“…26 Ağustos günü geçen taarruz hareketlerini kolaylıkla kavramak için isterseniz, o tarihteki düşman ordusunun durumunu birkaç kelime ile anlatayım. Dört, beş fırkadan oluşan Yunan kuvveti Afyon – Karahisar’da bulunuyordu. Afyon – Karahisar’ın doğusunda ve güneyinde olmak üzere yaklaşık 90–100 kilometrelik bir yol üzerinde sağlamlaştırma yapılmıştı. Fakat bu sağlamlaştırma, .Efendiler, bayağı değildi. Yunanlılar bir sene sürekli olarak askerleri ve halkı kullanarak çalışmışlar ve fennin bütün araçlarını orada uygulamışlardı. Dediğim yol, birçok kuvvetli dayanma noktalarını ve derinliğine sağlamlaştırmayı, savunma yollarını içeriyordu. Yani bu mevzi tam anlamıyla, son zamanın bir kalesi olarak adlandırılabilecek bir durumdaydı. Bundan başka düşmanın üç fırkadan oluşan bir kuvveti de Eskişehir’de ve Seyitgazi’de bulunuyordu. Eskişehir ve Seyitgazi’nin kuzeyi, doğusu ve güneyi de tıpkı Afyon – Karahisar’da olduğu gibi aynı araçlarla. Aynı teçhizatla sağlamlaştırılmış ve donatılmış bir duruma sokulmuş bulunuyordu. Bu iki grubun arasında da demiryoluyla ve yürüyerek hızla ve kolaylıkla her tarafa gidebilecek durumda olan ve Döğer’de bulunan düşmanın üç fırkadan oluşan bir kuvveti vardı. Kısaca düşman seçkin ordusunun kollarını iki kaleye dayamış, orta yerinde kuvvetli bir yedek gruba sahip bir takım halindeydi. Bu takımın uzak kollarında bakmak istersek Gemlik ve İznik Gölü yakınlarında da düşmanın iki fırkaya yakın bir kuvveti vardır. Eğer güneye bakacak olursak, Afyon – Karahisar’dan sonra bütün Menderes boyunca denize kadar düşmanın iki fırkasını da içermek üzere, birçok bağımsız alayları ve atlıları vardı.
Biliyorsunuz ki, Efendiler, Batı Cephesi denildiği zaman orada bizim iki ordumuz ve diğer kuvvetlerimiz de vardı. Binaenaleyh Birinci Ordu, Afyon – Karahisar’ın doğusunda Akarçay’dan batıya doğru Dumlupınar arasında bulunan düşman mevzileri karşısında toplanacaktı. Burada elbette ki desteklenmiş olan ordumuz, düşmanı yenerek, kuzeye atmak görevini aldı.
İkinci Ordumuz –bu Akarçay’dan kuzeye doğru Porsuk vardır, biliyorsunuz, işte onun kuzeyinde Sakarya kısmı vardır- oraya kadar olan cephede düşmana taarruz edecekti. Düşmanın Eskişehir’de bulunan üç fırkası ve Afyon – Karahisar’ın doğusunda bulunan iki fırkası ki, toplam sekiz fırkayı kendi karşısında belirleyecekti. Kocaeli bölgesinde bulunan kuvvetlerimiz de karşısında bulunan düşman kuvvetlerine taarruz edecek ve bu kuvvetlerin güneye inmesini önleyecekti. Menderes yöresinde biri atlı fırkası, olmak üzere kuvvetlerimiz vardı. Bunlar da güneyden kuzeye doğru önündeki düşmana taarruz edecek ve o kuvvetlerin son savaş yerine gelmesine engel olacak ve aynı zamanda düşmanın İzmir’le olan ulaşım yollarını kesecekti.
İşte bu temel noktalar üzerine bütün önlemler ve düzenlemeler yapılmıştı ve hazırlık tamamlanmış olduğu halde 26 ağustos günü taarruz başlamıştır. Bu hareketleri yakından yönlendirmek ve yönetmek elbette ki istenildiğinden ve gerekli görüldüğünden, Başkomutanlık, Genelkurmay Başkanlığı ve Batı Cephesi Komutanlığı 26 Ağustos günü güneş doğmadan önce, Birinci Ordunun gözleme noktası olan Kocatepe’de hazırdılar. Kocatepe, bilenlerce bilinir ki ve harita üzerinde düşünenlerce anlaşılabilir ki, düşmanın güney cephesine ve güney cephesindeki önemli noktalara o kadar yakındır ki mevzileri incelemek ve hareketleri yönlendirmek ve yönetmek için, hatta dürbün kullanımına bile gerek yoktur.
Birinci Ordu, Akarçay’dan Dumlupınar’a kadar olan bütün düşman mevzilerine taarruz edecekti. Atlı kolordumuz, bu taarruz grubunun sol kolunda bulunduğu aralıktan içeri girecek ve düşman ordusunun arkasından icra-yi faaliyet edecekti.
Ordularla bütün cephe üzerinde taarruz olunacaktı. Fakat ilk anda şu önemli noktalar düşünüldü. Afyon – Karahisar’ın batısında Kaleciksivrisi vardır ve onun kuzeyinde 1310 rakımlı Erkmantepesi vardır. Bu mevziler son derece önemlidir ve ondan başka bütün mevzilerin kilidi derecesinde olan ikinci bir önemli yer vardır ki ona Tınaztepe adı veriliyor; bu, Kaleciksivrisi’nin on iki kilometre kadar batısındadır ve bu zincirlemenin en önemli bir noktasıdır. Burasını yok etmek istiyorduk. Bir de iki grubun arasında bir tepe vardır ki Belentepe deniliyor. Afyon-Karahisar’ın güneyindeki esas mevzisi başlıca bu noktalara dayanıyordu. Bundan dolayı, bütün topçularımız ve ağır topçularımız bu üç noktayı ateş altına alabilecek mevzilere konmuştur.
Arkadaşlar! Topçularımız, bu mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzi aldılar ve güneş doğmadan önce bütün dünyanın gözleri açıldığı zaman, ateşe başladılar (maşallah sesleri). Tam bir övgü ve saygıyla bunu söylemek isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu yetenek ve bilgi, bütün dünya topçuları için örnek olacak yapıdaydı (sürekli alkışlar). Askeri hayatımda bu kadar mükemmel bir topçu ve bu kadar mükemmel yönetilmiş bir topçu ateşi çok az gördüm. Topçularımız saat 4.30’da atışa başladılar; bilirsiniz ki, topçulukta öncelikle ateş düzenlemek için atış yapılır. Yarım saat içinde bütün bu cephede ateş düzenlenmiş ve saat beşte yani yarım saat sonra bu saydığım noktalar üzerinde şiddetli etki atışına başlamıştır. Bu mevziler, çok ve çok sağlamdı. Bu mevzilerin korunma değerini en son inceleyen bir İngiliz subayının verdiği raporda, eğer Türkler, bu mevzileri 4, 5 ayda işgal ederlerse, bir günde yok ettiklerini iddia edebilirler. Fakat Türklere, bu mevzileri yok etmek için üç dört ay değil, bir günde değil yalnız bir saat yeterli gelmişti (şiddetli alkışlar)! Saat altıda Tınaztepe’ye hücum durumunda, saldıracak kadar yaklaşmış bulunan piyadelerimiz önlerindeki tel örgüleri kesmeye ve bir tarafa itmeye gerek görmeyerek; ayaklarını kaldırdılar ve tel örgüsünden bacaklarını aşırarak atladılar ve orada bulunan Yunan askerlerini süngüleriyle tamamen tepeledikten sonra Tınaztepe’yi işgal ettiler (Sürekli alkışlar, yaşasın Türkler, sesleri). Ve ben bu görüntüyü seyrederken, bir soruya bir cevap vermeyi hatırladım. “Bu tel örgüsünü nasıl geçebilirsiniz?” diyorlardı. Oradakilere dedim ki: “İşte böyle ayaklarıma kaldırır geçerler” bundan sonra Efendiler saat dokuzda Belentepe’de düştü ve onun ardından Kaleciksivrisi düştü. Fakat bunun daha kuzeyinde 1310 rakımlı Erkmentepesi hâlâ dayanıyordu bunun nedenini açıklayayım: Biz ağır topçularımızı mevzilere getirebilmek için yollar yapmaya mecbur olmuştuk. Bu bölgeyi bilenlerce bilinir ki, burası tekerlikli araçların hareketine uygun olmayan bir yerdir, yol yoktur. Bundan dolayı ondan daha ilerisine yol yapabilmek için kesinlikle düşmanla çarpışmak gerekiyordu. Son 1310 rakımlı tepe, topçu ateşimizin etkisinden uzaktı. Orada taarruzlarımız tekerlek geçmediği için yalnız dağ topçularıyla korunmak zorundaydık. Onun için dayanıldı. Bu nokta, o kadar çok önemlidir ki, düşman, bütün kuvvetiyle ve bütün aracıyla orasını elde tutmaya çalışıyordu. Tınaztepe önemli mevzisinin batısında taarruz eden bölüklerimiz de bazı önemli noktalara, önemli mevzilere girmişlerdi.
Bu taarruz gününde, en sol tarafta bir fırkamız -57’nci fırka-taarruzlarını yöneltirken kuvvetlerini biraz birbirinden uzakça bulundurmuştu. Bu yüzden düşman üzerinde, etkili bir sıkıştırma yapamıyordu. O fırkanın komutanı Reşat Bey adında bir kişiydi. Bu kişiyi çok eskiden tanıyorum. Muş’ta beraber savaştık, Suriye’de çok savaşlar yaptık. Çok değerli bir askerdi, kendisinin bana çok sevgisi ve güveni vardı. Telefonla sordum: “Niçin hedefinize ulaşmadınız?” dedim. Cevap olarak dedi ki, “Yarım saat sonra bu hedeflere ulaşacağız” Hâlbuki yazık ki, yarım saatte bu hedefler ele geçirilmemişti. Tekrar sorduğum zaman telefonda Reşat Bey’in son bir ayrılış mektubunu okudular, orada diyordu ki: “Yarım saat içinde size o mevzileri almak için söz verdiğim halde, sözümü yapamamış olduğumdan dolayı yaşayamam.”
Bu örneği, Reşat Bey’in o hareketlerini övmek için söylemiyorum. Doğal olarak öyle bir uygulama ve öyle bir hareket bizce kabule değer değildir. Yalnız ordumuzda zabitanın, kumandanların kendilerine verilen vazifeyi ifada ortaya koydukları can atmayı ve namus hissini göstermek isterim.
Gerçekten ordumuzdaki subaylar ve yüce kumanda heyeti, birbirine karşı böyle bir sevgiyle, saygıyla, güvenle bağladırlar ve yukarıdan aldıkları emri bir namus kabul ederek yerine getirirler. Efendiler! Düşman yakın destek bölüğünü birinci yolda içeri soktu ve Balmahmut üzerinden ve Afyon’dan bile bir takım destek bölüğü çekti ve ayrıca otomobillerle çekilir toplar getirdi. Ve bizim elimize geçen noktaları tekrar geri almak için karşı taarruza geçti. Tınaztepe’nin batısında elde edilmiş olan mevziler, hemen tamamen düşman tarafından geri alındı ve Tınaztepe üzerine yönelttiği taarruzlar, başlangıçta askerlerimizin yandan piyade ve topçu ateşleri sayesinde, bir an için durdurulabildi.
Fakat düşman eline geçti ve 1310 rakımlı tepe yerinde durdu. Aynı zamanda düşman, Kaleciksivrisi ile Akarçay arasında Afyon’un güneyinde, bir karşı taarruz hazırlığına kalkıştı sanılabilirdi. Gerçekten orada birtakım kuvvetler toplandı ve bütün bu cephe üzerinde Işıklar yönüne genelinde, gayet yoğun bir topçu hazırlığına başladı. Düşmanın böyle bir hareketi çok akıllı ve çok beklenilirdi. O kadar beklenilirdi ki biz bu hareketlere başlamadan önce düşmanın bizim üzerimizde en etkili bir hareketi olmak üzere biz kabul etmiştik.
Gerçekten düşman, böyle Karahisar’dan Akşehir genel yönüne yapılan bir taarruzda başarılı olduğunda seçkin kuvvetlerimiz batıda kalmış ve diğer kuvvetlerden ayrılmış olabiliyordu. Düşmanın bu kadar önemli olan girişimini daha önceden düşünmüş olduğumuzdan başarısızlığa sürmek için, gereken her türlü önlemler de alınmıştı.
Onun için bu düşman girişimi bizi korkutmadı. Bununla beraber, bu cephe üzerine ve bütün cephe üzerine yönelen askerlerimizin şiddetli ve kahramanca taarruzları, düşmanı bu harekete girişmekten önledi, düşman böyle bir şey yapmaya cesaret edemedi.
Tınaztepe’de düşman tamamen hâkim olduktan sonra orada bulunan kuvvetlerden bir alay –ki, ismini saygıyla ve övgüyle anmak istiyorum- 57’inci alaydır- düşmana ateş kullanımına gerek görmeksizin süngüsünü taktı; düşman cephesine girdi. Bunun sonucu olarak gece Tınaztepe, çok derin ve sağlam bulunan Tınaztepe baştan sona kadar elimize geçti(Alkışlar). 26 Ağustos akşamına kadar bu cephe üzerinde geçen olaylar bundan ibaretti. Yani, Akarçay’dan Tınaztepe’ye kadar uzayan mevziler üzerinde Kaleciksivrisi, Belentepe ve Tınaztepe elimize geçmişti.
Oradan sonraki mevzilere kuvvetlerimiz girememişlerdi bunun batısında hareket uygulayacak olan atlı kolordumuz, yüce bilginizle Afyon’un batısında Çayhisar vardır, Çayhisar’a kadar geldi. Daha ileriye çok kuvvet geçirmek için, henüz zaman kendisine pek izin vermiyordu. Fakat atlı bölüğümüzün burada görünmesi hemen düşmanın dikkatini çekti ve düşman buna karşı Ayvalı-Karka yolunun kuzeyinden güneyine doğru, batıya yönelik bir cephe almaya mecbur oldu. Harita üzerinde durum düşünüldüğünde kolaylıkla görülür ki, bu durum düşman kuşatmasının öncesidir. Düşman, doğuya ve güneye yöneldiği gibi İzmir’e karşı, batıya da bir cephe almaya mecbur edilmiştir. Bu durumla düşman kendi kendini bir kale içerisine koymuştur.
Diğer cephelerde, Afyon’un doğusundaki düşman mevzilerine de kuvvetlerimiz taarruz etmemiştir ve orada bulunan düşman kuvvetlerinin, güneye gelip yardım etmesini önlemede başarılı olmuştur. Onun daha kuzeyinde düşman için olağanüstü öneme sahip olan Kazuçuran adında kuvvetli bir sağlam mevzi vardı. Oraya bizim bir fırkamız taarruz etti ve orasını aldı. Fakat düşman bu noktaya çok önem verdiğinden bölüğünü tekrar destekledi. Karşı taarruz yaptı ve bizim fırkayı oradan attı. Fakat aynı fırka tekrar şiddetli taarruz ederek aynı mevziyi bir daha aldı. Bunun daha kuzeyinde hareket eden bir atlı fırkamız vardı; bu da Döğer genel yönünde yürüdü, her önüne rastladığı düşmana taarruz etti ve bu sayede Döğer çevresinde bulunan üç fırka yedek kuvveti yerinden kıpırdayamadı (bravo sesleri). Bunun daha kuzeyinde Seyitgazi’ye yakın Hüsrevpaşa bölgesi vardır. O bölgede bulunan düşman kuvvetlerine taarruz eden bölüğümüz, aynı zamanda Eskişehir doğu cephesine taarruz eden kıtalarımız düşmanın üç fırkasını tespitte başarılı olmuştur. Ve bu taarruz eden kuvvetlerimiz oradaki düşman göre dörtte bir oranında idi.
Kocaeli grubunda da taarruz başladı. Bölüklerimiz verilen görevi başarıyla yerine getiriyorlardı. Menderes yöresindeki bütün bölükler bile verilen görevi başarıyla yapıyorlardı. Orada bir atlı fırkamız, Uşak’ın batısına kadar ilerleyerek düşmanın ulaşım yollarını kesmeye başlıyorlardı. Bundan dolayı 26 Ağustos akşamı durum bu idi. Eğer incelenecek olursa bu sonuç memnuniyete değerdir. Ve gerçekten Başkomutanlıkça memnuniyete değer görüldü… Çünkü kuzeyde ve Menderes’te düşman kuvvetlerini, tam tasarladığımız gibi, bulunduğu yerlerde belirledik ve sonra Afyon Karahisar batısındaki çok sağlam bir yolun da en önemli dayanma noktasından üç yer elimize geçti…”