15 yaşında bir erkek çocuğuna sahip olan Aylin Kotil, "Annelik dünyanın en zor mesleği" diyor.
Aylin Kotil, Ataköy’deki evinin kapılarını cicicee.com için araladı. Kapıyı açtığında, sıcacık ve göz kamaştıran güzelliği ile kendinden emin bir şekilde ayakta duran bir kadın vardı karşımızda ve heyecanlanmamak mümkün değildi. Cicicee için hazırladığı o şahane minik çikolatalı brownilerin, kanepelerin ve kurabiyelerin tadı ise hâlâ damağımızda…
Aylin Kotil ile röportajımıza ısınarak başladık, kahkahalarla bitirdik. Bu keyifli röportaj için kendisine teşekkür ediyoruz.
Bize kısaca kendinizden bahsedebilir misiniz? Biraz kendinizden, biraz ailenizden ve biraz da çocukluğunuzdan…
İstanbul İktisat Fakültesi mezunuyum. Master eğitimimi, ABD Strayer Üniversitesi’nde tamamladım. 1993 yılında anne oldum. Doğma büyüme Bakırköylüyüm. Bizim ailede şöyle bir yapı var: Annem Alman, babam Karadenizli ve çift kültürle büyümenin çok avantajlarını yaşadım. Şöyle ki hem Noel kutlanıyordu bizde, hem Pascalya, hem Şeker Bayramı hem de Kurban Bayramı, hepsi bir aradaydı. Bu anlamda, annem ile babamın birbirlerine karşı inanılmaz bir hoş görüsü vardı.
Bakırköy’ün dokusu ve yapısı gereği çok Ermeni komşularımız vardı. Ben böyle bir ortamda büyüdüm ve yetiştim, çok mutlu bir çocukluk geçirdim.
Yaramaz bir çocuk muydunuz?
Hayır, yaramaz bir çocuk değildim. Zaten Annem bir Almandı ve Alman disiplini ile büyüdüğümü söyleyebilirim. Şımarıklığa taviz verilmeyen bir çocukluk dönemim oldu. Her şey vaktinde yapılırdı. Sabah belli bir saatte kahvaltı yapılır, akşam yemeği belli bir saatte yapılırdı. Yaz tatillerinde bile -ilkokul dahil- uyuduğumu hatırlamıyorum.
Arkadaşlarım, 11:00-12:00 saatlerinde güne başlarken, ben o saatte öğle yemeğimi yiyor oluyordum. Bu durum, o zamanlarda hoşuma gitmese de aldığım disiplinin, iş hayatıma çok fayda kattığını gördüm.
Bazen hayat pedagoji kitaplarındaki gibi olmuyor. Tabii ki gerekli kitaplar, ama her çocuk farklı yerlerde farklı tepkiler verebiliyor. Günümüzde çok gördüğüm bir şey var. Ebeveynler, çocuklara “hayır” demesini bilmiyor. Çocuğun her istediği alınıyor ve istediği her şey sunuluyor. Kendi çocukluğum ile kıyaslıyorum da bana çok kez “hayır” denilirdi…
Her istediğine “evet” denilen bir çocuğun ilerde nasıl mutlu olabileceğini merak ediyorum. Küçükken her istediği yapılan bir çocuğun hayata hazırlanması aslında zorlaştırılıyor.
Aldığınız disiplini çocuğunuza uyguluyor musunuz?
Benim çocukluk dönemim ile kıyaslarsanız çok daha rahat ama yaşıtlarıyla kıyaslarsak daha bir disiplinli yetiştiğini söyleyebilirim.
Oğlunuz ile nasıl vakit geçiriyorsunuz?
Geçirdiğimiz vakit yaşına göre değişiyor. Mesela, ilk kendini fark etmeye başladığı dönemde, onunla her hafta sonu çocuk tiyatrolarına gidiyorduk. Bir dönem sonra, sinemaya gitmeye başladık. Oğlum 15 yaşında ve şu anda onunla yemeğe çıkıyoruz, alış veriş merkezlerine gidiyoruz. Hatta bir anımı sizinle de paylaşmak istiyorum… Tahtakale Mercan’daydık, sıcak ve çok kalabalık bir ortamdı. Bir an baktım ki Ömer, vücut diliyle beni korumaya çalışıyor. Daha düne kadar ben, onu koruyordum, rolleri ne zaman değişmiştik?
Ataköy Eğitim Merkezi’ni anlatır mısınız? Kaş yaş grubuna yönelik, çocuklar burada neler yapıyor?
Ataköy Eğitim Merkezi, önce etüt eğitimi verilen bir yer olarak açıldı. İlkokul çocuklarına okul çıkışı ev ödevi yaptırılan bir yerdi. Ataköy’den çok sayıda insanın gelip, “burada yuva var mı?” diye sorular yöneltmesi üzerine talebin çok fazla olduğunu gördük ve yuva bölümünü açtık. Bir yandan etüt, bir yandan yuva olan Ataköy Eğitim Merkezi’nde, sırf oğluma daha çok vakit ayırabilmek amacıyla etüt bölümünü kapatarak, tamamen yuvaya dönüş yaptım.
Ataköy Eğitim Merkezi’nde yapılan yeniliklerden bahseder misiniz?
Ataköy Eğitim Merkezi’nde hemen hemen her yıl, bir yenilik yapıyoruz. Önce, 3-4-5 yaş grubuna yönelik bir anaokulu açtık ve daha sonra oyun gruplarına başladık. Oyun grubuna, 2 yaş ve üstü çocukları alabiliyoruz. Oyun grubu, haftada 2-3 saat yapılıyor. Yeniliklerimiz, bununla da kısıtlı değil. 6-24 aylık bebeklere, “bebek jimnastiği” yaptırıyoruz. Ya anne-babalarıyla ya da Pazar günleri sadece babalarıyla yaptırılıyor jimnastik. Bu, bebeklerin kas ve fizik gelişimine katkı sağladığı gibi ebeveynler ile bebekleri arasında sağlıklı bir ilişki kurulmasına da neden oluyor.
Bir de tabi son yıllarda yaptığımız esas önemli bir yenilik var. 14 yıllık bilgi birikimimizi ve edindiğimiz tecrübelerimizi isteyen herkese aktarıyoruz. Yani, yeni yuva açmak isteyenlere danışmanlık yapıyoruz. Ya da yuva kurmak isteyenlere anahtar teslim yuva açıyoruz. İsterlerse sadece öğretmenlerini eğitiyoruz ya da yuva konseptini oluşturabiliyoruz.
Ataköy Eğitim Merkezi, sadece Ataköy’de mi kalacak? Franchise sistemini düşünüyor musunuz?
Franchise sistemine sıcak bakmıyorum. Sabah 08:00’den akşam 17:00’ye kadar yuvadayım. Her işyerinde sorun olabilir. Bulunduğumuz bir yerde o sorunu çözmek kolay oluyor ama orada değilseniz bir şeyleri gözden kaçırabiliyorsunuz. Kaçırdığınız bir şeyler olduğunda da oradaki sorun daha da büyüyebiliyor. Sonuçta insanlar, bize en değerli varlıklarını emanet ediyor Franchise sistemi verdiğim yerlerde, güvenliğin tam olarak sürdürüldüğünden emin olamam, yani böyle bir sorumluluğu üzerime alamam.
Franchise sistemine dediğim gibi sıcak bakmıyorum ama biz, kendi bulunduğumuz yerden çıkıp daha büyük bir binaya taşınmayı düşünüyoruz.
Şu anda yuvada kaç çocuk bulunuyor?
Toplam 120 çocuk.
Bu kadar çok çocuğun kontrolünü nasıl sağlıyorsunuz? Sonuçta 120 çocuk ve birçok çocuğun bulunduğu bir yer demek, yaramazlık demek…
Her grubumuzun başında, iki eğitmen bulunuyor ve 6-7 grubumuz mevcut. Bir şöyle bir şey var, çocuğun anne-babaya bakış açısı ile öğretmene bakış açısı çok farklı. Çocuklar, öğretmenlerini bir tabu olarak görüyor, yani ulaşılması zor… Öğretmeni söylediği için erken yatmayan çocuk, erken yatıyor veya yemek yemeyen çocuk, yemek yiyor. Çocukların, öğretmenlere bakış açıları çok farklı olduğu için herhangi bir sorunda yaşamıyoruz ki, yuvayı büyük insanlarla yapılan birçok işe tercih ederim.
Sizce bir eğitim merkezinde en önemli faktörler nelerdir?
Eğitim merkezinin enerjisi. O kadar çok teferruat ve ayrıntılara giriliyor ki… Yuvalarda, öğretmenlerin mutlu ve huzurlu olması çok önemlidir. Onların, mutlu ve huzurlu olması, çocuklara ve velilere yansır ve ortaya mutlu çocuklar çıkar.
Birçok yuvada gözlemlediğim bir şey var. Yuva sahiplerinin, öğretmenleri çok fazla sıkması! Oto kontrol yapmak isterken, aslında öğretmenlerin huzursuzluğuna neden oluyorlar. Bu da öğretmenlerin mutsuz olmasına, dolayısıyla da olumsuz bir enerjinin orada dolaşmasına sebep oluyor.
Öğretmenlerimiz ile sürekli konuşuruz ve eleştirilere açık kişilerdir. Benim için öncelikle yuvadaki öğretmenlerin mutlu ve huzurlu olması gelir…
Yuvada çocukların içine karışıp oyun oynuyor musunuz?
Elbette.
En çok hangi oyun size kahkahalar attırıyor? Bize o oyunu anlatır mısın?
Kurt Baba oyunu… (Aylin Kotil, oyunun ismini söylediğinde bile içerde kahkahalar kopuyor.)
Ormanda gezer iken kurt babaya rastlar iken… (Aylin Kotil, oyunun şarkısını burada mırıldanıyor.) şeklinde halka oluşturarak söylediğimiz bir şarkı ile başlıyor oyun. Derken, kurt baba çıkıyor ve çocuklardan birini yakalamaya çalışıyor, o sırada çocuklar neşeli çığlıklar atarak etrafta kaçışmaya başlıyor. Kurt Baba, çocuklardan birini yakaladığında, yakalanan çocuk, kurt baba yerine geçiyor.