Biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
İstanbul’da doğdum. Acılarımı, sevinçlerimi ve hüzünlerimi hep bu şehirde yaşadım. O yüzden bu şehri çok seviyorum. İlk, orta, lise ve üniversite yaşantım bittikten sonra İstanbul’dan ayrılmadım. Kısa süreli kopmalar oldu ama dayanamayıp geri döndüm. Öğrenim hayatım bittikten sonra evlendim. Beraberliğimizi sürdüremedik ayrıldık. Evliliğimden hayatta vazgeçemeyeceğim Can adında bir oğlum oldu. Can’dan sonra hayata bakış açım daha bir farklılaştı.
Uzun yıllar tiyatro geçmişiniz var. Kitap yazmaya nasıl karar verdiniz?
Eskiden kelimelerle düşünürdüm artık cümlelerle düşünüyorum. Düşüncemin sonu yok, hep anlatmak istiyorum. Boş bulduğum her yere bir şeyler karalamak hoşuma gidiyor. Verilen senaryo repliklerini seslendirmekten bıktığım vakitlerde virgülsüz yazılar yazıyorum. Özellikle oğlum Can’ım a ait şeyler…
Sakıncası yoksa hepinizi çok seviyorum, ”Efendi çocuk Can Ersin’in okul maceraları, ve son kitabınız Minik oyuncunun el kitabı”… kitaplarınızdan bahseder misiniz?
Son iki yıldır oğlumu düşünerek, içten gelen mektup benzeri iki tane çocuk kitabı yazdım. (Efendi Çocuk Can Ersin'in Okul Maceraları-Minik Oyuncunun El kitabı) içime sindi, onları elime alınca hep bir şeyler eksik diye düşünüyorum ve çoğu zaman vicdan azabı çekiyorum. Her fırsatta karalamaya geride duygu ve düşüncelerimi bırakmaya devam ediyorum. En çokta oğlum beğenince hoşuma gidiyor. Gerisi hikaye. Bilinçli bir girişimden çok duygusal yoğunluk diyebiliriz….
Çocuk kitabı yazarken, nelere dikkat ediyorsunuz?
Çocuk kitabı yazarken, açık ve sade olmak gerektiğini düşünüyorum. Tıpkı çocuk yetiştirir gibi net ve temiz olunması gerekir. Paylaşmayı seviyorum ve paylaşmaktan son derece keyif alıyorum. Aynı zamanda öğrenmek hoşuma gidiyor. Kitap yazarak, aynı zamanda kendime yatırım yapmış oluyorum.
Kitabı yazarken, nelerden esinleniyorsunuz?
Herşeyi değerli bulmuyorum. Ama saygı gösteriyor, birlikte yaşamaya mecbur olduğumu biliyorum. Tasavvuf bu anlamda en güzel en doğru yol göstericim oluyor. Her sabah yeni bir güne erkenden "Günaydın" demek bereketine inanmak, en önemlisi şükretmek şimdilik en büyük nimetim. Yaşamak ve yaşarken oğluma kahraman olmak, eğlencelerin en kutsalı. Benim en büyük esin kaynağım bu.
Sizce iyi bir baba nasıl olmalıdır?
Karşılıksız ve ihaneti hiç yaşamayacağınız tek sevgi evlat sevgisidir… Çocuklar için her zaman bir çınar gibi olunması gerekir. Çocuklar o gölgede yetişmelidir. Çocuklar duyarak değil, görerek öğrenir. Oğlum için her zaman bir çınar ve kendisi de gölgesi olsun isterim. Çınarın gölgesinde serinler ve gördüklerini uygular. gerekirse düşer ama ulu bir çınar gibi asla devrilmez. Kahramanı hiç ölmez. Dünyanın en güçlü insanı ona göre Örümcek Adam bile olsa, babası her zaman örümcek adamdan daha güçlüdür ve onu yenebilir. Özünde şevkat,muhabbet ve sevgi yatar. Farkında olmak, beraber yürümek ona verebileceğim en büyük kıymettir. En düz okunuşuyla beraber yürümektir. Mücadelede beraberlik esastır. Bileğinizin gücü yüreğiniz kadar önemli değildir. Önemli olan emek vermektir.
Oğlunuzla iletişiminizden bahseder misiniz? Özgür Özgülgün nasıl bir baba?
Oğlumun okuyacağı en güzel kitap babasıdır. Çatışma değil kucaklaşmaktır. Miras değil, emeğin gücü ve sonudaki o soyağacını gururla devam ettirmesidir. Hele ki; Can'ımı oğlumu kucağıma alma lütfu sahip olabileceğim en büyük mirasımdır herhalde. Şimdilerde -ben bunu yapıyorum,şunu becerebiliyorum…-gibi şeyler söylemek çok safsata geliyor. Yaşadıklarım sadece beni ilgilendiriyor. Kimselere örnek olmak gibi derdim yok. Kimsenin de beni örnek almaya hevesi yok zaten. Kendime yaşıyor, oğluma layık olmaya çalışıyorum. Gerisi dediğim gibi safsatadan ibaret…
Ailelere ne tavsiye diyorsunuz?
Çocuklarımızı masallarla büyütelim, hayallerini bizle süsleyelim. Bırakalım tostla besleyip, testle büyütmeyi, arkadaşını rakip olarak değil, dostu olarak tanıtalım. Kimseyi değil, kendinizi örnek alın…