Öğretmen öğrenci ilişkisi bir sınıfta eğitimin kalitesini belirleyen en önemli unsurdur. Peki bir öğretmen öğrencilerine nasıl davranmalı?
Sınıf yönetimi, yeni öğretmenlerin başarılı bir ders deneyimi geçirmesinde büyük rol oynar. Sınıf yönetimini sağlamak için planlı ve doğru stratejiler uygulamak şarttır.
Yeni öğretmenler için sınıfta ilk ders deneyimi zorluk ve heyecan yaratabilir. İyi bir ders geçirmenin öncelikli şartı sınıf yönetimi sağlamaktır. Sınıf yönetimini sağlamadan, dersle ilgili herhangi bir planınızı da gerçekleştiremezsiniz.
Başarılı bir ders dönemi geçirmek için ilk dersten itibaren uygulamanız gereken başlıca stratejiler şöyle olmalı:
Öğretmen Öğrenci İlişkisi
Gülümseyin
Gülümsemek nazik ve güçlü bir mesajdır. Gülümsediğiniz zaman karşınızdakinden yumuşak ve kibar bir davranış şekli beklediğinizi ifade etmiş olursunuz. Karşı taraf gergin veya agresif bile olsa, gülümsemeniz onun negatif enerjisini azaltacaktır. Eğer öğrenciler yanınızda kendilerini rahat hissederlerse, sizin hoşunuza gidecek şekilde davranmaya çalışırlar. O halde yapmanız gereken şey, sınıfa girdiğinizde öğrencilere güler yüz göstermek, göz teması kurmak ve merhabalaşmaktır.
Kural Koyun
Sınıf kuralları öğrencilerin öğrenme ve keyifli zaman geçirme, sizin de öğretme hakkınızı korumak için vardır. Bu hakların hiçbir şekilde ihlal edilemeyeceği açık ve net bir biçimde ortaya konulmalı ve benimsenmelidir. Bu nedenle, okulun ilk günlerinde her bir sınıf kuralını açık bir biçimde anlatın, örnek gösterin veya betimleyin.
Sonuçlardan Bahsedin
Yanlış hareketlerin zararları üzerine uzun uzun konuşmak yerine, bu hareketlerin direkt sonuçlarını öğrencilere açık bir biçimde anlatın. Böylece, kendi hareketlerinin değerlendirmesini yapmayı ve sorumluluk duymayı öğrenirler.
Planlı İlerleyin
Tutarsız ve plansız davranırsanız, sınıf hakimiyetini derhal kaybedersiniz. Örneğin; kuralların yaptırımı vardır ve eğer kural ihlalini görmezden gelirseniz, öğrenciler sizi ciddiye almayacaktır. Böyle bir durumda yapmanız gereken, kural ihlali olduğunu belirtmeniz ve sonucunu uygulamanızdır.
Rutinleriniz Olsun
İyi bir sınıf düzeninin kilit noktası rutinlerdir. Zaman kaybını engeller ve öğrencilerin konsantrasyonunu güçlendirir. Bu nedenle, sınıftaki tüm hareketlerin rutine bağlanması gerekir.
Eğlenceli Olun
Öğretmenler anlattıkları konunun ciddiyetine kapılabilir ve öğrenciler için okulun keyif alınacak bir yer olması gerektiğini unutabilirler. Halbuki, sınıf yönetimi açısından öğrencilerin mutlu olması ve böylece derse karşı merak ve heyecan duyması can alıcı değerdir. En zor öğrenciler bile böyle bir ortamda dersle ilgilenmeye ve sınıf düzenine uymaya başlar. Sınıfta kişiliğinizi belli etmekten korkmayın, rahat ve samimi olun. Yaptığınız işi severek yapın, öğrenciler de sizi sevecektir.
Sınıf yönetimiyle ilgili pek çok stratejiden bahsedilebilir. Bir stratejinin doğruluğunu anlamanın en iyi yolu deneyip görmektir. Öğrendiğiniz bir stratejiyi sınıfta deneyin. Eğer olumlu netice alıyorsanız, doğru bir strateji uyguluyorsunuz demektir.
“Her Öğrencinin Bir Kahramana İhtiyacı Vardır.”
Rita Pierson, TEDx konuşmasında bir öğretmenin öğrencisi ile nasıl iletişim kurması gerektiğini, onun için nasıl bir rol model olması gerektiğini anlatıyor.
Rita Pierson, 40 yıllık bir öğretmen. Bir meslektaşının, “Öğrencileri sevmem için bana para ödemiyorlar.” dediğini duydu. Onun cevabı: “Çocuklar sevmedikleri insanlardan bir şey öğrenemezler.” Eğitimcilere, öğrencilerine inanmaları ve onlarla gerçek, insani ve kişisel bir düzeyde bağ kurmaları için ilham verici bir çağrı.
İşte Rita Pierson gözünden öğretmen öğrenci ilişkisi:
Öğrencisinin Kahramanı Olan Öğretmen
Bütün hayatımı ya okulda, okul yolunda, ya da birileriyle okulda okulda olanlar hakkında konuşurken geçirdim. Hem annem hem de babam eğitimciydi, anne tarafından dedem ve anneannem eğitimciydi ve son 40 yıldır da aynı şeyi yapıyorum. Ve, bunca yıldır eğitim reformlarına bir çok farklı açıdan bakma fırsatı bulduğumu herhalde söylememe gerek yok. Bazı reformlar iyiydi. Bazıları o kadar da iyi olmadı. Ve çocukların neden okulu bıraktığını biliyoruz. Çocukların neden öğrenmediklerini biliyoruz. Neden ya yoksulluk, devamsızlık ya da akranların negatif etkisi. Nedenin ne olduğunu biliyoruz. Ama hiç bahsetmediğimiz, ya da çok az bahsettiğimiz mesele insani bağlara, ilişkilere verilen değer ve önem.
James Comer diyor ki; hiç bir dikkate değer öğrenme dikkate değer bir yakınlık olmadan oluşamaz. George Washington Carver diyor ki; bütün öğrenme ilişkileri anlamaktır. Bu salondaki herkes bir öğretmenden ya da bir yetişkinden etkilendi. Yıllardır öğretmenlik yapan insanları gözlemledim. En iyilerine şahit oldum ve çok kötüleri de gördüm.
Bir meslektaşım bir defasında şunu söyledi, “Bana çocukları sevmem için para vermiyorlar. Bana ders anlatmam için para veriyorlar. Çocuklar bunu öğrenmeliler. Ben öğretmeliyim. Onlar öğrenmeliler. Dava kapanmıştır.”
Ben de ona dedim ki: “Bilirsin, çocuklar sevmedikleri insanlardan bir şey öğrenmezler.”
Dedi ki, “Bunlar fasa fiso.”
Ben de dedim ki, “Eh peki, senen uzun ve çetin geçecek tatlım.”
Söylememe gerek bile yoktu. Bazıları bir ilişki kurmanın içinden ya geldiğini ya da gelmediğini düşünürler. Bence Stephen Covey haklıydı. İlk önce anlaşılmaya değil anlamaya çalışmak, özür dilemek gibi küçük basit şeyler ilave etmeniz gerektiğini söyledi. Bunu hiç düşünmüş müydünüz? Bir çocuktan özür dileyin, şoka girerler.
Bir keresinde oran-orantı öğretiyordum. Matematikle aram pek iyi değildir, ama üzerinde çalışıyordum. Ve geri dönüp öğretmen notlarına bakınca Bütün dersin yanlış olduğunu düşündüm.
Sonra ertesi gün derse gittim ve dedim ki, “Bakın çocuklar, özür dilemem gerekiyor. Bütün dersin yanlış öğretmişim. Özür dilerim.”
Onlar da, “Önemli değil Bayan Pierson. Çok heyecanlıydınız, biz de size bir şey söylemedik.”
Akademik olarak öyle zayıf, öyle yetersiz sınıflarım oldu ki kendimi tutamayıp ağladım. Merak ederdim, dokuz ay içinde bu grubu oldukları yerden alıp olmaları gereken yere nasıl götüreceğim? Çok çetindi. Dehşet zordu. Bir çocuğun öz saygısını ve akademik başarısını aynı anda nasıl artırabilirim?
Bir sene aklıma çok parlak bir fikir geldi. Bütün öğrencilerime, “Benim sınıfımda olmak için seçildiniz çünkü ben en iyi öğretmenim ve siz de en iyi öğrencilersiniz, hepimizi bir araya koydular böylece diğer herkese nasıl olduğunu gösterebiliriz.” dedim.
Öğrencilerden biri sordu, “Gerçekten mi?”
Ben de “Gerçekten. Diğer sınıflara bu işin nasıl olduğunu göstermeliyiz, böylece koridorlarda yürürken insanlar bizi fark edecek, bu yüzden gürültü yapamazsınız. Sadece kasıla kasıla yürüyeceksiniz.” Ve onlara şu sözü söylemelerini söyledim: “Ben birisiyim. Geldiğimde birisiydim. Buradan giderken daha iyi biri olacağım. Ben güçlüyüm ve kuvvetliyim. Burada aldığım eğitimi hak ediyorum. Yapacak işlerim var, etkilemem gereken insanlar ve gitmem gereken yerler var.”
Onlar da “Eveet!” dediler.
Eğer yeterince söylersen kelimeler senin bir parçan olmaya başlıyor.
Ve böylece bir test yaptım, 20 soruluk. Bir öğrenci 18’ini yanlış yaptı. Sınav kağıdına “+2” yazdım ve büyük bir gülen surat koydum.
Öğrenci, “Bayan Pierson, bu F (zayıf) mı?”
“Evet.” dedim.
“O zaman neden gülen surat koydunuz?”
“Çünkü şanslı günündesin. İki doğrun var. Hepsini yanlış yapmamışsın.” dedim. “Tekrar gözden geçirirsek daha iyisini yapmaz mısın?”
“Evet efendim, daha iyisini yapabilirim.” dedi.
Gördünüz mü, “-18” bütün yaşam enerjinizi emiyor. “+2” “O kadar da kötü değil.” diyor.
Yıllar boyunca annemin teneffüste kontrol yaptığını, öğleden sonra veli ziyaretlerine gittiğini, masasının çekmecesine koyacak tarak, fırça ve yemek yemesi gereken öğrenciler için fıstık ezmesi, kraker ve çok iyi kokmayan öğrenciler için el bezi ve sabun satın aldığını gördüm. Bilirsiniz, kötü kokan çocuklara öğretmenlik yapmak zordur. Ve çocuklar acımasız olabilirler. Bu yüzden bunları masasında bulundururdu. Yıllar sonra, emekli olduktan sonra, o öğrencilerden bazılarının gelip “Biliyor musunuz Bayan Walker, hayatımı değiştirdiniz.” dediğini gördüm. Bana emek harcadınız. En dipteyken, öyle olmadığımı bilirken bile, önemli biriymişim gibi hissettirdiniz. Ve şimdi ne olduğumu görmenizi istiyorum.”
Ve annem iki yıl önce 92 yaşında öldüğünde, cenazesinde o kadar çok eski öğrencisi vardı ki, vefat ettiği için değil, geride asla kaybolmayacak bir bağ bıraktığı için gözlerim yaşardı.
Daha çok yakınlık kurabilir miyiz? Kesinlikle. Bütün çocuklarınızı sevecek misiniz? Elbette hayır. Ve bilirsiniz ki en çetin öğrenciler hiç gelmemezlik yapmazlar. (Kahkaha) Asla. Hepsini sevmeyeceksiniz ve zor öğrenciler bir sebepten orada olacaklar. Bu bağdır. Bu yakınlıktır. Ve önemli olan, hiçbirini sevmeseniz de, onlar bunu asla ve asla bilmeyecekler. Yani öğretmenler harika aktör ve aktrisler oluyor ve istemesek de derse geliyoruz, mantıksız olsa da idareyi dinliyoruz ve yine de öğretiyoruz. Yine de öğretiyoruz, çünkü bizim görevimiz bu.
Öğretme ve öğrenme eğlenceli olmalı. Eğer risk almaktan korkmayan, düşünmekten korkmayan ve bir kahramanı olan çocuklarımız olsaydı, dünyamız ne kadar güçlü olurdu? Her çocuk bir kahraman hak eder; onlardan hiç ümidini kesmeyecek, yakınlığın değerini anlayan ve olabileceklerinin en iyisi olacaklarına inanan bir yetişkin.
Bu iş zor mu? Hem de nasıl. Tanrım, hem de nasıl. Ama imkansız değil. Bunu başarabiliriz. Biz eğitimcileriz. Fark yaratmak için dünyaya geldik.
Çok teşekkür ederim.