Kültür Sanat

Dilek Demirci

Sürekli bir şeyler üreten, sadece tablolara değil, çocukların yüreklerine de inanılmaz güzellikler yansıtan Demirci’yi çok daha yakından takip etmenizi öneriyoruz. Çünkü o, geride sadece değerli tablolar değil, birbiriden yaratıcı ressamlar da bırakacak. Demirci’nin, mütevazi tavrı ve pozitif enerjisi sayesinde çok keyifli bir röportaj gerçekleştirdik. Kendisine ayırdığı zaman ve hoş sohbeti için teşekkür ederiz.

1957 yılında Kayseri'de doğan Dilek Demirci, 1982'de Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü'nden mezun oldu. 1987 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Resim Ana Sanat Dalı'ndan "Sanatta Yeterlilik" alan Demirci, 1985'den bu yana Boğaziçi Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü'nde öğretim görevlisi olarak çalışıyor.

Sizi hiç tanımayanlara kısaca kendinizi tanıtır mısınız?

Mesleğiniz nedir diye sorduğunuzda ressamım. Resim yapıyorum ve sergiler açıyorum. Bir yandan da Boğaziçi Üniversitesi’nde seçmeli ders olarak resim eğitimi veriyorum. Hafta sonları da Kuzguncuk’ta bulunan atölyede, çocuklarla birlikte çalışmalarımı yürütüyorum. Ressam Artin Demirci ile evliyim ve 20 yaşında bir kızım var.

Çocuklarla birlikte ilk ne zaman çalışmaya başladınız?

Çocuklarla ilgili çalışmalarım, kızımın yuva zamanında başladı. Gittiği yuvadan, “ressamsınız, çocuklarla birlikte bir çalışma yapabilir miyiz?” şeklinde talep geldi. Çocuklarla resim üzerine çalışmak gerçekten çok farklı.

Şuna netlik getirmek istiyoruz; ressam ile resim öğretmenine farklı şekilde mi bakalım?

Evet! Farklı olarak bakabiliriz. Bence her ressam, resim öğretmenliği yapamaz. Resim öğretmenliği çok farklıdır. Ama kötü bir ressam da resim öğretmenliği yapamaz. Hem resimle haşır neşir olacaksınız, hem de iyi bir eğitimci olacaksınız ki iyi bir resim öğretmeni olabilesiniz.

Yoksa eğitim fakültelerinden resim öğretmenliği formasyonu almak yeterli değildir. Hayatınız boyunca, onu cepten yiyemezsiniz. Resim yapmıyorsanız; o formasyon, sizin resim öğretmenliğinizi sürdürmeye yetmez.

Büyüdüğünde ne olacaksın diye sorarlar, çocuklara… O zamanlar siz ne cevap verirdiniz bu soruya?

Hep ressam olmayı istedim. Gerçi, bu örnekler hep verilir ama 5 yaşından beri ressam olmayı istedim. 5 yaşında diyorum, çünkü “ressam” kelimesini de ilk o yaşlarda duydum.

İlkokulda okuyordum. Bir gün, babaannem beni almaya geldiğinde, sınıf öğretmenimin ona “ressam olacak bu çocuk” dediğini duydum. İşte, ilk “ressam” kelimesini sanıyorum o zaman duymuştum. Yani 45 yıl önce…

Bu 45’i yazmayalım. (gülüyoruz.)

Hayır, yazabilirsiniz. (gülüyor)

İlkokul döneminde nasıl bir çocukluk geçirdiniz?

Kayseri’de bulunan bir ilkokulda okudum ve sakin bir öğrenciydim. Ancak ilkokulumu, İstanbul’da tamamlamak zorunda kaldım. Kayseri’de ilköğretimi bitirmeden, İstanbul’a yerleştik ve geldiğimde hemen uyum sağlayamadım. Gerek oturduğum eve, gerek okuluma… Kayseri’de, çok daha mutluydum. Çünkü oraya ait olduğumu hissediyordum. Yer değiştirmekten dolayı, çocukluğumda böyle bir mutsuz dönemim oldu. Bu nedenle göç haberleri, Anadolu topraklarını terk edip de halen vatanını burası hisseden ama yurt dışında yaşamak zorunda kalan insanların haberleri, halen öfke uyandırır bende.

O dönemde neden İstanbul’a gelmiştiniz?

Babamın iş değişikliği nedeniyle… Biraz da kardeşlerimin iyi bir yerde okuması amacıyla göç ettik İstanbul’a.

Kaç kardeşsiniz?

4 kardeşiz. 3 erkek, bir kız. En küçükleri ise benim.

Çok şanslısınız! O zaman çok şımartılmış olmalısınız.

Çok da şımartılmadım. Hep kendimi oğlan olarak gördüm zaten. Çocukluğumda, kardeşlerimle futbol oynardık, ve kaleci sürekli ben olurdum. (gülüyoruz.)

Sizce iyi bir ressam olmanın altın kuralları nelerdir?

En önemli kural, resim yapmayı çok sevmek olmalıdır ve birinci madde bu olmalıdır. Yetenekli olmak, en iyi kural gibi görünse de, iyi bir ressam olmak için yeterli değildir. Hünerinize güvenip, ben nasıl olsa iyi yapıyorum derseniz ilerleyemeyebilirsiniz. Bu sanata gerçekten çok mesai vermek gerekiyor. Hüner, bazen insanın tembel olmasına sebep olur. Diğer meslekler de böyledir.

Ressam olmanın altın kuralları; sevmek ve çok çalışmaktır. Resim alanındaki ve ressamların geleneğini çok iyi bilmek, dünyada ne olup bittiğini izliyor olmak, sanat tarihini çok iyi bilmek ve çok iyi bir gözlemci olmaktır.

Çok iyi bir soru sordunuz. Genelde şöyle bir izlenim vardır: “İyi bir ressam, gördüğünü iyi çizebilendir.” Bence bu değil. Bu, bir yerde biter. Yaparsınız ve biter. Bir örnek anlatmak istiyorum.

Lütfen…

Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun bir öğrencisi, akademiyi birincilikle bitirir. O kadar yeteneklidir ki onlarca resmi aynı gün bitirebilir. Her gün resim yapar ve hocasına getirir. Hocası inceler ve resimlere bayılır. Bu böyle sürüp gider… Derken, yirminci günde hocası resimleri inceler, inceler… Ve sonra, öğrencisine dönüp derki: “Sen sağ elini bırak, sol eline geç.” Sonuç, o hüner ve marifet kendini tekrar etmekten öteye gidemez. Yani fikir geliştirmek, yeni bir yerden bakmak çok önemlidir. Kıymetli olan veya sanatsal olan da artık budur. Yoksa sanat tarihinde elma resmi, kuş resmi hep yapılmıştır.

Her türlü resim yapmak hoşunuza gidiyordur ama genelde hangi tür resimler yapıyorsunuz?

Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Bölümü’nde ağırlıklı olarak figüratif resimler üzerine eğitim aldım. Çok soyut resimler yapmıyorum. Resimleri, kendimi göre yorumluyorum. Manzara resmi yapıyorsam ki, bu gittiğim gördüğüm ve yaşadığım yerler oluyor. Figür resmi yapacaksam da mutlaka tanıdığım, konuştuğum ve hissettiğim birinin portesini yapıyorum. Günlük yaşamda benimle ilişkisi olan her çeşit şeyin resmini yapmaktan haz alıyorum.

Size birkaç kelime saymak ve bu kelimelerin sizde neyi çağrıştırdığını bilmek isteriz?

Sergi: Bir dönem ürettiklerinizi başkaları ile paylaşmak. 
Renk: Dışa vurum dili. 
Anne: Şefkat. 
İnsan: Vicdan 
Çocuk: Sevgi 
Atölye: Ürütmek, çalışmak ve bol resim.

Peki çocuklarla yaptığınız çalışmalardan biraz bahsedelim. Şu anda bulunduğumuz atölyede, miniklerin kaleminden yansıyan şahane resimlerin olduğunu görüyoruz.

Aslında bu konuda hiç mütevazi olmayacağım. (gülüyor) 18-19 yıldan bu yana çocuklarla ciddi çalışmalar içindeyim. Çocukları da çok iyi izliyorum. Ebeveynlere ve öğretmenlere buradan bir mesaj vermek istiyorum: Çocuklara, çok iyi resim yapabileceğini mutlaka hissettirelim. 11-12 yaşına kadar bütün çocuklar, bence çok iyi bir ressamdır. Yeter ki biz onlara, doğru rehberlik yapalım ve doğru bir atölye sunalım.

Resim yapan çocuğa nasıl yaklaşılmalıdır? Resim yapan çocuğa, ebeveyn veya öğretmeni tarafından sıkça yapılan yanlış yorumlar nelerdir?

Bir kere çocuğun yaptığı resme çok büyük bir saygı duymamız gerekiyor. Kendileri için olan resim fikrini, çocuğa dayatmamalıdırlar. Bir çocuk, yeşil saç yaptığında; “yeşil saç mı olur hiç?” şeklinde müdahaleler olmamalıdır. Bu davranış şekli ile çocuğun yaratıcılığını, en önemlisi cesaretini yitirmesine neden olabiliriz. Tabii ki onlara rehberlik yapmak gerekiyor. Ama bu küçük küçük adımlar ve çok doğru cümlelerle olmalıdır. Siz, çocuğun büyüğü olduğunuz için, onun gözünde de “siz her şeyi doğru bilen ve yapansınız.” Bu nedenle, çocuğa “böyle olmaz” yerine “sen çok yaratıcısın, senin yaptığın resim çok kıymetli” mesajını vermeliyiz. Çünkü her yanlış müdahale, çocuğun “ben resim yapamıyorum” mesajını almasına ve bir adım geri gitmesine neden olur.

Boyama kitapları hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce, çocukları yaratıcılık konusunda geliştiriyor mu yoksa köreltiyor mu?

Bu konu, üzerinde durduğum önemli konulardır biridir. Boyama kitaplarında hazır çizilmiş resimler bulunuyor. Boyama kitaplarının bazılarında ise; hangi alanı, hangi renge boyanacağını bile gösteriyor. Yapılan araştırmalar, incelemeler ve benim gözlemlerime göre; boyama kitapları, çocuğa, “Sen, bu resmi aslında yapamazsın. O yüzden burada bulunan hazır resmi boya” mesajını veriyor. Çocukların, kendi boyama kitaplarını hazırlayabileceğini düşünüyorum. Figür ve nesneleri istediği gibi bir deftere çizebilir ve daha sonra da boyayabilirler.

Çocuklar, gerçekten böyle mi algılıyor?

Kesinlikle. Çünkü ebeveyni veya bir büyüğü o kitabı çocuğa verdiğinde; “Bu kitabı bana verdiğine göre, demek ki bunu çizemem” mesajını algılıyorlar. Halbuki, hazır çizilmiş bir kelebek, tek bir formdan oluşmaz. Çocuklar, o kadar güzel kelebek, balık, ağaç ve porteler çizebiliyor ki… Bırakın o kelebeği çocuk, kendi yaratıcılığı ile çizsin ve şekillendirsin. Gerçi bazı uzmanlar, taşırmadan resim boyamanın çocukta, kas ve motor gelişimini sağladığını söylüyor. Bu nedenle de boyama kitaplarını önerebiliyorlar. Yine de ben, kendi resimlerini çizip, taşırmadan boyamalarından yanayım.

Resimle ilgilenen çocukların ebeveynlerine tavsiyeleriniz nelerdir?

Evlerinde, onlar için küçük bir mekan ayırsınlar. Kıymetli bir halının yanında bulunan bir sehpa değil de, “dökeceksin, dikkatli ol, yapma” gibi uyarıların olmayacağı bir mekan. Bu mekan, mutfakta kaplanan bir masa olabileceği gibi, ambalaj kağıtları ile kaplanan bir duvar da olabilir. Yeter ki uyarı almayacakları, özgürce boyama yapabilecekleri bir yer olsun. Bir de bol bol malzeme sunulmalıdır. “Kızım bu sayfayı doldur, arka sayfaya sonra geçersin!” demeden… (gülüyor.) Bu uyarı yerine, daha ucuz kağıt alınabilinir. Malzemeler arasında; kalın boyama yapan pasteller ve akrilik gibi kendini kolay ifade edebilecek boyalar tercih edilebilir.

Resim yapmak çocukta hangi kişilik özelliklerini kazandırıyor?

En önemlisi kendine güvenini kazandırır ve daha sorgulayan bir kişi olmasını sağlar. Doğayı daha iyi gözlemleyen biri olmasına neden olur. Resim, görsel bir dildir. O nedenle bir çocuk eline kalem kağıt aldığından itibaren bir şeyler anlatmaya çalışır. Biz anlamıyız orada anlatılanları…

Resim öğretmenlerine tavsiyeleriniz nelerdir? Öğrencilerini resim konusunda eğitim verirken nelere dikkat etmeliler?

Resim öğretmenliği formasyonunu alarak resim öğretmeni olunmayacağını röportajımızın başlangıcında belirtmiştim. Okullara verilen bir müfredat var ve öğretmenler, buna uymak zorunda olduklarını hissediyorlar. Deprem Haftası, Yeşilay Haftası… Okullarda, bu haftaya göre resimler yapılıyor. Müfredat tarafından verilse de öğretmenlerin bunu esnetebileceğini düşünüyorum. Düşünsenize; yeni kardeşi doğan bir çocuk var. Deprem haftası olduğu için ondan o haftaya ilişkin resim yapmasını istiyorsunuz. Ya da yakınını kaybetmiş bir çocuktan, çocuk bayramı ile ilgili neşeli bir şey çizmesini… Bence, atölyeler olmalı ve çocuk bağımsız resim yapabilmelidir. O günkü duyguları neyse ve çocuk, o gün neyi yapmak istiyorsa onu çizebilmelidir. Müfredata bağlı olmak, en önemli sorunlardan biridir. Bu konunun tartışmaya açık olması ve tartışılması gerekiyor.

Diğer önemli bir konu; öğretmenlerin, öğrencileri arasında iyi kötü, başarılı başarısız ayrımını yapmıyor olması gerekir. Bir öğrencinin başarısını, “bu çok güzel olmuş” şeklinde diğer öğrencilerin arasında değerlendirmek veya “bu hiç olmamış, yenisini yap” şeklinde yorumların asla yapılmaması gerekiyor.

Çok doğru söylüyorsunuz. İlköğretimde sınıf öğretmenimden aldığım kötü bir yorum nedeniyle resim yapmaya küstüm.

Hemen hemen herkesin bu konuda kötü bir anısı var. Bir kitap yazmayı düşünüyorum, “resim travmaları” diye. (gülüyor) Benim de başıma geldi. Resme küsüyorsun. Bu çok ciddi bir konudur. Çocuğun hayatındaki başarısını etkiliyorsunuz. Bir çocuğun resmine kötü demek, onu dövmek gibi bir şeydir aslında.

Resim dersinde uygulanan not sistemine nasıl bakıyorsunuz? En yüksek notun 5 olduğu bir sınıfta; biri 5, diğeri 3 alan iki öğrenciyi düşünelim. Notunu 3 alan çocuk, “Arkadaşım daha güzel çiziyor, ben hiç yapamıyorum” mesajını da alıyor mudur?

Elbette. Bana göre sanat dersleri; meslek tercihi olana kadar notlandırılmamalıdır. Yani bir değerlendirme sistemi mutlaka olmalıdır. Ders disiplini, malzemesini getirdi getirmedi gibi. Bu şekilde bir çözüm getirilebilinir. Çocuğun, o disiplini sağlaması için. Çocuğun bütün dersleri 5, ancak resim dersi 2 veya 3 olabiliyor. Yetenek dediğimiz şey, o notu veren öğretmene göre artık neyse veriyor o notu! Maalesef bazı resim öğretmenlerimiz, önemsiz olduğuna ve bu şekilde göründükleri hissine kapılıyorlar. Kendilerini önemsetme yolunun da nottan geçtiğine inanıyorlar. “Hadi bakalım sana 3 veriyorum, önemsiz miyim gör, bakalım!” şeklinde olumsuz bir davranış içerisine girebiliyorlar.

Yorumları Göster

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir