Kültür Sanat

Melih Arat

ABD Hükümeti’nin Küreselleşme ve İş Dünyası programı için Türkiye’den davet edilen tek isim olan Melih Arat ile çocuk gelişimi ve zekası üzerine konuştuk.

New York Üniversitesi’nin Girişimcilik ve Yönetim Sertifika Programı’nı birincilikle tamamlayan Arat, İstanbul Üniversitesi’nde Rus Dili ve Edebiyatı Bölümü’nü bitirmiş ve Dokuz Eylül Üniversitesi’nde MBA yapmış. Aynı üniversitede Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Doktora programına devam etmiş.

Evli ve Sanat adında 8 yaşında bir oğlu bulunan Arat, sıra dışı yaşam becerileri, eğitimleri ve programlarıyla tanınıyor. Birçok gazetede de köşe yazarlığı yapan Arat’ın uzmanlık alanı kişisel gelişim, iş stratejileri, kurumsal öğrenme ve yaratıcılık. Çocuklar için de kişisel gelişim ve zekaya yönelik eğitim programları bulunan Arat, aynı zamanda 5-12 yaş grubu arasındaki çocuklara “Sıra Dışı Yaz Okulları”nda sıra dışı oyunları, deneyleri ve tasarımları öğretiyor.

Melih Arat ile dört ilde şubesi bulunan Okull’un İstanbul merkezinde buluştuk. Röportaj öncesi -kısa sürede de olsa- biz de sıra dışı işler yaptık. CD ve makaradan oluşan bir nesneyi uçurmayı öğrendik ve çok da keyif aldık.

Sizi, basından, kitaplarınızdan ve verdiğiniz sıra dışı eğitimlerinizden tanıyoruz. Yazar, köşe yazarı ve eğitmen kimliğinizin yanı sıra kişisel gelişim uzmanısınız da! Hal böyle olunca böyle bir kimliğin nasıl bir çocukluk geçirdiğini de merak etmeden duramıyoruz. Nasıl geçti çocukluğunuz, bizimle paylaşır mısınız?

Melih Arat: Çocuklar, benim yaptığım son değerlendirmelere göre dört gruba ayrılıyor. Penguenler, lessiler, vahşi atlar ve otokratik aslanlar. Bunlardan çok kısaca bahsetmek istiyorum.

Penguenler; kuralcı insanlardır, talimatla hareket etmeyi severler. Odalarını, oyuncaklarını derli toplu tutarlar. Yenilik aramak yerine mevut sistemi sürdürmeyi tercih ederler. Penguen grubuna giren çocukların defterleri temiz ve defter kenarları da kıvrık değildir. Penguen denmesinin sebebi ise dünyadaki en düzenli ve tertipli hayvanların “penguen” olmasıdır.

Lessiler; zamanlarını kullanamayan ama yardım etmek için gayret eden, kolay arkadaşlık kurabilen çocuklardır ki yetişkinler için de aynı kategorileri kullanıyoruz. Lessilere bir ödev verdiğinizde yapmaması kuvvetli bir muhtemelken, penguenlerde bu durum söz konusu değildir, çünkü yaparlar. Lessiler grubuna giren bir kişiden bir şey istiyorsanız sürekli hatırlatma yapmanız gerekiyor. Kendisi değil ama başkası söz konusu olduğunda Lessiler, yardım etmek için kendiliğinden tahmin edilmedik bir ölçüde nizam ve düzene girerler.

Vahşi at kategorisinde olan çocuklar; keşfetmeye ve araştırmaya meraklı çocuklardır. Bunların dikkati düşük olur. Düzen kavramı, Lessiler kadar bile yoktur. Vahşi atları, dört nala ordan oraya koşarken görebilirsiniz. Tanılı hiperaktivite değilse bile çok hareketli olduklarını fark edebilirsiniz. Vahşi atlar, tasarım yapmak ister, deney yapmak ister, bir yere gitmek ister ve hepsini ardı arda yapmak ister, çünkü yerinde duramazlar. Buna mukabil bir vahşi at geniş bir kırda nasıl koşarken etrafındaki kırları ve çiçekleri fark edemeyecekse; vahşi at grubuna giren çocuklar da koşarken etrafındaki papatya gibi şeyleri fark edemeyecektir. Bir vahşi at çocuğunuz varsa dikkati düşüktür ancak odaklandığı büyük projeyi bitirir. Tabii perişan olmuş bir durumda, yani yaka bir tarafta paça bir tarafta olabilirler.

Dördüncü grup çocuklar da otokratik aslanlardır. Bunlar, başarıya odaklıdırlar. Oyunların hepsinde galip gelmek isterler. Amacına ulaşmak için –deyim yerindeyse- her yol mubahtır.

Öğrenmekten ziyade karneye bakarlar. Karnedeki sonuçlar için de kopya çekmek veya başkasının onlara yardım etmesine aldırış etmezler. Çocukta böyle dört tip bir grup vardır. Yetişkinlikte de böyle devam eder. Bir de bunların içe dönük ve dışa dönük olan durumları vardır.

Çocukluk dönemimde ben nasıldım diye sorarsanız… Vahşi attım. Ancak içe dönük bir vahşi attım. Şimdi ise dışa dönük bir vahşi atım. Dışa dönük bir vahşi at, insanlarla daha çok iletişim kurarak kendini gösterir. İçe dönük bir vahşi at ise o kitaba da bakalım, bu ansiklopediyi de bakalım şeklinde daha çok okuma ve düşünme sürecine daha yatkın olan bir tiptir. Bir penguen hiç olmadım. Saydığım kişilik tiplerinden her çocuk bir miktar alır ama birisi majördür, ağır basar. İdeal olanı ise saydığım kişilik tiplerinin hepsini kullanabilmesidir.

Bazı noktalar vardır; penguen gibi düzenli olamazsanız, karmaşanın içinden çıkamazsınız. Vahşi at gibi olamazsınız, yaratıcı olamazsınız gibi…

Sadece yetişkinler için değil çocuklara yönelik de kişisel gelişim üzerine programlarınız bulunuyor. Bunlardan biri de Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nde (BÜMED) uygulanan “Dahi Çocuk Programı”…

Melih Arat: Her ne kadar adı “Dahi Çocuk” olsa da, asıl adı “Sıra Dışı Çocuk Yaşam Bilgisi ve Bilim Sevgisi Geliştirme Programı”dır. Yaptığımız tüm eğitim programlarının merkez noktasında, sıradan bir insanı alıp, sıra dışı bir hale getirmek vardır. Bunu yaparken de ister çocuk, ister yetişkin programı olsun ufak tefek iyileştirmeler bizi tatmin etmez ve radikal değişimlere gideriz. Eskiden adı “Dahi Çocuk” olan programda, üstün zekalı çocukları alıp daha üstün zekalı bir çocuk yapmıyoruz. Normal bir çocuğu alıp daha akıllı hale getirmeye çalışıyoruz.

Teknik olarak mümkün mü bu? Akıl nasıl çalışıyor ve gelişiyor?

Melih Arat: İnsan, beynindeki nöronlar arasındaki ilişki sayısının miktarı ile doğru orantı olarak akıllıdır. Beyin hücreleri arasındaki ilişkiler ise tecrübelerle gelişilir. Diyelim ki; 150 tane deney yapan altı yaşındaki bir çocuk, hiç deney yapmamış altı yaşındaki bir çocuktan daha akıllıdır. Çünkü deney yapan çocuğun beynindeki hücreler, birbirine daha çok bağlantı kurmuştur. Sadece çocuk yaşta değil yer yaşta zeka yükseltilebilir.

Televizyonun çocuğun zekasında gelişmesinde bir rolü bulunuyor mu?

Melih Arat: Toplumda sıklıkla kullanılan bir cümle de şudur: Televizyon çağındaki çocuklar, televizyon olmayan çağda yetişen çocuktan daha zekidir! Bu, beli ölçüde doğru, belli ölçüde yanlıştır. Televizyon, çok miktarda referans sağlıyor. Müzik, film, reklam, belgeseller… Dolayısıyla 1950’de bunlar olmadan büyüyen bir çocuk, diğer çocukla kıyaslandığında daha az gelişmiş olur. Evet, televizyonun ister istemez beynin çalışmasına yardımcı olduğu bir gerçek! Ancak, kabul etmek gerekir ki televizyonunun aptallaştıran bir etkisi vardır ve televizyon kaliteli bir referans kaynağı değildir.

Şöyle bir durum da vardır. Çizgi filmler, çocukların hayal güçlerini kuvvetlendirir. O sırada lego ile uğraşan bir çocuk izlediği ve etkilendiği kahramanı legoda şekillendirmeye çalışabilir.

Klasik müzik dinletmek bebeklerin zekalarını geliştiriyor…

Melih Arat: Bu tamamen bir efsane! Esas espri, çocuğa küçük yaştan itibaren her türlü müziği dinletmektir. Klasik müzik de dinleteceksiniz, türkü de, marşları da! Çocuk, Beethoven ve Mozart da dinlenmeli Tarkan da… Çocuk, çok değişik kategorideki parçaları dinlemeli ki, beynin müzikle ilgili nöronları daha fazla açılabilsin. Aksi taktirde, sürekli Mozart dinletmek, çocuğu sadece Mozart sever yapar. Bunu kötü bir amaç için söylemiyorum, yeterli olmadığını anlatmak amacıyla söylüyorum.

Yine çocuğun zekasının gelişmesi için çok miktarda yere gitmesi gerekiyor. Mesela, oğlum Sanat’ı bu konu hakkında iyi yönlendirdiğimizi düşünüyorum. Oğlum, yaşadığı İzmir şehrini normal bir yetişkinden daha fazla keşfetti. Her yerini gördü ve sadece tanıklık etmek için bu yerlere defalarca gitti.

8 yaşınızdaki oğlunuz Sanat, tek başına mı yoksa bir büyükle mi bu yerlere gitti?

Melih Arat: Hayır, tek başına değil. Ya aileden birisi ya da eğitimli bir yetişkini Sanat’ın yanında bulundurduk hep. Bu arada şunu da belirtmek istiyorum. Çocukları yetiştirmek için eğitimli olmayan kişileri çocuklarımızın yanında bulundurmamız gerekiyor. Eğitimli olmayan biri çocuğun gelişiminde etkili olamaz. Kendi problem çözme zekası kadar çocuğa problem çözmede yardımcı olabilir. Eğitimsiz biri, çocuğunuza bakarken evde televizyonu açıp izlemeyi tercih edebilir. Bu da çocuğunuzun gelişimi açısından kötüdür.

Çocuk zeka gelişiminde başka neler etkilidir?

Melih Arat: Abartılı olmamak koşulu ile bilgisayar oyunlarının da çocuk zekası gelişiminde etkisi vardır. Çocuklar, bilgisayar başına oturduklarında -deyim yerindeyse nefislerine hakim olamadıkları için- kalkamıyorlar. Ama günde yarım veya bir saat bilgisayar oyunu, çocuğun zeka gelişiminde etkin rol oynayabiliyor. Çocuğun, bu esnada göz ve parmak koordinasyonu gelişiyor ve herhangi bir nesneye fiziksel hakimiyeti de artıyor. Aynı şekilde internet… İnternette oyun için yaptıkları aramalarda kısa yolları öğreniyorlar. Ki araştırmak illa ay ile dünya arasındaki uzaklığı bulmak değildir. Önemli olan tüm bunların belli bir düzende yapılacağının öğretilmesidir. Yani, okuldan gelen bir çocuk, önce bilgisayar oyunu oynayacak sonra ders yapacak değil, önce ders çalışacak daha sonra bilgisayar oyunu oynayacaktır.

Yemek yeme konusunda da çocuğu düzene sokmalı mıyız? Yetişkinler her masaya oturduğunda – sabah, öğlen, akşam- çocuğa zorla da olsa yemek yedirmeli mi?

Melih Arat: Çocuğuna zorla yemek yediren ebeveyn, aslında gelecek yıllarda çocuğunun obezite olmasını garanti ediyor. Çünkü çocuk aç olmadığı halde yemek yemeyi öğreniyor. Yemek istemediği halde çocuğa yemek yedirmek için, televizyon açıyoruz, işte bazı şaklabanlıklar ve sevimlilikler yaparak çocuğun yemesini sağlıyoruz. Çocuk burada müzakere yapmayı öğreniyor. Yemek yemese bile, zorla yedirileceğini bildiği için bunu ilerde koz olarak kullanabiliyor. Ki çocuk acıktığında bunu zaten söyler. Bir de şöyle bir şey var; çocukların yemek yeme saatleri ile yetişkinlerin yemek yeme saati aynı değil. Yetişkinler, özellikle çalışanlar için söylüyorum… Yetişkin bir kişi yemeği işten kaçmak için kullanır. Sabah 08:00’de kahvaltı yapmış birisi, aslında saat 12:00’de acıkmaz. Bunu da şöyle biliyoruz; tatil zamanında sabah 08:00’de kahvaltı yapmış bir yetişkin, o gün saat 12:00’de öğlen yemeği yemiyor. Çocuk böyle değil ama hakikaten acıktığı için yemek istiyor.

Bir çocuk yemeği tatmin aracı olarak kullanmaz ama bir yetişkin yemeği tatmin aracı olarak kullanır. Mutlu olmak için bir dilim pasta yerine iki dilim pasta yer. Çocuk da başka türlü mutlu olduğu için yemek yeme ihtiyacı fazla olmaz. Ancak ailevi sorunları olan bir çocuğun yemeğe olan talebi fazladır.

Çocuklara kitap okuma alışkanlığı nasıl kazandırılır?

Melih Arat: Okul öncesi çocuklara, ebeveynleri veya bir yetişkin tarafından kitap okunmalıdır. Bunu da yaparken, çocuğun omzu üzerinden kitap okunmalı ki kendi okuduğu düşüncesi çocukta hakim olsun. Birçok ebeveynin yapmadığı bir şey var. Çocuklarını kitapçıya götürmüyorlar. Bir bütçe ayırıp, çocuğu düzenli olarak kitapçıya götürebilirler. Kitapçıya gitmeyi alışkanlık haline getiren bir çocuk, kitap almayı öğrenir, kitap almayı öğrenen bir çocuk da bolca okumayı öğrenir. Tabi anne babanın kitap okumadığı bir evde çocuğunun kitap okuması biraz zor! Anne babanın eline kitap alması şarttır. Kitap okuma alışkanlığını kazandırmanın yollarından biride evde bulunan kütüphane sayılarını arttırmaktır. Türkiye’deki evlerde bulunan kitap sayısı minimum bin adet olmalıdır. Anadolu Bölgesi’nde bulunan evlerde neredeyse hiç kitap bulunmuyor. Bu durumda çocuğunun doktor, öğretmen veya mühendis olmasını beklemek de gerçeğe uzak kalıyor. Yüz adet kitap bulunan bir evde, teknik olarak aslında o evde kitap yoktur diyebiliriz.

Türkiye’deki eğitim sistemini nasıl buluyorsunuz?

Melih Arat: Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), 2000 yılından bu yana radikal bir reform arayışı içine girdi, öğrenci merkezli bir eğitime geçmeye çalışıyorlar. Gayret ediyorlar ama genele baktığımızda bizim öğretmenlerimiz, yaratıcı öğrenci yetiştirmeye pek müsait değiller. Çünkü öğretmenlerimiz de kendi öğretmenlerinden o şekilde öğrendiler. Öğretmen kitap ile boğuşuyor, öğrenci de kitap ve öğretmen arasında kalıyor. Kanaatimce gereksiz bir faaliyet içerisinde MEB, özellikle ilkokul sisteminde… Mesela, el yazısı ile yazı yazma gayreti çocuklara zor geliyor. Bunun yerine çocuklara, bilgisayarda 10 parmak yazı yazma öğretilebilir diye düşünüyorum. İş hayatında klavye daha çok kullanıyoruz. Ben, kendi oğlum için de hoca tutup, 10 parmak yazı yazma kursu aldırıyorum. Okullarımızda uygulama sorunları var, bazı gözden geçirmeler yapmak gerekiyor. Ben, ses temelli eğitimin de okuma-yazmayı aksattığını düşünüyorum. Ses temelli eğitim sistemini öğrenen öğrenciler, daha yavaş ve zor okuyorlar.

Neyi önerirsiniz peki?

Melih Arat: Grafik temelli bir yöntem kullanmak gerekiyor. Bizim dönemimizde fiş metodu vardı. Bu sistemin, sesli okuma eğitiminden daha etkili olduğuna inanıyorum. Fiş metodunda görüp okumak, hece hece sesle okunan sistemden daha kolay ve hızlı. Mesela, kendi oğlum için “Okumayı Hızlı Öğreniyorum” adlı bir kitap hazırladım.

Peki nasıl bir kitap bu, bahseder misiniz?

Melih Arat: “Okumayı Hızlı Öğreniyorum” kitabını, ana sınıfları için hazırladım. Çocuk, ilköğretime başlamadan önce okumayı söksün diye… Neden diye sorarsınız? Çocuk, ilköğretimde okumayı öğrenirse, ömrü billah yavaş okuyacak. Yanlış okuma alışkanlığını da temizlemek çok zordur. Kaleme aldığım kitapta, görsel ile yazı arasında duygusal bir bağ kurduracak nitelikte. Mesela küp görselinin altında küp yazıyor. Resimlerin hepsi de özel çizimdir. Çünkü kano resminin içine adam olursa, çocuk bunu okuduğunda; “kano” demez, “kanonun içindeki adam” der. Bu nedenle de, uzman ekibimiz tarafından görseller çizilmiş ve kitapta yayınlanmıştır.

Kitabın içinde kaç kelime var?

Melih Arat: Yaklaşık 300 adet kelime bulunuyor. Bunlar, Türkçedeki en kısa harfli kelimelerdir. Resimleri de interaktif yaptık ki çocuklar, istediğinde boya kalemi ile bunları boyayabilsin.

“Okumayı Hızlı Öğreniyorum” kaç yaş grubuna hitap ediyor?

Melih Arat: Bazı çocuklar için 4 yaş ama geneli 5, 6 ve 7 yaş grubuna hitap ediyor.

Bize ayırdığınız vakit için Cicicee ve Cicicee okurları adına teşekkür ederiz.

Yorumları Göster

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir