Fatma 12 yaşındaydı. Annesi bir buçuk aylıkken onu terk edip kayıplara karışmıştı. Bir taraftan annesiz büyüyen her çocuk gibi sevgiye ihtiyaç duyuyor diğer taraftan annesine duyduğu çaresiz öfke onu mutsuz ediyordu. Üstelik yaşamın yükünü hafifleten olanaklardan da yoksundu Fatma. Okula gidememiş, daha o yaşında evin bütün yükünü sırtlanmış bir çocuk işçiydi. Kendini unutulmuş ve değersiz hissediyordu. Zaman zaman onu nasıl bir geleceğin beklediğini merak ediyor ve umutsuzluğa kapılıyordu. Peki kabuğunu kırabilecek miydi? Fatma kendi yaşamına yön vermeyi başarabilecek miydi? Yalnızca annesine duyabileceğini sandığı bir sevgi filizlenebilecek miydi yüreğinde? Fatma’nin öyküsü, aslında hepimizin öyküsü… Her gün haberlerde gördüğümüz, gazetelerde okuduğumuz ya da sokakta yürürken yanlarından geçtiğimiz onlarca çocuğun öyküsü… Kumsaldaki kız, çocuklukları elinden alınmış ve çok küçük yaşta büyümek zorunda bırakılmış çocukların dünyasına aralanan bir perde.