Prof. Dr. Haluk Yavuzer’den Ebeveynlere Öneriler

Çocuk gelişimi konusunda Türkiye'nin önde gelen isimlerinden, İstanbul Ticaret Üniversitesi Psikoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Haluk Yavuzer'in, "Çocuk ve Medya Hareketi" tanıtım toplantısında, 27 Mayıs 2013 günü yaptığı konuşmanın kısaltılmış halidir.

Prof. Dr. Yavuzer: Anne Baba ve Öğretmenler Medya Okuryazarlığı Kültürünü Geliştirmeli

Günümüzde çocuk ve medya konusu giderek güncel ve küresel bir sorun haline gelmiş bulunmakta. 1. Türkiye Çocuk ve Medya Kongresi'nde, etkilenen taraf olan çocuk ve etkileyen taraf medya başta olmak üzere tüm tarafların katılımıyla, çözüm amaçlı etkin bir süreç başlatmak hedeflenmektedir.

"Çocuk ve Medya" konusunda başrol oyuncusu anne ve babadır, konunun temeli ailedir. Anne ve baba bir rol ve özdeşim modeli olarak çocuğun yaşamında son derece önemlidir.

İkinci katman olarak yazılı ve sözlü medya, kitap, öykü, dizi, film kahramanları, özellikle taklit yoluyla öğrendiğimiz için etkili bir öğretmen rolünü oynarlar.

Televizyon filmlerindeki kahramanlar bu bağlamda önemli birer özdeşim modeli oluştururlar. Anne ve babalara izlenecek televizyon programlarını seçmek, medya okuryazarlığı ve medyayı doğru kullanmak anlamında önemli bir görev düşmektedir.

Çocuklar televizyonda olayları görerek, işiterek, hareketli olarak tanımlamaktadır. Çocuklar erken gelişim yıllarından itibaren hareketli nesneye daha çok dikkat etmektedir. Medyanın, çocuğun kalıp yargıları yıkması, hayal gücünü geliştirmesi gibi olumlu etkileri sayılabilir.

Ancak bazı araştırmalar sosyal etkileşimi sınırlayan elektronik medya araçlarının, beynin sosyal ve yaratıcılık sistemine zarar verdiğini ortaya koymaktadır. Sürekli ve plansız televizyon izlemenin, planlama ve organizasyondan sorumlu ön beyin korteksinin tembelleşmesine neden olduğunu ortaya koyan çalışmalar bulunmaktadır.

Geçmiş yıllarda RTÜK'ün yaptığı araştırma, günde 2 saatten fazla televizyon izlemenin, akademik başarı düzeyinde okuma ve anlama notlarında olumsuz etkilerini ortaya koymaktadır. Bunun nedeni televizyonun ağırlıklı olarak görsel algıya hitap eden doğası gereği, sol lobdaki gelişimi yavaşlatmasıdır.

Medyayla ilgili yapılan araştırmaların bir kısmı, savlarına koşut olarak farklı sonuçlar elde etmektedir.

Örneğin bazı görüşler, medyanın 16 yaşına kadar saldırganlık dürtüsünü boşaltma şansını verdiğini, tedavi edici bir değere sahip olduğunu ileri sürerken, diğer bir kısım araştırmacılar ise sosyal öğrenme yoluyla çocukların bu olumsuz modelleri yaşamlarına uyguladıklarını ifade etmektedir. Ancak bilinmesi gereken; şiddet içeren bilgisayar oyunları, televizyon programlarından daha etkili ve zararlıdır.

Bilgisayarda oyun oynayan birey, televizyonda olduğu gibi pasif izleyen değil aktif uygulayan konumdadır, düğmeye basmakta ve öldürmektedir ve bunu sürekli olarak yapmaktadır, dolayısıyla bunun zararı daha da fazla olmaktadır.

Şiddet öğesi içeren filmi izleyen çocuk ve ergen, eğer evde bunu pekiştiren sahneye tanık olur ya da bunun mağduru olur ise, bir iletişim yöntemi olarak şiddet çocuğun repertuvarına girer.

Bu bağlamda aile faktörünün önemini vurgulamak istiyorum. Aile pekiştirici bir etken de, rahatlatıcı bir etken de olabilmektedir. Eğer sakin, anlayan, dinleyen, çocuğun kendi başına karar almasına ve sorumlulukları üstlenmesine fırsat veren bir aile ortamı söz konusu ile izlenen programdaki şiddetin olumsuzluğunu da en aza indirmek ailenin elindedir.

Çocuk ve Medya Hareketi bir farkındalık hareketedir. Farkındalık kazandırma, uyandırma ve gerekli önlemleri alma hareketidir. Hareketin amacı; çocukları medyanın olumsuz etkilerinden korumak, olumlu etkilerinden yararlanmalarını sağlamak ve bu konuda gereken bilinci oluşturmaktır.

Bu amaca ulaşmak için çocuklarımıza medyayı akıllı ve etkili şekilde kullanmalarını öğretmemiz, kurgu ve gerçeği ayırt etmelerine yardımcı olmamız gerekir. Bu da, medya okuryazarlığı ile mümkündür.

Medya okuryazarlığı çocuklarımıza bilgiyi değerlendirmeyi ve onu yerine kullanmayı öğretir. Ancak medya okuryazarlığı; okuma alışkanlığı, bilgi okuryazarlığı gibi becerilerle desteklendiğinde anlam kazanır. Öğretmenler ve anne babalara bu konuda önemli görevler düşmektedir.

Rol model olan anne baba, hafta sonu çocuğuyla birlikte kitabevinde kitap seçerken, çocuğunun da kitap almasına fırsat verebilmelidir. Örneğin, okuduğu kitabı çocuklarıyla paylaşıp özendirmelidir. Ne yazık ki günümüzde, doğum gününde arkadaşlarına kitap armağan eden çocuk sayısının neredeyse yoka yazın azaldığını görmekteyiz.

Özetle, medyanın zararları konusunda yasaklama değil, medya okuryazarlığı kültürünün geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması hedeflenmelidir. Bu konuda ebeveynlere, öğretmenlere, medyaya ve çocuklara önemli görevler düşmektedir.

Ebeveynin çocuğa zengin bir uyarıcı çevre oluşturmasıyla, ekranı yegane uğraş alanı olmaktan çıkarıp, farklı etkinliklerden sadece birisi olarak, sınırlı bir süre için çocuğun ilgi alanı içinde kalması sağlanabilmelidir.

Bunun yolu çocukla birlikte tiyatroya gitmektir, balık tutmaktır, yürüyüş yapmaktır, her türlü ev içi ve ev dışı etkinliktir. Eğer bunlar gerçekleştirilirse, bu yoğun program içinde çocuğa sınırlı bir ekran zamanı bırakılacaktır.

Medya mensupları her yayının olumlu ve olumsuz yanlarıyla çocuğa ulaştığını unutmamalı, gelişim özellikleriyle çocuğu tanımaya çalışarak, program yapımında bu özellikleri dikkate almalıdır.

Yazılı ve sözlü medyada uzman çocuk psikologunun görev almasını çok önemsediğimi vurguluyorum. Çocuklar prime time'da da bu programları izlediğine göre bu konudaki bilimsel desteği ihmal etmeyin.