklere karşı bir şeyler yapma borcumuzu ödedikçe içimiz rahat etmez.
Dostumuzu överken yerecek yer bırak.
İnsan dostunu sever ve över. Ancak günün birinde çekilmeyecek bir durumu belirir; dostluk bozulabilir. O zaman insan eski övmelerinde yanılmış olduğunu anlar. Bu nedenle dostlar övülürken ihtiyatlı bir dil kullanılmalıdır
Dört atanın dördü de hak.
Karı ve koca, kaynana ve kayınbabalarını öz ana ve babalarından ayrı görmemeli, onlara da aynı ilgi ve saygıyı göstermelidir.
Dumansız baca olmaz, kahırsız koca olmaz.
Dumanı olmayan baca olmadığı gibi karısına sıkıntı vermeyen koca da olmaz.
Dut kurusu ile yar sevilmez.
Ancak büyük özverilerde elde edilebilecek güzel bir şey, özveride bulunulmadan ele geçirilemez.
Dut yaprağı açtı, soyun; döktü giyin.
Dut ağacı yapraklanınca soğuklar geçmiş olur; kışın giyilen kalın giysiler çıkarılmalıdır. Dut ağacı yaprağını döktüğü zaman soğuklar başlamış olur; kış giysilerini giyinmek gerekir.
Duvarın beri yüzü beri, öte yüzü öte.
Hısımlar, dostlar, ne denli yakın yerde otururlarsa otursunlar, birbirlerinin özel yaşantısını bilmezler ve buna karışmazlar.
Duvarın kulağı var, gözünü de unutma.
Sır olarak söylenen söz, gizli yapıları iş, dört duvar arasında kalmaz. Gizli söz duyulur, gizli iş de görülür gibi yayılır.
Düğün aşıyla dost ağırlanmaz.
Ağırlamanın değeri, özel olarak hazırlanmasında bir özveride bulunulmasındadır. Onun için orta malı, gerçek ikram konusu olmaz.
Düğünde Fatmacığı kim bilir?
Onun gibi pek çok kişinin katıldığı bir toplulukta kendisine önem verileceğini sanan kimsenin adı bile anılmaz.
Düğün el ile, harman yel ile.
Her iş, gereken yardımcıların sağlanmasıyla başarılabilir.
Düğün olur iki kişiye, kaygısız düşer deli komşuya
Akılsız kişi, elalemin eğlence programlarında bir aksama olmasın diye çabalar durur.
Dün öleni dün gömerler.
Bir üzüntüyü sürdürmemeli, unutmaya çalışılmalıdır.
Dünya bir gemi, akıl yelkeni, fikir dümen, kolla kendini, göreyim seni.
İşlerini aksatmadan yürümek isteyen, aklının gücünden, düşünce ve sağduyusunun kılavuzluğundan ayrılmamalıdır.
Dünya bir, işin bin.
Bu dünyada insanın düşünemeyeceği, türlü türlü durumlar ortaya çıkar.
Dünya bir yağlı kuyruktur; yiyebilene aşk olsun.
Dünyada kazanç yolları çoktur. İş becerip yararlanabilenleri övgü ile anmak gerekir.
Dünya bol olmuş neye yarar, pabuç dar olduktan sonra.
Rahatlık, özgürlük, bolluk bulunan yer, bunlardan yararlanma olanağı bulunmayan kişiler için bir değer taşımaz.
Dünyada tasasız baş bostan korkuluğunda bulunur.
Bu dünyada tatsız olan canlı baş yoktur. Tasasız baş, ancak boştan korkuluğunda, cansız olarak, bulunur.
Dünya dört kulplu bir kazan, bir kulpundan tut kazan.
Bu dünyada herkes için kazanç yolu vardır. Ancak bunlardan irini izleyip yürümeyi bilmek gerekir.
Dünya gençten gence, dinçten dince.
İnsanlar yaşlanınca iş yapamaz yada yeniliklere karşı uyum sağlayamaz olurlar. Oysa dünya işleri heran yenilikler gösterir. Bunları ancak gençler ve güçlüler yürütebilir.
Dünya iki kapılı handır.
Doğmak iki kapılı hanın bir kapısından içeri girmektir. Orada Tanrı’nın uygun gördüğü sürece kalınır. Sonra öteki kapıdan çıkılır; yani ölünür.
Dünya malı dünyada kalır.
İnsan öldüğü zaman malını öbür dünyaya götürmez. Bu maldan ancak yaşadığı sürece yararlanabilir.
Dünyanın iki başı bir gelmez.
İnsan dünya işlerinin hepsini istediği gibi yürütemez. Birini yoluna koyar; bu sırada başka birinin bozuk gittiğini görür.
Dünyanın ucu uzun.
İnsan ne kadar yaşayacağını ileride durumunun ne olacağını, ne gibi olaylarla karşılaşacağını bilmez. Bunun için hep gelecek kaygısı gütmeli, davranışlarında ihtiyatlı olmalı, birçok yeni olaylarla karşılaşacağını unutmamalıdır.
Dünya ölümlü, gün akşamlı.
Hiçbir durum sürekli değildir. Her iyi durumun bir sonu vardır. Zenginler yoksullaşabilir; iş başındakiler düşebilir; gençler yaşlılar; herkes ölür. Bundan ibret alınmalıdır.
Dünya Süleyman’a bile kalmamış.
İnsan ne denli zengin, ne kadar erkli olursa olsun dünyadan göçüp gidecektir. Egemenliği son kerteye ulaşmış olanlar dahi ölüme yenilirler. Bunun için dünyaya bek bağlamamalıdır.
Dünya tükenir yalan tükenmez.
Dünyada hadsiz, hesapsız yalancı vardır. Bunları huylarından vazgeçirmek de olanaksızdır. Yalan, yer yüzünü öyle sarmıştır ki kıyamet kopsa ona bir şey olmaz.
Dünyayı sel bassa ördeğe vız gelir.
Birçok kimseler için yıkıma yol açan bir olay, kimi kimseleri ilgilendirmez. Çünkü bunların yaşayışına göre olayda bir olağanüstülük yoktur.
Dünyayı umutla yemişler.
Kişinin bütün yaşamı umutla dolu geçer. Umduğu şeylerin kimisini ele geçirir, kimisini geçirmez; ama hiçbir zaman umudunu kesmez.
Düşenin dostu olmaz.
Zenginle, iş başında olanla herkes dostluk kurar. Çünkü ondan çıkarları vardır. Zengin kişi yoksul düşünce, işbaşındaki işten ayrılınca, çevresinde o dostlara kimse kalmaz. Hepsi eski dostlarını kötü durumuyla baş başa bırakırlar.
Düşmana silah gerek, ya düşmandan ırak gerek.
Düşmanın hakkından gelebilmek için silah gerektir. Silahınız yoksa düşmandan uzak olunuz; onunla karşılaşmamaya çalışınız.
Düşman düşmana gazel okumaz.
Düşmanınızdan okşayıcı bir davranış beklemeyiniz. O, size karşı elinden gelen kötülüğü en sert biçimiyle yapacaktır.
Düşman, düşmanın halinden bilmez.
Savaşmakta olan iki düşmandan her ikisini de zayıf yönleri bulunur. Bir taraf, ötekinin zayıf yönlerini bilip de saldırısını bu noktalar üzerinde toplasa utkuyu kazanacaktır.
Düşmanın karınca ise de hor bakma.
Düşmanın senden ne denli güçsüz olursa olsun, önem vermemezlik etme, tetikte bulun.
Düşmez kalkmaz bir Allah.
İnsanoğlu zengin iken yoksul düşebilir; sağlık içindeyken hastalanabilir; yüksek bir iş başında iken düşebilir.
Düştünse toprağa sarıl.
Mal durumu bozulan kişi, tarıma yönelmekle kalkınabilir.
Düş uykudan sonra olur.
Bir işin temeli gerçekleşmelidir ki ona bağlı olan ayrıntılara sıra gelsin.
Düşüne düşüne görmeli işi, sonra pişman olmamalı kişi.
İnsan, sonunda pişman olacağı bir duruma düşmemek için, girişeceği işin her yönünü iyice düşünmelidir.
Düt demeye dudak gerek.
Bir işin gerçekleştirilebilmesi, gerekli koşulların, araçların bulunmamasına bağlıdır. Bol parası olmayan kişi güzel bir köşk; bilim, sanat gücü bulunmayan kişi beğenilir bir yapıt ortaya koyamaz.
Türkçe Atasözleri ve Anlamları için sayfamızı ziyaret edebilirsiniz.