Necati Güvenç Mamıkoğlu

“Türkiye'nin Ağaçları ve Çalıları” kitabının yazarı Necati Güvenç Mamıkoğlu ile Tepe Nautilus Alışveriş Denizi’nde bir röportaj gerçekleştirdik.

Küçük Ceren’e ağaçlardan albüm yapmak için yola koyulan yazar Mamıkoğlu, arkadaş ve ailesinin önerisi ile topladığı tüm görsel ve bilgileri, “Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları” adlı kitapta topladı.

1973 yılından beri fotoğraf çeken Mamıkoğlu, önce bahçesindeki ağaçları çekmeye başladı, sonra İstanbul’un park ve bahçelerindeki ağaçları, derken Türkiye’nin ağaçlarını fotoğrafladı.

İşte küçük Ceren’e albümden Türkiye’nin ağaçlarına uzanan röportaj…

Necati Güvenç Mamıkoğlu’nu tanıyabilir miyiz?

1949 yılında Kırşehir’de doğdum. İlköğretim tahsilimi burada tamamladıktan sonra, ağabey ve ablamın üniversiteyi kazanması ile Ankara’ya taşındık. Ortaokul ve liseyi Ankara’da okudum. Üniversite eğitimimi, ODTÜ Elektrik Mühendisliği bölümünde tamamladım ve 1973 yılında mezun oldum. Aynı yıl, PTT’de, “Uzak Mesafe Haberleşme Sistemleri”nde işe başladım. 11 yıl PTT’de çalıştıktan sonra, 1984 yılında ARLA’nın Teletaş olmasıyla PTT’den ayrıldım. Teletaş’da çalışmaya başladım ve bu nedenle İstanbul’a yerleştim. Emekli olduktan sonra ise 1973 yılından beri sürdürdüğüm ağaç ve bitki fotoğraflarının çekimine ağırlık vermeye başladım.

“Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları” adı kitabı kaleme almak nereden aklınıza geldi? Neden böyle bir kitap yazmayı tercih ettiniz?

Ağaçları gerçekten çok seviyorum, onları incelemeyi ve fotoğraflarını çekmesini de. Yeğenimden bir öneri geldi, “Dayı, madem ağaçların fotoğraflarını çekiyorsun, o halde Ceren’e de bir ağaç albümü hazırlar mısın? Ki çınar ağacını, elma ağacından ayırabilsin” dedi.

Bunun üzerine Ceren’e albüm hazırlamaya başladım ki 1973 yılından beri favori objelerim arasında ağaçlar olduğu için benim için ilk başta, albümü hazırlamak çok kolaydı! Ağaçlar hakkında birçok kitap edindim ve okudum. Yetmedi, İstanbul Fen Fakültesi Botanik Bölümü’nde bir profesör ile görüştüm. “Türkiye’de hangi ağaçlar var, nerededir, hangi ağaç hangi ağaç ile akrabadır, nasıl sınıflandırma yaparım” diye…

Ve böylece albüm için daha sistematik çalışmaya başladım. Ceren’e albüm hazırlama sürecimin üzerinden iki yıl geçmişti. Bu süre içinde çektiğim fotoğrafları, edindiğim bilgileri, ailem ve arkadaşlarım ile paylaşıyordum. Paylaşmayı sevdiğim için, hangi fotoğrafı nerede çektiğimi, o ağacın hikayesinin tüm ayrıntılarını, herkese anlatıyordum.

Çevremdeki herkes, ailem ve arkadaşlarım, “Neden bu bilgileri” kitaplaştırmıyorsun?” dediler. Böylece, “Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları” adlı kitap doğdu.

Çalılar diyince aklıma tek tip bir tür geliyor? Yaptığınız araştırmalara göre, Türkiye’de kaç tip çalı bulunuyor?

Bunu söylemek şu an için çok zor ve kesin rakam vermek güç. İstanbul Fen Fakültesi Botanik Bölümü’nde bir profesörün bana söylediği şuydu: “Yaklaşık 800’e yakın çalı türü bulunuyor. Bunlardan, 400’ü geren ki geren bir çalı türüdür ve çok fazla Türkiye’de bulunur. Diğer 400 veya daha fazlasını başka tür oluşturur.”

Ağaç ve çalının farkı nedir?

Ağaç, 5 metreden yüksek, tek bir gövde üzerinde büyür ve odunsudur. Çalının ağaçtan farkı ise, odunsu olmasının yanında birden çok gövdeye sahip olmasıdır. Ağaç, tek bir gövde üzerinde, çalı ise birbirine yakın birçok gövde ile göğe uzanır.

“Türkiye’nin Ağaçları ve Çalıları” adlı kitabınız, çocuklara da kaynak oluşturabilecek nitelikte midir? Bir çocuk, kitabı eline aldığında içinde yazanları kolayca anlayabilir mi?

Önceliğim buydu zaten; Türkiye’nin ağaçlarını çocuklara tanıtmak ve Ceren’in anlayabileceği üslubun dışına çıkmamak. Hatta Ceren, kitabı okuyor, “Kahverengi gri renkte, enine çatlaklı, 60 cm çap yapabilir. Bu hangi ağacın gövdesidir?” diye yazdığım bilgiyi bana soruyor.(Gülüyoruz.)

Kitapta ne tür bilgiler yer alıyor?

Ağaçların özellikleri, hangi mevsimde meyve verdiği gibi genel bilgilerin yanında; boyu ne kadar uzayabilir, gövdesi kaç çapa kadar genişleyebilir gibi bilgiler de yer alıyor. Bir de, bir ağacın özellikleri diğer ağaçlara göre daha fazla ise ona daha çok ağırlık verdim. Daha anlaşılır olsun diye de, ağaç görsellerinin hemen altına, yanına veya üstüne küçük küçük açıklamalar koydum.

Kitabı hazırlamanız ne kadar sürdü?

Yaklaşık 5 yıl sürdü. Ancak, kitap basıma hazırlanırken fotoğraf çekmeye devam ettim.

Neden?

“Kitap hazır” dediğimde bir baktım, bir ağacın yaprağı veya meyvesi ya da çiçeği fotoğrafta çirkin çıkmış. Sırf, bu yüzden Artvin gibi İstanbul dışına çıktığım iller çok oldu. Mesela, Trabzon çayının çiçeğini çekmemişim diye, Rize’ye gittim. Gitmişken mevsiminde olan çiçeklerin görüntüsünü tekrar aldım.

Yollar gözünüzde hiç büyümedi mi?

Kalitede sınır tanımadığım için mesafeler benim için çok önemsiz kaldı.

Çok aradığınız bir tür veya zorlandığınız bir çekim oldu mu?

Evet oldu. Mamık Ağacı… Bu ağacı çok zor buldum. Mamık, benim için özel bir ağaç aynı zamanda. Çünkü soyadımız, bu ağaç isminden geliyor. Daha soyadı olmadığı dönemde, dedemin lakabı, “Mamık Osman”mış. Ninesi, onu gözleri yuvarlak, iri ve siyah olduğu için“mamık gözlüm” diye severmiş. Soyadı döneminde lakaplar, soyadını aldığı için bizim soyadımız da “Mamıkoğlu” olmuş.

Mamık’ın, Adana ve Osmaniye çevresinde olduğunu biliyordum. İki seyahatimde de bu ağacı bulamadım. Sorduğum insanlar, Mamık’ı tanıyor ancak nerede olduğunu bilmiyordu. Gülnar’da bir ormancıya, bu ağacı nereden bulabileceğim sorduğumda, onun köyünde bulabileceği öğrendim ve hemen ertesi sene, Osmaniye’de bulunan köyüne gittim. Köylülerden rica ettim ve beni bu ağaç türlerinin bulunduğu yere götürdüler. Ağacın her karesini çektim ama çiçeği kalmıştı.

Kahramanmaraş’ta da bu ağacı görmüş ve telefon numaramı bırakarak, “Mamık çiçek açtığında beni çağırır mısınız?” demiştim. Aynı şekilde ben de, ağacın çiçeğini çekebilmek için telefon numarasını aldığım köylüleri sürekli arıyor ve “Mamık çiçek açtı mı?” diye soruyordum.

Sonunda, Maraş’tan telefon geldi, “Mamık çiçek açtı, hadi gelin” dedi. (Gülüyoruz.) 
Hemen, gittim ve sonunda Mamık Ağacı’nın çiçeğini görüntüleyebildim.

Son olarak Elektrik Mühendisi ve doğa dostu bir yazar olan Mamıkoğlu’ndan çocuklara nasıl doğayı sevdirebileceğimizi öğrenebilir miyiz?

Özellikle büyük şehirlerde yaşayan çocukları, sık sık parklara götürmeliyiz. Bilgisayar oyunlarından çocuklarımızı uzaklaştırıp, parklarda oynamalarını sağlamalıyız. Çocuklarımıza bir fotoğraf makinesi alabiliriz, mesela. İlla da birinci kalite olması şart değil, ikinci el de olabilir. Ceren’e annesi fotoğraf makinesi aldı. Doğada bol bol fotoğraf çekiyor, doğayı görüntülüyor. Çekerken keşfediyor, tanıyor, öğreniyor ve seviyor.

“Ağaç yaşken eğilir.” Çocuklarımıza, ağaçların sadece ormancılar tarafından korunmak zorunda olmadığını, bizlerin de mutlaka korumamız gerektiğini onlara öğretmek görevimiz olmadır.