Mustafa Ruhi Şirin çocuk edebiyatçısıdır. Çocuk Vakfı kurucusu olan ve hayatını çocuklara adayan Mustafa Ruhi Şirin ile bir söyleşi gerçekleştirdik.
Sayın Mustafa Ruhi Şirin, sizi tanıyabilir miyiz?
1955 yılında Trabzon’da doğmuşum. Yaşım 57’nin eşiğinde ve uzatmalı bir çocuğum. Hep çocuk dünyasında ve çocuk safında yer aldım. 1977’de görev aldığım TRT’de radyo ve televizyon programları gerçekleştirdik arkadaşlarımızla. İstanbul Üniversitesi’nde iletişim alanında dersler verdim. En son 2008’den bu yana Marmara Üniversitesi Türkçe Eğitimi Bölümü’nde çocuk ve ilkgençlik edebiyatı dersleri veriyorum. 1990 yılında bir rüyayı gerçekleştirdim; Çocuk Vakfı kurulmuş oldu. 35 yaşındaydım. Demek ki 35 yaşında bir çocuk olarak insan hayallerini gerçekleştirebiliyor.
Çocuk Vakfı ile ilgili bilgi verir misiniz? 21 yılda ana başlıklar halinde neler yaptınız?
Çocuk Vakfı ,öncelikle çocuk sağlığı, çocuk eğitimi, çocuk hukuku alanlarında bir dizi çalışma gerçekleştirdi 21 yıl içinde. Sosyal yardım yapan, burs veren bir vakıf değil Çocuk Vakfı. Ülke ölçekli sosyal politikalar üzerinde çalışan bir vakıf. Bir önceki kongremiz, 2004 yılında gerçekleştirdiğimiz I. Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi’ydi. Kongre ile bir anlamda Türkiye’de üstün yetenekli çocukların gündeme getirilmesi amaçlanmıştı. Bu çalışma henüz somut adımlarını atmamış olarak, bekliyor. Önümüzdeki aylarda I. Türkiye Üstün Yetenekli Bireyler Eğitim Stratejisi hükümete sunulacak. Ayrıca Türkiye Üstün Yetenekleri Değerlendirme Kurumu’nun yasa taslağını hazırlıyoruz. 25-27 Şubat 2011’de I. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi’ni gerçekleştirdik. Bu kongrede de I. Türkiye Çocuk Hakları Stratejisi’ni hazırladık. Umarız yakın bir gelecekte genelge olarak yayınlanır ve hayata geçer.
I. Türkiye Çocuk Hakları Kongresi fikri nasıl doğdu? Kongre ile ilgili detaylı bilgi verir misiniz? (Bu çalışma sizce amacına ulaştı mı?)
Doğrusu kongre, sonuçları bakımından üç başlık altında değerlendirilebilir: Birincisi, somut olarak bir strateji belgesi hazırlamış olduk. İkincisi, 20 cilt kitap yayınladık ve bu yayınlar Çocuk Vakfı’nın internet sitesinde 4360 sayfa olarak her an okunabilir durumda. Üçüncüsü, ama belki de en önemlisi; Türkiye’de ilk kez çocuklarla yetişkinlerin, çocuk ve alan uzmanlarıyla birlikte çocuk hakları bağlamında bir kongre gerçekleştirmiş olmaları. Niçin bunu çok önemsiyoruz? Çünkü Türkiye’de henüz çocuklar dinlenmiyor. Çocukların dinlenme alışkanlığı yok. Çocukların görüşü alınmıyor. Sadece evde, okulda değil, bütün süreçlerde çocukların görüşü alınmalı. Eski dünya değil dünyamız ,yeni bir dünyada yaşıyoruz. Bütün bilgiye çocuk yaşta erişilebiliyor. Çocuklarımız o nedenle aşırı bir koruma anlayışı yerine, katılımcı, hatta etkin olarak kendilerini ifade eden bir çocukluk dönemi yaşıyorlar dünyada. Bu bakımdan Türkiye’de I. Çocuk Hakları Kongresi’nin çocuklarla ve yetişkinlerle birlikte gerçekleştirilmiş olması hem çok önemli, hem çok değerli.
Biz kongrenin amacına ulaştığını düşünüyoruz. Geri dönüşler bu yönde. Umarım hazırlanan strateji belgesi hayata geçer ve strateji belgesinde yer alan çocuk haklarına dayalı ülke ölçekli çocuk politikası gerçekleşmiş olur. İkinci kongreyi 2014 yılında gerçekleştirmeyi öngörüyoruz.
Çocuk Vakfı’nın gündeminde hangi çocuk ödevleri var?
Çocuk Vakfı’nın 2011 gündeminde, bir anlamda Türkiye’nin ilk çocuk bilgi merkezini kurmak yer alıyor. Adı, Çocuk Araştırmaları Kütüphanesi. Bir ihtisas kütüphanesi de diyebilirsiniz bu çalışmaya. Çocukla ilgili bütün alanları kapsayacak bir bilgi merkezi kuruyoruz. Çocuk Vakfı Kültür Evi’nde kurulacak bu yapı. Bizim erişime sunacağımız bilgi ücretsiz olacak ve çocukla ilgili bütün başlıkları temaları kapsayacak. Amacımız Türkiye’de çocuk kültürünün yaygınlaştırılması ve akademik çalışmalara destek verilmesi.
Kuruluş tarihinizden bugüne kadar geçen zamanı değerlendirdiğinizde, çocuklar ilgili gelişmeleri farklılıkları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türkiye’de ve dünyada çocukla ilgili elbette çeyrek yüzyılda çok şey değişti. Buna karşılık, Türkiye’de çocuk gündeminin belirleyicisi küresel sistem. Çocukla ilgili değişenler ve değişmeyenler de var. Değişenler, çocukla ilgili bir çok hizmete erişim kolaylaştı. Ama değişmeyen bir gerçek de var; Türkiye’nin çocuk yoksulluğu, çocuk ihmal ve istismarı. Özellikle kanunla itilafa düşmüş olan çocukların sayısında artış, çocuklara karşı işlenen suçlarda artış. Bunları da sadece tespit etmek yerine, çözümüne yönelmek gerekiyor. Çocuğa birinci önceliğin verilmesi bu bakımdan çok önemli. Politika yapıcılar, ne yazık ki çocuklar oy veremediği için, çocukla ilgili sorunları seçim dönemlerinde daha çok gündemlerine alıyorlar Politikacılarla birlikte hepimiz, bütün toplumsal özneler ‘çocuklar geleceğimizdir’ yalanından dünyayı kurtarmamız gerekiyor. Eğer bugün çocuğa yönebilirseniz, bugün çocukla ilgili ortak iyileri çoğaltabilirseniz, geleceğinizden güven duyabilirsiniz. Ancak, bugün ertelenmiş bir çocukluk gerçeği, yarının olmadığı anlamına gelir. Umudumuzu yitirmeyeceğiz. Çocuğa en kısa yoldan nasıl yönelebileceğimize hep birlikte karar vermeliyiz artık.
Ne tür etkinlik ve faaliyetlerde bulunuyorsunuz?
Çocuk Vakfı‘nın çocuklarla birlikte sürdürdüğü etkinlikler yanında anneler-babalar ve uzmanlarla ilgili çalışmalar yürütüyoruz. Birkaç projeden söz etmek gerekirse; Çocuk Edebiyatı Okulu, 1991 yılından bu yana ülke ölçekli okuma alışkanlığı projelerini gerçekleştiriyor. Çocuk Hakları Okulu ile hem çocuklara, hem yetişkinlere, hem de alan uzmanlarına yönelik 3 boyutlu çalışmalar gerçekleştiriyoruz. Sadece İstanbul’da, Nişantaşı’ndaki Çocuk Vakfı Kültür Evi’nde değil üniversitelerde, ilk okullarda, orta okullarda bu çalışmaları yaygınlaştırma çabası içindeyiz.
Çocuk Akademisi’nden söz eder misiniz?
Çocuk Akademisi, Çocuk Vakfı’nın 21. yıl armağanı. Çocuk Akademisi, dünyada çocukla ilgili yapılan bütün çalışmaları ve ortaya çıkan gelişmeleri dikkate alarak ‘çocuk bilim ağırlıklı’ çalışmalara odaklanmak amacıyla kuruldu. Özellikle akademisyenler bu çalışma içinde yer alıyor. Ve biz, şimdiye kadar gerek büyük ölçekli strateji hazırlanmasında ve gerekse kongrelerin hazırlanmasında, yasa çalışmalarında, Çocuk Akademisi’nin havuzundan yararlandık. Amacı, Türkiye’nin çocuğu, birinci derecede toplumsal özne durumuna getirmesi. Ve çocuğa yönelik bilimsel çalışmaların köklü bir şekilde başlatılması, üniversitelerle işbirliği yapılması. Çocuk Akademisi’nin gündeminde ilk sırada çocuk yoksulluğu ile ilgili bir kongre var. İkincisi çocuk edebiyatı ile ilgili bir kongre. Üçüncüsü; özellikle bunu çok önemsiyoruz, ‘Çocuk Adalet Sistemi’ ile ilgili bir kongre. Çocuk Adalet Sistemi’ ile ilgili kongreyi uluslararası düzeyde gerçekleştirmeyi öngörüyoruz.
Okuyan Türkiye projesi hakkında bilgi verir misiniz?
Okuyan Türkiye Projesi Çocuk Vakfı’nın kurulduğu yıllardan bu yana sürdürdüğü bir çalışma. Çünkü Türkiye okumuyor. En son Kültür Bakanlığı’nın Nisan 2011’de açıkladığı sonuçları dikkate alınırsa, Türkiye’de ne yazık ki yetişkinler çok az okuyor. En çok okuyan grup, 7-14 yaş grubu. Bölgeler arası farklılıklar söz konusu. %16 okumayı hiç sevmiyor. Buna karşılık özellikle gençlerin 15-25 yaş grubunun daha çok, gençlik romanları, aşk romanları ve macera romanları okuması ve tüm bunlara rağmen edebiyatın birinci sırada olması çok iyi bir sonuç. %98’in okuma yazma bildiği bir ülkede kitap tirajları dikkate alınırsa Türkiye’de okuma alışkanlığının olmadığını söyleyebiliriz.
Eğitim sistemi okuyan insan yetiştirmiyor. 23 ülke arasında yapılan işleve, yani okuduğunu anlamaya yönelik bir araştırmada Türkiye sondan dördüncü, yani on dokuzuncu sırada. İşleve yönelik okur yazarlık konusunda Türkiye’nin karnesi hiç iyi değil. Özellikle 2004-2005 yılından itibaren 100 Temel Eser uygulamasıyla birlikte Türkiye’de okuma alışkanlığı, okumama alışkanlığı sarmalına dönüştü. Zorunlu kitaplarla bir yönüyle öğrenciler, öğretmenler, veliler dar bir kalıp içine sokuldu. Oysa çocuğun okuma alışkanlığını kazanacağı ortamlar, okul ortamlarıdır. Ne yazık ki ders kitabı okuma ağırlıklı bir program devam ediyor. Son dönemde programda düzenlemeler yapılmasına ve çoklu zeka yaklaşım programa yansıtmış olmasına rağmen, henüz sonuçlar alınmış değil. Bunca zaman içinde geri dönüşleri olumlu olmayan bir düzenleme dikkate alınırsa, Türkiye’nin tekrar okuma yazma öğretimi yanında, işleve yönelik okur yazarlık konusunu gündeme alması yetmez. Bunu da medya okur yazarlığı ile paralel sürdürmesi gerekir.
Üstün Yetenekli Çocuklar Araştırma Merkezi hakkında bilgi verir misiniz?
Üstün Yetenekli Çocuklar Araştırma Merkezi, Çocuk Vakfı’nın çok duyarlı olduğu çalışma alanlarından birisi. Türkiye’nin eğitim sistemi bütün yetenekleri eşitleyen bir anlayışa sahip. Her doğan yüz çocuğun 68’i ortalama zeka ve yetenekte doğar. 10’u vasat , yüzde8’i eğitilebilir-öğretilebilir yetenekte doğar. Bunun yanında doğanların yüzde 14’ü üstün zekalı ve üstün yetenekli doğar. Genelde %2’si de armağanlı doğar. Kalıplayıcı ve tek tip insan yetiştirmeye yönelik yaklaşımımız hâlâ egemen eğitim sisteminde. Aşılamamasının nedeni; özellikle ileri düzey öğrenme ortamlarına ihtiyacı olan çocukların ihtiyacının karşılanamaması. 1992’de Bilim ve Sanat Merkezleri’nin açılmasına rağmen çok az sayıda çocuğun serbest zamanlı olarak bu merkezlere devam ettiğini biliyoruz.
Sınırlı sayıda varlıklı ailelerin çocuklarının şanslı olduğunu da düşünelim. Türkiye yetenekleri öldüren bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Biz bu nedenle 2004 yılında I.Türkiye Üstün Yetenekli Çocuklar Kongresi’ni gerçekleştirdik. 8 cilt yayın yaptık. Bu yayınlara da Çocuk Vakfı’nın internet sitesinde erişilebilir. Milli Eğitim Bakanlığı, TÜBİTAK-TÜSSİDE, Çocuk Vakfı işbirliğinde I. Türkiye Üstün Yetenekli Bireylerin Eğitimi ve Uygulama Planı belgesi üzerinde çalışıyoruz. Haziran ayında Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu’nun gündemine gelecek, umarım kabul edilir ve uygulanır. Bu bağlamda Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde bağımsız bir birimin kurulması ve örgün eğitimin üstün yeteneklilere odaklanması 100 üniversitenin kurulmasından daha önemli. Yine üzerinde çalıştığımız, Türkiye Üstün Yeteneği Değerlendirme Kurumu’nun kurulması için de yasa taslağı bitmek üzere. 15 Haziran’dan sonra bu taslağı da hükümete sunacağız. Umarım, Türkiye beyinlerini kaybeden, beyin göçünden dolayı insan gücünü yitiren bir ülke değil, beyin dolaşımı sürecinde olan dünyanın, bu büyük nüfusla üstün yeteneklerini ve zekalarını bir anlamda eğitecek duruma gelir.
Karagöz ve Kukla Okulu Projenizin amacı ve işlevinden de kısaca söz eder misiniz?
Karagöz ve Kukla Okulu, 1996 yılında Tacettin Diker’in genel sanat yönetmenliğinde başlattığımız bir okul çalışması. Türkiye’de ilk kez sertifikalarını Milli Eğitim Bakanlığı’nın verdiği bir projeyi gerçekleştirdik. Yetişen öğrencilerle Geleneksel Karagöz ve Türk El Kuklası’nın yaşaması yönünde bir çaba ortaya koyduk. Bu çalışma devam ediyor. Sanatçı arkadaşlarımız bu geleneği yaşatmayı sürdürüyorlar. Karagöz öldü dedikleri bir dönemde, ölmediğini genç sanatçılar ortaya çıkardı.
Çocuk Vakfı olarak 21 sene içinde oluşturduğunuz ekosistemde hangi iş ortaklarınız var? Hangi kurumlarla işbirliği içindesiniz?
İş ortaklığı konusunda birinci sırada üniversiteler var. İkinci sırada hükûmet kuruluşları, üçüncü sırada yerel yönetimler. Hükûmet kuruluşları dediğimizde de daha çok valilikler üzerinden bu çalışmaları gerçekleştirdik. Vakıflar, sivil toplum kuruluşları ve gönüllü paydaşlarla çok sayıda çalışma gerçekleştirdik. Türkiye Çocuk Hakları Koalisyonu ‘nun kurucuları arasında Çocuk Vakfı. İki dönem sözcülüğünü üstlendi. Markalarla, holdinglerle ilişki kurmadık, bunu söyleyebilirim. Onun dışında toplumun bütününü gönüllü paydaş kabul ettik. Ve bu felsefemiz bizim ayrıcalığımız.
Sizce ülkemizde çocuk hakları ve çocuk görüşleri konularına verilen önemi arttırmak için neler yapılabilir?
Türkiye’de çocuk hakları alanında bilinç ve duyarlılık ortaya çıkması isteniyorsa, çocuk hakları öğretiminin gerçekleşmesi gerekir. Bunu da önce aile kozası içinde düşünmeliyiz. Çocuk hakları önce yetişkinlere öğretilmelidir. Yetişkinlere öğretildikten sonra, yetişkinler aracılığıyla çocuğa yansıyacaktır çocuk hakları kültürü. Böylece çocuk hakları davranışa, kültüre ve farkındalığa dönüşecektir. Çocuk hakları öğretiminin bir ders kavramında olması gerekmez ama, eğitimle ilgili, okul öncesinden erken çocuklukla birlikte bütün eğitim süreçlerine yansıması gerekir. Sadece çocukların güç koşullara düştükleri anda korunması değil, o zaman çocuklara eğilmeyi ve çocukları dinlemeyi öğrenmemiz gerekir. Türkiye ne yazık ki çocukları dinlemeye hazır bir ülke değil. Bu acı da çok boyutlu bir çocuk gerçeğimiz. Ailede ve okulda değil, yerel yönetimde, sivil toplum kuruluşlarında, yargılama süreçlerinde, çocukla ilgili bütün alanlarda çocukların dinlenmesi ve çocukların görüşlerinin alınmasına odaklanmak zihniyet değişimini gerektirir. Dolayısıyla katılımcı, kendini ifade edebilen çocukluk yerine sadece koruma anlayışını sürdürürsek, çocuk hakları alanında karnesi zayıf ülke durumunda olmayı sürdürmüş olacağız. Bizim çocuk hakları karnemizin en temel noktası bu.
Ülkemizdeki çocukların sosyal ve kültürel gelişimleri için yapılan çalışmalar içinde, sizin en fazla beğendiğiniz çalışmalar hangileridir?
Türkiye’de özellikle kız çocuklarına yönelik eğitim çalışmaları alkışa değer. Bunları çok önemli buluyorum. Eğitim çağına geldiği halde okula devam edemeyen çocuklara yönelik her çaba değerlidir; tek bir çocuğa yönelik olsa bile önemlidir. Kardelenler sendromunun yaşatılmaması gerekir. Nedir Kardelenler Sendromu ? Yalnızca birkaç çocuk alınıyor. İstanbul’a İzmir’e ya da büyük şehirlere getiriliyor. Onlar başarılı oluyor, doktor oluyor. Bu kişisel başarı öyküleri yerine Kardelenler doğdukları köyde, mahallede, kasabada , kentte, kendilerini gerçekleştirecek ortamlarda eğitimlerini almalı, büyümeli, içinde bulundukları kültürel ortamın farkında olarak çocukluklarını yaşamalı. Çocukları doğdukları çevreden soyutlayarak, tekil örnekler bulup, onlar üzerinden yürütülen kampanya anlayışları yerine, çocukların içinde doğduğu çevrede büyümelerini sağlamalıyız. Herşeye kolay erişildiği bir dönemde, çocukları aile ortamından ve doğdukları ortamdan soyutlamadan yapılan her sosyal sorumluluk projesinin değerli ve önemli olduğunu düşünüyorum.
Bütçe ve izin gibi kısıtlamalar olmasaydı, mutlaka Türkiye’de gerçekleştirilmesini arzu edeceğiniz çocuk projesi ne olurdu?
Yoksulluğun dolayısıyla çocuk yoksulluğunun önlenmesi. Yoksulluk zaman büyük ölçüde çocuk ihmali ve istismarı önlenmiş olacak. Büyük ölçüde kanunla itilafa düşen yoksul kesim aileleri ve çocuklarının durumu iyileşecek. Çocukların ekonomik sosyal göstergeleri iyileşecek. Ve aynı zamanda kendilerini gerçekleştirecekleri eğitim ortamlarından yararlanmış olacaklar. Son dönemde iki yıl içerisinde 0-18 yaş grubundaki bütün çocukların sağlık hizmetlerine erişimi ücretsiz hale getirdildi. 2004 yılından itibaren uygulan Özürlüler Yasası’nın hazırlanmış olması çok büyük bir sosyal sorumluk projesidir aynı zamanda. Çünkü engelli çocuk, yetişkin, yaşlı ayrımı yapılmadan, bu yasa çok önemli bir işlevi yerine getirmiştir. Ancak uygulaması açısından birçok sıkıntıları var.
Türkiye’de bütün sorun alanlarının aza indirilmesi, yoksullukla ilgili sosyal politikalar ile gerçekleştirilebilir. Çocuk Vakfı’nın 1992 yılından bu yana yaptığı bir öneri vardı; Aile ve Çocuk Bakanlığının kurulması. Medyaya yansıdığı kadarıyla bunu biliyoruz. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın kurulacak olması bu bakımdan iyi bir haber. Özellikle mağduriyet içerisinde olan ailelere paket dağıtarak, kömür dağıtarak yardım anlayışı yerine, onun bir yurttaşlık vergisi gibi sosyal güvence hakkı olarak gerçekleşmesinde, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı öncü olabilir.
Orta ve uzun vade projeleriniz nelerdir?
Kısa vadede Çocuk Yoksulluğu Kongresi’ni gerçekleştirmeyi gündemimize aldık. Çocuk Adalet Sistemi ile ilgili bir kongre düşüncemiz de var. Türkçe ve İngilizce, 4 aylık Medeniyet ve Çocuk adında hakemli bir dergi üzerinde çalışıyoruz. Orta vadede değineceğimiz çalışmalar içerisinde yine kongreler var. Daha da önemli bir çalışma Türkiye Çocuk Yasası’nın hazırlanması. Bunun da açılımı şöyle; çocukla ilgili bütün alanları biraya getirecek Türkiye çocuk yasasının hazırlanması. Çocuk hukuku temelinde Türkiye çocuk yasası çalışması çocuk yüzlü bir devrim olacak. Önümüzde bir yeni anayasa gündemi var. 1994 yılından bu yana Çocuk Vakfı Anayasa ve Çocuk Komisyonu çalışmalarını yürütüyor. Anayasada çocuğun yüksek yararına vurgu yapılması önemli, fakat yeterli değil. Yeni anayasanın çocukla sözleşme imzalaması gerektiğine inanıyoruz. Bu yönüyle de Çocuk ve Anayasa çalışması da gündemimizin ilk sıralarında yer alıyor.
Düzenlediğiniz kısa film yarışması hakkında bilgi verir misiniz?
2010 yılında I. Türkiye Hakları Çalınmış Kısa Film Yarışması’nı düzenledik.Çocuk hakları alanında sinema sanatının devreye girmesini arzu ettik. İlk yarışmaya 34 eser katıldı. Bilal Çakay’ın 5 dakikalık kısa filmi ödül kazandı. Film, 11 yaşında evlendirilmiş ve anne olmuş bir çocuk gelinin öyküsünü anlatıyor. Adı, Salıncak. Web sitemizden özeti izlenebilir. Yeni dönemde, bu çalışmayı, daha geniş kapsamlı bir yarışma olarak gerçekleştirmeyi planlıyoruz.
Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Çocuklara gülücüklerimi gönderiyorum. Sevinçleri eksik olmasın. İyi tatiller diliyorum onlara. Kitaplarla, arkadaşlarıyla ve sevdikleriyle güzel bir yaz tatili yaşamalarını diliyorum.