1937 İstanbul doğumlu Ayla Algan, ticaret ile uğraşan Girit göçmeni bir babanın ve ressam bir annenin tek çocuğu.
Ortaokulu Notre Dame De Sion’da, liseyi de Paris Versailles Lisesi’nde okuyan Algan, bir arkadaşının düğününde Beklan Algan ile tanışır. Ayla Algan kısa sürede Robert Koleji mezunu Beklan Algan ile evlenir. Algan çifti, tiyatro eğitimine birlikte adım atar ve çift, Newyork Actor’s Repertuary Theatre’s of Broadway’de eğitim alır.
LCC ve Bilsak Tiyatro Okulları kurucusu ve eğitimcisi Algan, 1961 yılında “Tarla Kuşu” ile ilk sahne tozunu yutar. Ardından Şeyh Galip’i ve bir kadın olmasına karşın erkek rolü olan Hamlet’i oynar.
Algan, “Karanlıkta Uyuyanlar” adlı film ile sinemaya ilk adımını atar. Küçük yaşlarda temelini attığı “Müziğe” ise Yunus Emre’nin şiirleri ile giriş yapar. Şiirleri şarkılı okuyan Algan, Fransızca, İngilizce ve Almanca olarak da şarkılı şiir okur ve dünyaya Yunus Emre’nin felsefesini tanıtmayı başarır. Müzik ile tiyatroyu iç içe yaşayan Algan, Polonya Sopot Festivali’nde dünya birinciliğini kazanır.
Sevgi dolu ve etrafına ışık saçan bir enerjiye sahip Ayla Algan, tiyatrocu, şarkıcı, sinemacı ve eğitimci yönü ile birçok çocuk ve genci de tiyatro ile sinemaya kazandırır.
Sanatçı bir aileden geliyorsunuz ve siz de çağımızın ender bulunan uluslararası bir sanatçısısınız. Çocukken aldığınız sanat eğitiminden ve o döneminizden bahseder misiniz?
Ayla Algan: Annem diyordu ki; daha doğru dürüst yürümeye başlamadan, ayakta bile duramazken, duvara tutunarak samba dansı yaparmışım. Ressam olan annem(Nevzat Kasman) stilisti ve sürü elbise çizerdi. İbrahim Çallı’nın talebesiydi. O zamanlar sergi salonları yoktu, dolayısıyla da annemin yaptığı resimlerin gösterileceği bir yer yoktu. Babamın Girit göçmeni olması nedeniyle o dönemde çiftliklerimizi satamıyorduk. Annem de bu süre içinde para kazanmak için stilistlik yapıyordu. Ressam ve aynı zamanda heykeltıraş olan annemin stilistlik yaptığı zamanlarda diktiği kıyafetleri giyiyor ve ne görüyorsam onu oynamaya başlıyordum. Mesela küçükken, Fransız besteci Georges Bizet'nin 4 perdelik opera eseri vardı, Carmen’i oynardım.
Bir de beş yaşında piyano eğitimine başladım. 11 sene piyano eğitimi aldım. Sonra Fransa’ya liseyi okumaya gittim. Fakat gittiğim okulda piyano eğitim yoktu ve bu yüzden piyano eğitimine devam edemedim. Yoksa şarkı söylemeyi çok severdim. Hatta çocukken çok utangaç olduğum için de masanın altına gizlenerek şarkı söylerdim. Hatırlıyorum da kadife ponponları olan bir masa örtüsü vardı. Rahmetli annem, “Nasıl hatırlıyorsun masa örtüsünü?” derdi. –İki sene önce annesini kaybeden Ayla Algan, bu hatırayı anlatırken çok hüzünleniyor.
Madam Pudica vardı. O bana Fransızca, eski Rumca öğretiyordu. Daha doğru düzgün konuşmasını bilmezken; Rumca ve Fransızca şarkılar söylüyordum.
Tek çocuktum ailede ve annem de çalışan bir kadındı. Bir matmazel ile büyüdüm. Fransızca konuşan yaşlı bir kadındı ve çok sertti. Ama bunun yanı sıra çok da eğlendirdik. Bizim ev çok gırgır bir evdi. Büyükbabam, elinin şiş olmasına aldırış etmeden piyano başına geçerdi. Ona eşlik etmemiz için etraftaki bardak-çanak her şeyi toplar ve ortaya koyardı. Biz de büyükbabam piyanonun tuşlarına basması ile hep birlikte başlardık bardak-çanaklara vurmaya. Herkes bir nesneye vurarak sesler çıkardı. Bir yandan ses çıkartırken bir yandan da oynardık. Ritim tutarak çok eğlenirdik.
Çocuklara verilen yaratıcı drama eğitimi ile yetişkinlerin aldığı tiyatro eğitimi arasındaki fark nedir?
Ayla Algan: Bizim zamanımızda yaratıcı drama yoktu. Ama annem, o zamanlarda sanki bunu biliyormuş gibi öğretti bana. Evde, piyano çalınır ve resim yapılırdı. Yaratıcı drama da budur. Tiyatro ile farkı ise; tiyatroda bir role bürünürsünüz, yaratıcı drama sanatında her role…
Ekol Drama Sanat Evi’nde, 5-7 yaş grubuna yönelik “Müzik Yolcuları” adlı bir program uyguluyoruz. Burada çocuklar notaları eğlenerek öğreniyor. Do… Dometes, Fa… Fare, Re… Reçel gibi. Yani, alfabe ya da dil öğrenimi gibi düşünün bu notaları. Bu eğitim, Yaprak Sandalcı’nın müfredatından çocuklara aktarılıyor ki kendisi Borusan ile işbirliğine giderek bu konu ile ilgili bir kitap bastırdı. Hatta, bu kitap anaokullarında bulunuyor. Çocuklar bu şekilde nota okumasını öğreniyor ve kendi bestelerini yapabiliyorlar.
Tiyatro ile ilgilenen çocuklara önerileriniz nelerdir?
Ayla Algan: Öncelikle tiyatroyu istemek ve sevmek gerekiyor. Ardından ise hangi bölümde kendini geliştirmek istediğin önemlidir. Yani müzikal tiyatro mu, klasik tiyatro mu? Son olarak mutlaka konservatuar bitirmek gerekiyor. Çünkü Devlet Tiyatroları ve Şehir Tiyatroları, konservatuar bitirmemiş oyuncuyu bünyelerine kabul etmiyorlar.
TV projelerinde neye dikkat ediyorsunuz?
Ayla Algan: Eğitici olmasına dikkat ediyorum. Mesela şiiri, şarkılı okuyorum. “Şarkılı şiir” diyoruz buna. Yunus Emre Felsefesi’ne bir name koyduğun zaman o kendi türün oluyor. Aliye’de 2,5 sene rol aldım. Ama dizi çok iyiydi, senaryo iyiydi, karakterler iyiydi. Karakterlerde kötü kaynana ve iyi kaynana vardı. Tiyatroda buna ayna tutarı diyoruz. Sonuç olarak TV’lerde eğitici dizilere “evet” diyorum ama sitcom tarzı projelerden yana değilim.
Sizi kısa zamanda TV’de görebilecek miyiz?
Evet. “Atatürk’ü doğru yolda tanıtmak” adlı bir tanıtım projesi üzerinden çalışıyoruz. Çünkü bazı yanlış saptamalar yapılıyor ve bunu hiç hak etmiyor “Atamız.”
Karşı tarafı etkileyen ve asla hafızalardan silinmeyecek bir sesiniz var. Sokakta bu sesi duysak “Ayla Algan” diyebiliriz. Sanırım animasyon filmlerinde de seslendirme yaptınız.
Ayla Algan: Evet. “Aslan Kral” filminde dişi aslanı seslendirdim. İşte oradaki konuşmalar, yarı şarkılıydı ki, bu yüzden de dublajda beni tercih ettiler.
En çok hangi rollerde bulundunuz ve sergilediğiniz hangi sahne performansları sizi daha çok etkiledi?
Hep dramatik rollerde bulundum, yani ağlamaklı. –gülüyor-
Seviyorum bu rolleri. İki kere Ophelia’da, bir kere de Hamlet’i oynadım. Hamlet’de başroldüm ve bayan olmamam rağmen erkek rolünü üstlendim. Sanırım sesimi de bu şekilde geliştirdim. –gülüyor- Rumeli Hisarı’nda, mikrofonsuz oynadım. Oradaki herkes beni duydu ve algıladı. Bundan dolayı çok tebrik aldım ve “ben olsaydım asla mikrofonsuz oynayamazdım” şeklinde yorum yapanlar da oldu.
Bir açıklamanızda, “Dünyaya bir daha gelsem yine aynı hayatı yaşamak isterdim” demiştiniz. Peki sanat dışında başka hangi alanda eğitim almak isterdiniz?
Ayla Algan: Psikoloji veya sosyoloji okumak isterdim. İnsanla ilgili şeyleri seviyorum, hele çocukları daha çok seviyorum.
Çocuklara ve ailelere tavsiyeleriniz..
Ayla Algan: Zor bir çağda yaşıyoruz. Neden? Eskiden, büyükanneler, dedeler, torunlar, çocuklar, teyzeler, yengeler hepsi bir arada yaşıyordu, konakta. Şimdi ise yalnız başınasınız. Yani demokratik ve endüstri sisteminde herkes çalışmak zorunda ve herkesin de ona göre programı oluyor. İnsanlar çalışmaktan yorulduğu için bayramda bile çocuklar, anne-babasının elini öpmeye gidemiyor. Haklı olarak yoruldukları için tatile gidiyorlar. Anne ve babalar da bunu görüp bildiği için “gidin yavrum, biraz tatil yapın” diyorlar. Endüstri diyorum, çünkü hepimiz çalışmaya mecburuz. Dolayısıyla, birlikteliğimiz için zaman kalmıyor. O zaman ne yapacaksınız? Çocuğun küçük olduğu ailelerde sürprizler yapacaksınız. Mesela anne ve babanıza aklınıza geldikçe çiçek götürecekseniz, onların yanaklarına buse konduracaksınız. Daha çok vakit geçireceksiniz. Çünkü çocuklar büyüyüp iş hayatına girdiğinde, daha çok vakit geçirmek için zaman çok sınırlı olacak.
Bir çocuk büyürken şunu bilsin ve anne de tabi, “Ne çocuk, annenin hakkını yesin, ne de anne çocuğun hakkını yesin!” Farz edelim bir çocuk hep hamburger yemek istiyorsa; Cumartesi günü hamburger yemeli, Pazar günü ailesi ile sevse de sevmese de boğazda balık yiyebilmelidir. Bu çocuklarda savunma duygusunu geliştirir. Savunma demek; kavga etmek veya baş kaldırmak değildir, savunuda karşılıklı hak yememektir.
Hangi sanatçıları daha çok beğeniyorsunuz?
Ayla Algan: Çalıştıklarımı daha yakın bildiğim için onları söyleyeceğim. Eski arkadaşım Türkan Şoray, Fatma Girik… Şimdiki dönemde ise Aliye’de oynadığım ve yakından tanıma şansı olduğum için Sanem Çelik. Binbir Gece Masalları’nda oynayan ve kendisine koçluk yaptığım Bergüzar Korel. Yakın tanıdıklarımı daha çok seviyorum. Çünkü çalışkanlıklarını da yakından görebiliyorum.
Çocuklar sizi örnek alıyor. Çocukken siz kimi örnek alıyordunuz?
Ayla Algan: O dönemlerde hemen hemen bütün gruplar, İstanbul’u tercih ediyorlardı. Bir grubun sergilediği trajedi oyunu beni çok etkilemişti. 5 yaşında izlediğim o oyunu hatırladıkça halen tüylerim diken diken olur. Sonra ilk kadın opera sanatçısı Semiha Berksoy… Kendisini, annemin yakın arkadaşı olduğu için çok küçük yaşlarda tanıdım. Aynı şekilde onu dinlerken de tüylerim diken diken olurdu.
Başka?
Ayla Algan: Atamız.-M. Kemal Atatürk- Atatürk, sadece bir kültüre değil birçok kültüre sahip biriydi. Asker yönü dışında sanatçı yönü de çok kuvvetliydi. Aynı zamanda okumayı da çok severdi. Çocukluğunda başlayan kitap tutkusu, savaş zamanı cephede bile sürmüş. En çok sevdiği romanlardan biri de “Çalıkuşu” adlı kitaptı. Atamız, cepheye bile yanında götürüp tekrar tekrar okurmuş Çalıkuşu'nu. Sonradan anladım neden sürekli cephede “Çalıkuşu”nu okuduğunu… Küçücük bir kız, kalkıp Anadolu’ya gidebiliyorsa, koskoca insan mı gidemeyecek!
Tiyatro, sinema ve müzik gibi birçok alanlarda çalıştınız. Halen sanat hayatınıza devam ediyorsunuz. Müzik ile ilgili çalışmalarınız oluyor mu ya da olacak mı?
Ayla Algan: İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti kapsamında bir projede yer alacağım. Orada Yunus Emre’den şarkılı şiir okuyacağım. Bu arada sadece Yunus Emre değil, aynı zamanda Çağdaş Türk Şairlerimizden Selmi Andak’ın şiirlerini de şarkılı şiir türünde okuyorum.
Şu anda genç ve yetişkinlere eğitim veriyor, bir yandan da ünlü oyunculara koçluk yapıyorsunuz. Bunun yanı sıra halen çocuklara yönelik çalışmalar içerisinde de yer alıyorsunuz. Ve çocuklar da sizi tanıyor.
Ayla Algan: Evet. Aliye dizisinin çevrildiği zamanlarda da konuşurduk. Eskiden Adile Naşit, çocuklara hitaben “canlarım benim” diyordu. Orada kullandığım kelime nedeni ile sanırım ben de eskinin Adile Naşit’i gibi bir şey oldum. –gülüyor-
Çocuklara yönelik çalışmalar içerisinde yer almaya devam edecek misiniz?
Ayla Algan: 2009’da İş Sanat Kültür Merkezi’nde, Saint Saens’ın ünlü eseri Hayvanlar Karnavalı’nı oynadık. Sahneye uyarladığım ve anlatıcı olduğum eseri ise Ekol Drama Sanat Merkezi’nin eğitmenlerinden Yaprak Sandalcı yazdı. 2010’nun hemen başında, Yaprak Sandalcı ile birlikte yine çocuklara yönelik çalışmalarımız devam edecek.
Röportajın sonuna geldik ama çerçevede yer alan fotoğraftaki bu bakışınız dikkatimizi çekti? Hangi kareye ait bu görsel?
Ayla Algan: 1965'te Fizikçiler'deki rolümden bir kare. O zamanlarda “İlhan İskender En İyi Kadın Oyuncu” ödülüne layık görülmüştüm fakat ödülü geri çevirmiştim.
Neden?
Ayla Algan: Tiyatro kolektif bir sanattır. Tek başıma başarmadım ki ben bunu! Necdet Mahfi ve Mücap Ofluoğlu gibi isimler var. Şimdi golü atana mı yoksa takımına mı kupa verilir?
Takımına…
Ayla Algan: İşte ben de böyle düşündüğüm için o dönem ödülü geri çevirdim. Bazı basın mensupları ve kişiler, bunun altında farklı şeyler aradı ama ben kolektif bir çalışma olduğunun üstüne basa basa söyledim. Bunun üzerine ertesi yıl ödül alanı genişletildi.
Bize ayırdığınız değerli vaktiniz için çok teşekkür ederiz.