Bazen bu hayatta neden var olduğumuzu sorarız kendimize. Hatta yaşımız büyüdükçe bunu daha fazla sorarız.
Hayatın içinde yüzerken, belki de hiç beklemediğimiz bir anda birdenbire "AŞK" çıkıverir karşımıza. Ne olduğunu anlamayız. Sanki bir fırtınanın ortasındaymış gibi kalakalırız. Sonra o aşka doğru kulaç atarız. Her kulaçta bazı bedeller öderiz. Kendimizi anlamaya, anlatmaya çalışırız. Çok fazla söz dinlemeyiz. Ve adına aşk dediğimiz o tarif edilemez şey, bize kim olduğumuzu ve "büyüyünce ne olmak" istediğimizi bir kere daha hatırlatır. Daha da önemlisi kalbimizle düşünmemiz gerektiğini öğretir, zihnimizle değil. Çünkü zihin aşk için çözüm değildir. Ne zaman kalbimizle düşünmeye başlarsak, aşkımız da değişir, biz de, hayat da, Andersen'in Denizkızı da…