Konuşmacılar: Renan Özdemir, Banu Bozdemir, Burcu Aktaş
Düzenleyen: Kelime Yayınları
Tarih: 21.11.2012
-Sizce kitaplardan tavşan çıkarmak ne anlama gelir?
Banu Bozdemir:
Ben aynı zamanda bir sinemacıyım. Yazarken de bir sinemanın içindeyim ve onu yazıyorum. Çocukken bizler, fantastik olanı dışarıda arıyorduk. Şimdi fantastik olan, sanatın içinde daha çok yer alıyor. Bence kitaptan tavşan çıkarmak, hayatın gerçekliğinden çıkıp, hayatın içinde fantastik bir dünya yaratmaktır. Ben, bu şekilde yazıyorum.
Küçükken, karıncaları çok merak ederdim; onların annesi-babası, kurulu düzenleri olduğunu düşünürdüm. Aslında, bu da bir kitap konusudur. Bu yüzden, farklı karakterler ve farklı dünyalar ile çocukların ilgisini çekmeye çalışıyorum.
Melis Özkan (Öğrenci):
Bu daha çok yazarla ilgili aslında. Eğlenceli, maceralı kitaplardan tavşan çıkıyor. Tolstoy’un “Erik Çekirdeği” kitabı tavşan çıkarıyor. Kitap gerçek hayattan bir şeyler öğretmeli, yol göstermelidir.
Cansu İlkçemkaya (Öğrenci):
Kitaptan tavşan çıktığında, değişiyorum ve farklı anlamlar çıkarıyorum. Fantanstik, macera kitaplarını seviyorum. Çocukların hayatlarının önemli kısımlarını anlatması, mesela Aziz Nesin etkiliyor.
Renan Özdemir:
Şapkadan tavşan çıkaran bir sihirbazı izleyen çocukların tepkisi ne olur? Ne olacağına dair bir beklenti oluşur, merak ederler. Şapkayı, sihirbazı gözlerler. Sihirbaz tavşanı kulağından çekip çıkardığında, çocuklar şaşırır çünkü heyecanlanmış, merak duymuş ve eğlenmiştir. Yazar olarak amacım, çocukları sevindiren kitaplar yazmak. Çocuklar, sihirbazı alkışladığı gibi yazarı alkışlar. Sonra nasıl yaptığını öğrenmek ister, başkalarına anlatır, “hadi bir daha” der. Yazar olarak, onları böyle eğlendiren kitaplar yazmak istiyoruz.
Burcu Aktaş:
Bence okur olarak da, yazar olarak da büyük bir dünya vaat etmek, eğlenceli olmak zorunda değiliz. Kitap dönüp tekrar okutmalı ve anlamlı olmalı. Farketmediğiniz bir şeyi fark edip, anladığınız bir şeyi daha da derinleştiriyorsunuz. Fantastik, sürprizli, çocuğu anlatan bir yapıda olmak zorunda değildir. Mesela “Pıtırcık “ böyle bir karakterdir, çok önemli ya da farklı bir şey yaptığını görmezsiniz.
-Çocuk edebiyatı diye bir tür var mıdır? Sizce ayrı bir edebiyat mı? Okur olmanın yazarlığınıza etkileri neler? Okuma-yazma deneyimlerinizi anlatır mısınız?
Renan Özdemir:
Çocuk edebiyatını yetişkin edebiyatından ayırmıyorum. Bizim bir parça küçülmüş elbisemizi, sadece fırfırla süsleyebiliriz. Çocuğa göre yazmak ya da çocuğa göre sınırlamak, edebiyatı sınırlar. Ancak, çok özgür olunca da çocuk göz ardı edilir. Ortasını bulmak gerekir.
Kendimde ciddi bir okuma serüveni görüyorum. Yazarlık için değil, ilk olarak bir insan olmak için okumak önemlidir.
Banu Bozdemir:
İlk romanım “Leylalı Haller”i çıkardığımda,”İlk kitabını yazdı” şeklinde duyurusu yapılmıştı, ama ondan önce 16 tane çocuk kitabı yazmıştım. “Bundan sonra çocuk kitabı yazmayacak mısınız?” şeklinde sorular almıştım. Ben ikisini de ayırmadığımdan şaşırdım. Ayrımların yapılmasına da karşıyım ve her birini aynı şekilde yapıyorum. Renan Özdemir’in dediği gibi sadece fırfır eklemek, ona uygun şeyler yapmak gerek. Çocuğun zekasına güvendiğim için, didaktik bir üslup benimsemiyorum.
Çocukken okuduğum kitapları hafızamda depolamışım. Yazarken etkilenmemek adına çok okumuyorum.
-Ne tür kitaplar okuyorsunuz? Neden okumuyorsunuz? Neden Okuyorsunuz?
Melis Özkan (Öğrenci):
“Tonton ile Ponpon Yarışıyor” ilk okuduğum kitap. Kitabı çok beğenip, tüm seriyi almıştım.
İnsanlar öğrenmek, bilgilenmek, eğlenmek için okuyorlar. Ben eğlenmek için okuyorum. Okumama sebebi değişkendir, belki ilk okudukları kitabı beğenmemişlerdir, belki okumaya zorlanmışlardır. Okudukları kitaplar ile ilgili sınav olan, zorlanan çocuklar var.
-Çocuklar kitap okuyor mu? Bir editör olarak bakınca, çocuklar kitapları fark ediyor mu, yoksa kitaplar onlara fark ettiriliyor mu?
Burcu Aktaş:
Ülkemizde, çocuk kitapçısı olmaması önemli bir eksiklik. Çocuk edebiyatının altında aslında hep bir kaygı var. Çocuk edebiyatında, son 10 yılda bir kırılma yaşandı. Sektörel bir gelişme var; yeni yazarlar, konular, illüstrasyonlar gelişiyor.
Çocukların kitap okuyup, okumadığını bilmiyorum. Okuyorlar ise, kendi çabaları ile bunu gerçekleştiriyorlardır çünkü kitabı fark edebilecekleri bir mecra pek yok. Bir yandan da çok sağlam editörler yetişiyor. Çocuk edebiyatına ilgi duyan editörler, bu kitapları bulabiliyor. Bunun dışında, estetik açıdan sanata yakın üretimlerin gerçekleşmesi gerekiyor. Kitabın kapağının da bir tablo gibi olması; metin gibi kapağın da insana bir şeyler katan, düşündüren bir kalitede olması önemlidir.
Bu yüzden fuar 31. yılında temayı “çocuk ve gençlik edebiyatı” yaptı. İnsan olmanın altında okumak yatar ve okumayan birinin temelinde bir şeyler eksiktir.