Koruyucu Aile Olma Konusunda Dikkat Edilecek Unsurlar Nelerdir?

Türkiye’de giderek yaygınlaşan ‘Koruyucu Aile’ modelinin hem çocuklar hem de bu yapının içinde yer alan ebeveynler ile onların çocukları için çok özel bir deneyim olduğuna dikkat çeken uzmanlar, “Koruyucu aile olmak çocuksuz yetişkinlere bir çocukla deneyim yaşama zenginliği kazandırdığı gibi aile içindeki çocukların farklı kişilik özelliklerini geliştirmelerine katkıda bulunur. Ancak bu bir süreç ve ortak yaşam alanı oluştururken karşılaşılabilecek sorunlara da hazırlıklı olunmalı” değerlendirmesini yaptı.

Biyolojik bağ bulunmadan bir çocuğun ailesi ya da bir ailenin çocuğu olmanın farklı bir o kadar da mutluluk veren yöntemi ‘Koruyucu Aile’ modeli Türkiye’de giderek yaygınlaşıyor. Evlat edinmekten farklı olarak çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakılamayan çocukların, kısa veya uzun süreli olarak aile ya da kişilerce bakımının üstlenildiği, devlet denetiminde yetiştirilmelerine olanak tanındığı ‘Koruyucu Aile’ modeli ile; çocuklar sağlıklı gelişebilecekleri, korunacakları, sevilip desteklenecekleri sıcak bir ortama kavuşuyor.

‘Koruyucu Aile’ olmanın çocuksuz yetişkinlere bir çocukla deneyim yaşama zenginliği kazandırdığı gibi aile içindeki çocukların farklı kişilik özelliklerini geliştirmelerine de katkıda bulunduğuna dikkat çeken Ayna Eğitim ve Psikolojik Danışmanlık Merkezi’nden Uzman Psikolog Yüksel Artar, ‘Koruyucu Aile’ kavramının her ne kadar anne-baba ve çocuklar ya da sadece eşlerden oluşan bir yapıyı çağrıştırsa da tek bir yetişkin ebeveynin de bu yapı içinde yer alabileceğini hatırlattı. Bu modelde çocuğa bir yuva içinde yer açılmasının önemli olduğunu aktaran Artar, “Çocuk; bir evin, bir ailenin sıcak ortamında büyürken bir ev ortamının paylaşılmasını, pratik yaşam becerilerini, kendi kendine yeterli olmayı, toplumsal yaşamın kurallarını, kişilerarası ilişkileri ve cinsiyet rollerini doğal gözlem yoluyla deneyimleyerek öğrenir ve içselleştirir” dedi.

Çocuk ne kadar küçükse uyum o kadar kolay olur

Koruyucu aile bakımının, çocuğa sağladığı aile ortamının çocuğun psiko-sosyal gelişiminin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesi açısından önem taşıdığını da vurgulayan Artar, tüm iyi niyetli isteklere rağmen ‘Koruyucu Aile’ kapsamında çocuk ile ailenin veya ondan sorumlu bireyin yaşayabileceği handikapları şöyle özetledi: “Çocuk ile ailenin veya ondan sorumlu olan bireyin karşılaşması ve birbirlerini kabul etmesi her zaman kolay olmaz. Her iki taraf için belirli bir uyum süreci gereklidir. Çocuğun yaşı, bu uyum sürecinin süresini ve zorluk derecesini etkiler. Çocuk ne kadar küçük olursa uyum o kadar kolay olur ve ailenin çocuğu kendi yaşam koşullarına, değer yargılarına göre yetiştirmesi mümkün hale gelir. 2-3 yaşlarından sonra çocuklar çevresinde olup bitenlerin daha fazla farkında olur. Önceki yaşam deneyimlerinden gelen bir kişilik yapısı da oluşmuştur. Bu yaştaki çocuklar koruyucu aileyi bir süre sınar. Yeni ailesi tarafından da terkedilip edilmeyeceği belirsizdir. Ayrıca, öz ailesi ile görüşme devam ediyorsa, çocuk için yeni aileyi sevip bağlanması öz ailesine ihanet olarak da algılanabilir. Bu karışık duygular içinde çocuk ara sıra ailenin sabrını denemek ister, hırçınlaşabilir. Tüm bunlara rağmen sevildiğini ve istendiğini görmek çocuğu rahatlatır uyum sürecini hızlandırır. Benzer kaygı ‘Koruyucu Aile’ için de geçerlidir. Evlat edinme şeklinde olduğu gibi çocuk ailenin resmi olarak çocuğu değildir. Öz ailesi tarafından her zaman geri alınma olasılığı vardır. Ancak, aile üyeleri başlangıçta kendini bu duruma hazırlar ise hayal kırıklığı yerine bir süre de olsa bir çocuğun hayata daha güçlü hazırlanmasına destek olmanın huzurunu ve mutluluğunu duyabilir.”

Önemli olan çocuğa güven vermek

Koruyucu aileye katılan bazı çocukların içinde bulundukları ortamı kaybetmekle ilgili kaygılarının etkisiyle aşırı uyumlu davranışlar geliştirebileceğini de açıklayan Artar, “Bu durumda gerçek duygu ve düşüncelerini saklayıp olması gerektiği gibi görünme eğilimi içine girebilir, hata yapmaktan korkabilirler. Bu durumda ailenin güven veren destekleyici tutumu, çocuğun kendini özgürce ifade etmesine yardımcı olur. Yine bu çocuklarda sıklıkla gözlenen, bir süre de olsa aileleri tarafından bırakılmış olmanın getirdiği değersizlik duygusudur. Bu duyguyu taşımak, birçok çocuk için üstesinden gelinmesi oldukça güç bir durumdur. Bununla baş etmek için çeşitli savunma yöntemleri geliştirebilirler” uyarısını yaptı.

Konuyu bir örnekle açıklayan Artar, şöyle devam etti: “Bazen kendilerini bir kahraman gibi göstermek isterler. Bazen de tepki olarak kendilerini çok yetenekli, çok başarılı olağanüstü yeteneklere sahip biri gibi algılama ihtiyacı hissederler. Onları kırmadan duygularını paylaşmak, oldukları halleriyle değerli ve sevilir olduğunu hissettirmek kendi gerçekleriyle barışmalarına fayda sağlayacaktır. Koruyucu ailenin önemli işlevlerinden biri, bu çocukların büyüyüp hayata hazırlanmasına yardımcı olmaktır. Ailenin çocuğun ihtiyacı olduğunda yanında olacağına dair güven vermesi çocuğun bu çatışmayı çözmesine katkıda bulunacaktır. Özellikle, biyolojik ailesi ile görüşmeyen çocuklar koruyucu ailesi ile bir sorun yaşadıklarında kendi öz ailelerini hayallerindeki gibi ideal kişiler olarak göstermeye çalışırlar. Bu da birlikte yaşadıkları anne-babaların kırılmasına ve üzülmesine neden olur. Yetişkinler olarak, çocuğun içinde bulundukları durumun zorluğunu fark etmek ve tepkilerine anlayışla yaklaşmak çocuk için rahatlatıcı etki yapacaktır.”

Ortak yaşama nasıl hazırlanılmalı?

Koruyucu ailelere çocuklarıyla ortak yaşamı oluştururken dikkat edilmesi gereken konular hakkında uzman tavsiyelerinde de bulunan Yüksel Artar, bunları şöyle sıraladı:

  • İlk haftalar herkes için bir uyum dönemi olacak ve iki taraf da birbirini tanımaya çalışacaktır. Bu dönemde sunulacak en önemli şey, sürekli ve tutarlı bir aile yapısıdır. Çünkü çocuklar farklı yaşantılarla koruyucu aile yanına gelmekte dolayısıyla ailenin yaşam tarzına ve beklentilerine uyum sağlamaları, sürekli bir açıklama, hoşgörü ve sabır gerektirmektedir. Alışma sürecinde, çocuğun kişilik özellikleri ve olgunluk düzeyi göz önüne alınarak özenli davranmaya dikkat etmelidir.
  • Çocuğun eğitiminde genel gelişim, eğitim ve disiplin yaklaşımları uygulamaya çalışılmalıdır. Onların geçmiş yaşantılarındaki zorlukları düşünülerek normalin üstünde bir tolerans göstermemeli, aşırı koruyucu davranılmamalıdır.
  • Çocukla ilgili alınacak kararlarda onun da görüşünün alınmasına dikkat edilmelidir.
  • Çocuğun aile bireylerine hitap şekli ile ilgili yaptığı seçimlere saygı gösterilmeli bu konuda çocuğa baskı yapılmamalıdır.
  • Çocuklar ailenin bir bireyi olarak anne-baba ilişkisinin yanı sıra ailede varsa çocuklarla kardeş ilişkisi içinde yer alır. Çocuklar arasında olabilecek çatışmalar arasında taraf olmadan kendi aralarında çözüm bulmalarını desteklemek, sakinlikle davranmak, ailenin dengesini bulmasını sabırla beklemek herkesin huzuru için önemli yaklaşımlar olacaktır.