Kültür Sanat

Nuran Turan Röportajı

Kendi aile şirketinde yöneticilik yapan Turan, bundan 18 yıl önce aile ve çevresinin de etkisi ile çocuklarına okuduğu öyküleri, kitaba dönüştürmeye karar verdi. İkisi ikiz toplam üç erkek çocuğuna sahip olan Turan’ın yine aynı şekilde, ikisi ikiz toplam üç erkek torunu bulunuyor.

Çocukluğunu Mersin’de geçiren Turan, İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi’ni bitirdi. Ancak bunun yeterli olmadığını fark edince; ikinci eğitimini, İktisat Fakültesi İşletme İktisadı Enstitüsü’nde tamamladı. İktisat Fakültesi’ndeyken Turan’ın ikizleri dört yaşındaydı. Buna rağmen hem okudu, hem çalıştı ve aynı zamanda annelik görevini mükemmel bir şekilde yürüttü. Öyle ki çocuklarının hepsi şu anda yurtdışında ve çok iyi yerlerde hayatlarını sürdürüyorlar, üstelik kendi imkanları ile…

Milliyet Gazetesi’nde muhabirlik yapan Turan, bir süre anaokulu öğretmenliği ve yöneticiliği görevlerinde bulundu. Dönemin Kültür Bakanlığı Çocuk Kitapları Yayın Danışma Kurulu Üyeliği görevini de yürüten Turan’ın, 95 yılında Kültür Bakanlığı Eflâtun Cem Güney Yarışması Jüri Teşvik Ödülü bulunuyor.

Çocuk edebiyatı denildiğinde akla gelen sayılı isimlerdensiniz. Çocuk öyküleri yazmaya nasıl karar verdiniz? Ve ne zamandan beri çocuk öykülerini kaleme alıyorsunuz?

Torunlarıma öyküler yazardım ve okurdum. Okuduğum bu öyküler, ailem ve çevrem tarafından çok beğeni toplardı. “Bunlar çok özgün öyküler, kitaba dönüştürebilirsiniz.” şeklinde önerilerde bulunuyorlardı ve bir gün bu öyküleri yayınlatmaya karar verdim. Öyküler, ilk olarak Milliyet Kardeş gibi dergilerde çıktı. Derken farklı yayımcılarda, farklı öyküler… Şimdi ise yayımcılar eski formatları bırakıp, yeni günümüz çocuklarına uygun formatlara getirdi. Dolayısıyla da şimdi bir “dizi” modası var. On kitaplık bir dizi yaptık, “Düş Gezgini” diye. Bu dizi, çok tutuldu. Dizileri yazdıkça da gelişiyor. Ben, daha çok Türk kültürünü kaleme alıyorum ve bu kültürü çocuklara tanıtmak istiyorum. O kadar engin ki bizim kültür hazinemiz, onun için hep bizden yazıyorum.

Evet. Atatürk’ten, Yunus Emre’den, Mevlana’dan, Nasrettin Hoca’dan…

Çocukların penceresinden dünyaya bakmak çok da kolay olmasa gerek. Belki sizin için zorluğu yoktur ama sizce çocuk kitabı yazmanın zorlukları nelerdir?

Yok, benim için de zorlukları oluyor. Çocuklar, eğitim kitaplarını sevmiyorlar, hemen dışlıyorlar. Zaten okulda eğitimle ilgili birçok bilgi ediniyorlar. Ki, istedikleri bilgi olduğunda; internetten veya ansiklopedilerden sağlıyorlar. Dişini fırçala, yatağına erken gir, şunu yap, bunu yap gibi dayatıcı davranışları istemiyorlar ve bu gibi dayatıcı bilgileri de okumayı reddediyorlar. Peki, kitaplar ne işe yarar? Bence okuma kitapları, eğlendirirken eğitmelidir. Vermek istediğiniz mesajı, asla dayatıcı şekilde sunmamanız gerekiyor. Büyük bir beceri ile mesajları satır aralarına gizlemek lazım. Bu da hakikaten çok zor oluyor.

Mesajları, cümle arasına saklayarak çocuğun o mesajı algılamasını sağlamak gerçekten de zor bir işe benziyor. Peki, bunu nasıl başarıyorsunuz? Bir pedagogdan destek alıyor musunuz?

Elbette. Bu konuda şanslıyım, çünkü Emre Konuk gibi bu işin uzmanı olan bir eniştem var. Yazdığım öyküleri mutlaka kendisine okutuyorum. Ya da yanında çalışan kırk psikologdan birine rica ediyorum.

Bugün (24 Ekim) Birleşmiş Milletler Günü. Sanırım bugüne özel çocuklara yönelik yazılmış bir kitabınız da var. Neydi bu kitabın adı? Nereden aklınıza geldi bunu yazmak?

Kitabın adı Kuşlar Adası idi. 8-12 yaş aralığında çocuklara yönelik hazırlanan Kuşlar Adası, çocuk haklarını, çocuklara öğreten bir kitaptı. Kitapta, çocuk haklarını kuşlar anlatıyor. Her bir öykü belirli bir hak ve 42 maddeyi içine alarak yazıldı. Kuşlar Adası’nı, Mavi Bulut adında bir vakıf yayımladı. Uluslararası Mavi Hilal İnsani Yardımlaşma ve Kalkınma Vakfı tarafından yürütülen proje, Avrupa Birliği’nin mali desteğiyle özellikle çocukların, kendi haklarının farkına varmalarını amaç edindi. Avrupa Birliği destekli bu kitabı, şimdiki yayımcım Erdem Yayınevi basıp, bütün okullara ulaştıracak.

Peki, ailelerin sıkça merak ettiği bizim de olmazsa olmaz sorularımızdan bir tanesini yönelteceğim size. Çocuklar kitap okumaya ne zaman başlamalıdır?

Anne karnındayken çocuk kitap ile tanışmalıdır. Anne, bebek ile konuşmalı ve ona hikayeler anlatmalıdır.

Anne Babalar, çocuğa kitap okutmayı sevdirmek için ne yapmalıdırlar?

Planlı ve programlı olmak burada çok önemlidir. Bir çocuk, saatlerce televizyon izlememelidir ya da saatlerce oyun oynamamalıdır. Çocuk hem kitap okumalı, hem oyun oynamalı, hem ders çalışmalı, hem de televizyon gibi birçok şey yapmalıdır ama belli bir düzen ve program içinde… Soruyorlar bana; “Çocuğum televizyon seyretmek istiyor ne yapalım?” diye. Ben de diyorum ki; “Bizim evdeki televizyon çok gelişmiş, acaba sizin evdekiler gelişmemiş mi?” diyorum. Şaşırıyorlar! Herhalde bu çok değişik bir şey diyorlar. “Bizim evdeki televizyonun düğmesi var, kapatıyoruz!” diyorum. (Gülüyoruz.)

Çok seyahat ediyorsunuz. Gözlemlerinize göre yurtdışındaki çocuklar okumayı ne zaman öğreniyorlar?

Daha bebekken okumayı öğreniyorlar. Öyle oyuncaklar yapıyorlar ki harfler var üstünde, inanılır gibi değil. Bebekler bunu nasıl öğreniyorlar, hayret edilecek bir durum. Çok kolay bir dile sahip olmamıza rağmen, Türk dilini küçük yaşta öğretemiyoruz. Ama inanıyorum ki çok iyi öğretmenlerimiz var, olacak inşallah!

Bir anne-baba, çocuğunu aldı ve bir kitabevine girdi, diyelim. Kitap alırken neye dikkat etmeleri gerekiyor? Kapağın görseline mi dikkat etmeliler? Yazarın veya yayınevinin ismine mi? Bu konuda adım adım izleyecekleri bir yol olabilir mi?

Görsel olarak bir kitabın elbette bir albenisi olmalıdır. Kendimden örnek vermek istiyorum. Ben, veliyken Milliyet o dönemde çocuklara yönelik bir dizi çıkarmıştı, gözüm kapalı almıştım bunu. Bir de çocuklar birbirlerine tavsiyelerde bulunabiliyor.

Peki, Türkiye’de Çocuk edebiyatı üzerine kurulmuş platformlar veya kurumlar var mı?

Bununla ilgili; Çocuk ve İlkgençlik Kültürü Araştırmacıları Derneği (ÇİKEDAD) ile Çocuk ve Gençlik Yayınları Derneği (ÇGYD) adında iki dernek bulunuyor. Bir de Çocuk Vakfı var, onlar da çocuk kitapları yayımlıyor. ÇİKEDAD’da yönetim kurulu üyesiyim. ÇGYD’de yönetim kurulu üyeliği çok yaptım ama şimdi sadece üyesiyim.

Çocuk Edebiyatı Araştırması Enstitüsü’nün kurulmasına öncülük eden çalışmalarınız ve araştırmalarınız oldu. Peki, ne durumda bu çalışma?

Çocuk Araştırmaları Merkezi’ni(ÇAM)’ bir rektörlükte kurmak istiyorduk. Hatta bunun için bir binayı onarmayı da düşündük. Gerekli işlemler için belediyeleri başvurduk ama konuya cevaben geri dönüş alamadık. Sonunda, Kadıköy’de Çocuk Araştırmaları Merkezi’ni(ÇAM) kurduk. Ancak burası çocukların istifade edebileceği bir yer değil. Daha çok araştırmacıların, üniversite öğrencilerinin yararlanabileceği ve araştırma yapabileceği bir yer.

Bir de üniversitelerde çocuk edebiyatı kürsüleri kurulması için girişimlerde bulunuyorsunuz. Bu proje ne zaman hayata geçecek?

Maalesef bu alanda yetişmiş akademisyenler yok. Dolayısıyla da bununla ilgili ders verecek biri de bulunmuyor. Türkiye’deki eğitim alanında böyle bir bölüm olmadığı için de sanırım dışarıdan akademisyen getirmek gerekecek.

Çocuk edebiyatını ya da çocuk kitaplarını birçok ülkede inceleme şansınız oldu. Kıyaslama yaptığınızda, Türkiye’de çocuk edebiyatı nerede?

İnşallah pek yakında iyi yerde olacak. (Gülüyor) Çocuk edebiyatı, 80’li yıllardan sonra bir aşama kaydetti. 90’lı yıllardan sonra ise çok fazla çocuk yazarı çıkmaya başladı. Hepimizin bildiği gibi marifet iltifata tabiidir. Ancak, yazdığınız kitap basılmıyorsa veya basılıyor da okunmuyorsa, yani siz depoya çalışıyorsanız bu olmuyor tabi. Bana göre; biz, onların taklidi değil de kendi kültürümüzle ancak onların şimdiki durduğu yere çıkabiliriz.

Şu anda çocuklar için bir kitap yazıyor musunuz ya da yeni bir kitabınız piyasaya çıkacak mı?

Evet, bu defa çocuklara, “Uzaylı Çocuk Ulya Mardin’de” adlı kitabım ile Mardin’i ve Mardin’de yaşayan topluluğu anlatacağım. Mardin, birçok kültürün ve farklı dinlerin buluştuğu bir şehirdir. Orada bütün çocuklar, hemen hemen birkaç dil birden biliyor ama Türkçe bilmiyorlar. Hatta okula başladıklarında Türk dilini öğreniyorlar. Buna rağmen hepsi kardeşçe ve dostça paylaşarak hayatı götürüyorlar.

Yorumları Göster

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir