Türkiye’de ilk defa, Çocuk Stand-Up’ı ve ev tiyatrosu konsepti ile ödül sahibi Metin Zakoğlu, 4 aylık bir erkek çocuğa sahip olmanın mutluluğunu yaşıyor. Daha çocukken meddahlık yapan ve sanatçı bir babanın oğlu olan Zakoğlu, Çocuk Stan-Up’ı fikrinin nasıl doğduğunu, ev tiyatrosu konseptini neden oluşturduğunu, Cicicee’ye anlattı.
Sıcak ve rahat bir ev ortamında, tiyatro seyretmenin keyfine varmak istiyorsanız, Kulis Sanat Evi’ni tavsiye ederiz.
İşte o röportaj… Arkanıza yaslanın ve karşınızda “Metin Zakoğlu.”
Metin Zakoğlu’nu tanıyabilir miyiz?
94 yılında İstanbul Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olarak başladım ve Gencay Gürün’ün tiyatrosunda devam ettim. 2001 yılında, Şehir Tiyatroları’ndan istifa edip, Zakoğlu Tiyatrosu’nu kurdum. 2004 yılında da gördüğünüz avangart mekanı oluşturdum. Ev tiyatrosu konseptine sahip Kulis Sanat Evi, 2007 yılında “tiyatro özel ödülünü” kazandı. Burada, birbirinden farklı 13 yeni oyun gösteriyoruz. Seyirciler, her akşam, yeni bir oyun izleyebiliyorlar. İç mimar olan Tuğba Zakoğlu ile evliyim ve Doruk Zakoğlu adında 4 aylık bir bebeğimiz var.
Çocukluğunuz nasıl geçti?
Çok güzel bir çocukluğum oldu. Şimdiki çocukların yaşamadığı, doğa ile iç içe yaşama şansını yakalayan bir çocukluktu benimki! Bahçeli bir evde, ağaçların üstünde geçti, çocukluğum…
Kaç kardeşsiniz ve sanatçı kimliğine sahip babanızın adı neydi?
Altı kardeşiz ve en küçükleri benim. Babamın adı Kadir Kubilay Zakoğlu. Babam sanatçıydı ve bundan dolayı evde sürekli türküler söyleniyordu. Evimizden, sürekli gırgır ve şamata eksik olmazdı.
Hangi oyunlar ile büyüdünüz?
Annemin tahta mandallarını kırıp parçalara ayırır ve daha sonra onları tutkal ile birleştirirdim. Mandallardan, sandalye, uçak ve araba yapardım.
Başka?
Benim oynadığım oyunlar, aslında şimdi dönüp baktığınızda meddahlıktı. Ben, bütün mahalledeki çocukları etrafımda toplar, onlara hikayeler uydururdum. Uydurduğum hikayeleri, o çocuk beynim ile o kadar gerçek olarak anlatırım ki izleyenler büyük bir keyif alırlardı.
Hiç unutmuyorum… Babamın bir atölyesi vardı ve anlattığım hikayeleri orada uygulamaya koyardım. Bunun içinde de beni izleyenlere bilet keser ve 25 kuruşa satardım. Yani anlayacağınız, oyunculuğa çok küçük yaşlarda başladım.
Altı kardeşten sanatçı olan sadece siz misiniz?
Kardeşler arasında sanatla ilgilenen tek ben oldum. Ama hepsi kendi mesleklerinde çok yaratıcı kişilerdir.
Tiyatro ile nasıl tanıştınız?
Tiyatroyla ilk tanışmam, “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyun ile oldu. Tiyatroya olan hayranlığım da “Bir Delinin Hatıra Defteri” ile başlamış oldu. Genco Erkal’ı ilk izlediğimde, 15-16 yaşlarındaydım. O yaşlardan itibaren, “Bu oyunu oynamalıyım” diye içimden geçiriyordum. 19 yaşında oynamaya karar verdim ve Genco Erkal ile konuşmak için oyunun sahne aldığı “Muammer Karaca Tiyatrosu”na gittim. Kendisine, “Burada oynayabilir miyim?” diye sordum. Bu isteğimi Erkal, çocukluk heyecanı olarak düşündü, “Bir kere oyna tabi.” dedi.
Genco Erkal, “Bir Delinin Hatıra Defteri” adlı oyunda sahne almam için, oyunun dekorunu kurdu ve kendi perukasını verdi. İlk gösterimi, Genco Erkal’ın bana vermiş olduğu büyük destek ile gerçekleştirdim.
Peki, çok heyecanlandınız mı?
3 dakikayı geçmez heyecanım. Çıkana kadar çok heyecanlanırım ki hala da öyledir.
Perdenin arkasında, “Acaba bugün de beğenecekler mi, yoksa beğenmeyecekler mi?” diye bir tedirginlik yaşarım. İlk oyunlarımda, bunu hep yaşarım ama oyun oturduktan sonra, korku ve tedirginlik de kalmaz.
Türkiye’de ilk Çocuk Stand-Up’ını yapan kişisiniz. Nasıl doğdu bu fikir?
Bu fikir, Cem Yılmaz’ın yaptığı stand-up’dan aklıma geldi. Cem Yılmaz, müthiş bir insan. “Dedim ki çocuklar için neden böyle bir şey yapmayı düşünmüyor?” Yapsa yıkar geçer… Ama herkesin, böyle bir şeye uğraş verecek zamanı da olmayabilir. Türkiye’de bir ilk olan çocuk stan-up’ını yapmaya karar verdim ve 2004 yılından bu yana da çocuklar ile birlikte gülüyoruz.
Çok mu zor çocukları eğlendirmek?
Kesinlikle çok zor çocukları eğlendirmek… İstanbul Şehir Tiyatroları’nın çocuk oyunlarında, kendimi çok yetiştirdim ve yirmiye yakın çocuk oyununda başrol oynadım. Çocuk tiyatrosunun nasıl yapılabileceğini de Ayla Algan, Beklan Algan ve Erol Keskin gibi tiyatronun usta isimlerinden öğrendim.
Çocuk seyircisi çok art niyetsiz bir seyircidir. Mesela büyük seyirci, beğenmese de oyunu, ayıp olmasın diye izler ve alkışlar. Ama çocuk seyirci böyle değildir, hemen tepkisin gösterir.
Çok zor bir iş yaptığımı biliyorum ama kendime güvenim ve oluşturduğum programa güvenim tam! Çocuklar, gösteride sadece izleyici değil, aynı zamanda katılımcı da. Birlikte yaratıyoruz ve sahne üstünde hikayeler üretiyor daha sonra onu oynuyoruz.
Kulis Sanat Evinin adı nereden geliyor?
Kulis adını, ben verdim. Burası, aslında büyük bir tiyatronun kulisi olacak büyüklükte! Biz sahnenin, perde arkasında yaşanan duyguları da seyirciye yansıtıyoruz. Seyirci, kulis içinden çıkan oyuncuların duygularını da, bizim ile birlikte yaşıyor. “Kulis” isminin, bu konsepte çok yakışacağını düşündüğüm için de bu adı verdim.
Evinizde sahneye çıkmak nasıl bir duygu?
Kendi evim değil burası! Bazı gazeteciler, haber değerini arttırmak için maalesef yanlış bilgiler verebiliyorlar. “Zavallı tiyatrocu, sahne bulamadığı için evini tiyatroya dönüştürdü.” gibi haberler düzenlendi. Özellikle, basındaki arkadaşlara burasını benim evim olmadığını belirttim. Ama renkli basın “tamam” deyip, ertesi gün yine kendi bildiklerini yazıyorlardı.
Cicicee olarak gerçeği yazacağımızdan emin olabilirsiniz…
Renkli basın olsanız siz de “evet” deyip yarın farklı bir haber yapabilirsiniz. Ama size karşı rahatım… Burası benim evim değil, farklı bir konsept için, evin içini tiyatroya dönüştürdüm.
Neden?
İnsanlara, kendi evlerinin rahatlığında, tiyatro izleme keyfini yaşatmak için.
Kimse, evinden çıkıp tiyatroya gitmiyor, dizilere daha çok ağırlık veriyor. Salonlardaki konsept, bazılarına sıkıcı geliyor ve evinin koltuğunda daha rahat ediyor. Ben de buradan yola çıktım, ev tiyatrosu konseptini oluşturdum. Madem evlerinden çıkamıyorlar, öyle ise ev rahatlığındaki bir ortamda, çay, kahve veya şarap içerek, tiyatro izleyebilsinler.
Çocuk Stand-Up’ı dışında çocuklara yönelik çalışmalar yapıyor musunuz?
Çocuklar için yaratıcı drama çalışmaları yapıyoruz.
Eğitimi siz mi veriyorsunuz?
Taylan Erler ile birlikte eğitimi veriyoruz. Yaratıcı drama çalışmalarında, her programa farklı çocuklar alıyoruz ve toplam 15 çocuk alınıyor. Çocuklara tiyatronun o büyülü dünyasını açıyoruz.
Stand-up’ın tiyatro ile ilgisi nedir?
Stand-up tiyatroyla ilgili bir şey değildir. Amerikalıların uydurduğu ve ayaküstü yaptıkları 20 dakikalık skeçlere, stand-up deniyor. Bizde, Cem Yılmaz gibi bir adam olduğu için, 3 saat izleyebiliyoruz. Amerika’da 3 saate, 30 standupçı sığdırıyorlar. Çocuk Stand-Up’ı olarak adlandırmamın nedeni ise, çoğu kimsenin meddahtan haberi olmayışıdır. Aslında, yaptığım işin tanımı da “stand-up” değil, “Çocuk Meddahı”dır. İlk meddah eğitimini de Ayla Algan’dan aldım.
Komşularınız apartmanda bir ev tiyatrosu olmasını nasıl karşılıyor? Bununla ilgili olumla ya da olumsuz tepkiler alıyor musunuz?
En üst katta, bir yaşlı teyzeciğim var. Üzerine hırkasını giyerek, ayda bir defa tiyatro izlemeye geliyor. Apartmandakiler için, alt katlarında “Kulis Sanat Evi”nin olması bulunmaz bir fırsat. Tiyatro izlemek isteseler, en yakın tiyatroya gitmek için, buradan çıkıp, iki defa vasıta değiştirmek zorundalar. Çok ilginç bir durum var… İstanbul’un en ücra yerinden, hatta Hollanda’dan bile, beni seyretmeye geldiler. Apartmanda ise, o teyzeden başka hiç kimse tiyatromuza gelmedi.
Çocuklara tiyatroyu sevdirmek için tavsiyeleriniz…
Çocuklara, tiyatroyu doğru anlatmak, doğru göstermek ve beğendirmek gerekiyor.
Yıllarca, “Çocuk Tiyatrosu” diye üçkâğıtlar düzenlendi. Çocuk Tiyatrosu, okullarda yapılan ticarethane haline geldi. İki çarşafı arkasına geren, bu işte para var deyip de, bakkal dükkânını kapatan ve tiyatro yapan insanlar türedi.
Okullar da bu konuda, maalesef denetleyici olamadı. Bu şekilde çocukları tiyatrodan uzaklaştırdılar. Aynı zamanda, TODER üyesiyim ve konuyla ilgili çok çalışma yapıyoruz.
Mesela?
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB), eskisi gibi rahat bir şekilde, okulda tiyatro oynatılmasına artık izin vermiyor. Savcılık kâğıdından tutun da, her oyuncunun diplomasına kadar birçok belge isteniyor ki böyle de olması gerekiyor! Çocuklar açılmamış kumaşlar gibidir, kırıştırmamak gerekiyor. Tiyatro, çocuklarda “hayranlık” etkisini bırakmalıdır. Size şöyle bir örnek vereceğim… Geçtiğimiz günlerde, caddede yürüyordum. “Memiş abi” diyerek bir el, arkama vurdu. Arkama döndüğümde ise tanımadığım bir genç ile yüz yüze geldim. Meğer 94 yılında şehir tiyatrolarında oynadığım “Memiş” karakterini izleyen 4 yaşındaki çocuk, -şimdi ise 19 yaşında bir delikanlı- hala beni hatırlamış. Demek ki rolümü o kadar sevdirmiş olmalıyım ki hala beni hatırlayabiliyor.