Kültür Sanat

Serdar Kılıç

Sizi tanıyabilir miyiz?

Kendimi dağlarda özgürce dolaşan bir kurda, bir kartala, bir dağ keçisine benzetirim.  Bu söylediğiniz saatler içerisinde, birinin emri altında çalışmak, kendimi kafese girmişim gibi hissettiriyor. Özgürlüğüm, yaşamdan aldığım zevk ve mutluluğum elimden alınmış gibi hissediyorum.

Hayallerimi hiç ertelemedim, sırada yapacağım bir çok şey var. İnşallah sağlıkla onları da yerine getireceğim. ‘Keşke’ demeyi hiç sevmem, buna da asla izin vermem. Zor ama, başarmak daha zevkli. Ben de normal bir insan gibi öğrenci oldum, babamın mesleği gereği bir çok yerde ilk-orta-lise öğrenciliğim oldu. ODTÜ’ de uzun bir öğrencilik hayatı yaşadım. (Jeoloji Mühendisliği  Beden Eğitimi ve Spor) Sonra da yüksek lisans yaptım.

Doğaya karşı ilginiz ne zaman ve nasıl başladı?

Kendimizi çoğu zaman doğadan ayrı görsek de, biz insanlar yabanıllığın bir parçasıyız. Yaban gücün, deneyimleyerek öğrenmenin ve zorluklara meydan okumanın asıl yeridir. Duyularımla ilk olarak maceralı bir hayatı istediğim an, henüz 3 yaşımdayken, dedemin çiftliğinde beni çıplak olarak kocaman bir koçun üzerine bindirip, o koçun beni harman yerinde deli gibi koşturtmasıyla başladı diyebilirim. Dedem koçu yakalayana kadar hiç düşmeden, üzerinde durmayı başarmıştım ve izleyenlerin hayranlık içindeki yüzleri gibi… Bu benim doğa ve macera ile alakalı hafızamda kalan ilk esrime anımdı diyebilirim.

Temel Hayatta Kalma Eğitimi, Kampçılık ve İzcilik Faaliyetlerinizden bahseder misiniz?

Dünyamızdaki farklı coğrafyalarda farklı canlı ve bitki türleri vardır, fiziksel koşullar da farklıdır. Çöl, yağmur ormanları, kuzey-güney kutup dairesi, yüksek dağlık alanlar, kanyonlar, hepsinde barınma ve iaşe sağlayabiliyorsanız hayatta kalırsınız. İşte bu farkı iklim ve coğrafyalarda nasıl hayatta kalınacağını yıllar süren deneyimlerim sonucunda gerek kendim deneyleyerek, gerek o bölgelerde yaşayan yerli insanların doğadaki deneyimlerinden faydalanarak öğrendim.  Bunu da insanlara öğretmeye çalışıyorum. Aslında kampçılık bunun içerisindedir. İzcilik ise daha farklı bir şeydir ve doğada bulunmak izciliğin sadece küçük bir bölümüdür.

Temel Dağcılık konusunda yurt içinde ve yurt dışındaki çalışmalarınız nelerdir?

Temel Dağcılık eğitiminden ziyade, doğada zor koşullarda nasıl hayatta kalınır gibi pratik yaşama becerileri öğretiyorum.

Türk Spor tarihinde ilk defa yeni bir spor branşında Türkiye'yi  temsil ettiniz. Bu konuda neler hissettiniz?  Deneyiminizi bizimle paylaşır mısınız?

Evet Eco-Challenge ilk yarışmamda (Arjantin-Şili Patagonya’sı), yaklaşık 600 km hiç bir insani yardım olmaksızın 10 günde zorlu (dağlık, azgın nehirler, buzullarla dolu,  içinde kaybolacağınız bataklık ve bambu ormanları) arazi koşullarında, duygusal, fiziksel ve ruhsal limitlerimi zorladığım ve kendimi çok iyi tanıdığım bir dönüm noktasıdır.

“Doğada Çocukla” isimli TV programınız nasıl ortaya çıktı?

Kendi çocukluğumun oyun alanları ile şimdiki çocukların oyun alanları çok farklı. Bu benim için çok önemli bir konu. Ben de 7 yaşında bir oğlan babasıyım. Oğlumun benim çocukluğumdaki gibi bir ağaç üzerinde oynayarak, ağaç evi yaparak, bir göl kıyısında taş sektirip, balık tutarak, hayvan izi takip edip, bir çok tehlikeyi kendi deneyimleyerek, sonra koşarak eve gelip, heyecanla bana ve annesine anlatarak, yaz tatillerinde büyük babasının çiftliğinde atlarla, koç-koyunla, köpeklerle koşup oynayarak, canı çıkıncaya kadar dere kenarlarında hoplayıp zıplayarak, çayırlarda koşup yorularak eve gelip ‘anne açlıktan’ ölüyorum demesini, doya doya su içmesini, en güzel zamanda derin bir uyku çekmesini daha nicelerini yaşamasını istedim.  Aslında doğada nesli tükenen tür “doğadaki çocuk”tur. Doğaya fidan dikmek yerine, çocuk aşılamalıyız. Onlar daha fazlasını yaparlar. Umarım çocukla doğa arasındaki bağı kurmak için özetle söylemek istediğim anlaşılmıştır. Tabi ki hızlı olan ve gittikçe daha da hızlanacak olan yaşantımızda ebeveyn ve çocuk arasında incelen bağın da mutlaka onarılması gerekiyor; hem aile, hem de toplum sağlığı açısından. İşte bu ve benzer nedenlerle “Doğada Çocukla” programım oluverdi.

Çocukların gelişimi için sizce sporun ve doğanın nasıl bir önemi var?

Araştırmalar, çocuklardaki dikkat eksikliği, hiperaktivite bozukluğu (DEHB) için doğanın kesinlikle ilaçların yerine geçebilecek etkisi olduğunu gösteriyor. İnsan bedeni hareket etmek için yaratılmıştır. Hareket eden bir beden sağlıklı gözükür. Sağlıklı bir beden içerisindeki damarlarımızda, güzel dolaşım olur.  Hormonlarımız sağlıklı çalışır, dolayısı ile beynimiz de sağlıklı çalışır. Çok kullanılır ama çok özetle yerindedir; sağlam kafa, sağlam vücutta bulunur.

Doğa ile ilgili söylenecek çok çok şey var; aslında dinlememiz gereken ressamların dili değil, doğanın dilidir. Çünkü ilhamlarını, hiç bir şekilde gerçeği gibi ifade edemeyecekleri doğadan almışlardır. Çocukları doğayla tanıştırmak, onların yaşamlarındaki en önemli olay olarak görülmelidir. Orada her şey deneyimlenerek öğrenilir ve hayat boyu bizimle kalır. Mesela benim çocukluğumda ‘sıkıldım’ kelimesini hiç işitmezdim. Sıkıntı, korkunun solgun kuzenidir. Sitemizde ikamet eden ailelerden 13-14 yaşlarında çocukları olan birkaç komşum var. Bu çocuklar bir araya gelmiş. Bu arada yaz tatilindeler. Yapacak bir şey bulamadıklarından, site içerisinde oflayıp pufluyorlardı. Onlara dedim ki ‘neden hemen arkamızdaki ormana gidip, orada bir-iki saat  vakit geçirmiyorsunuz?’. ‘Ne var ki orada?’ diye söylene söylene gittiler. Aradan iki saat geçti.  Ortada yoklardı.  3 saat geçti yine yoklardı… Nihayet neredeyse dört saat sonra tam arkalarından gidecekken, ağızları kulaklarında döndüler.Bana bir şeyler anlatmak için öyle heyecanlıydılar ki, anlatamam size. Sürekli birbirlerinin sözünün arasına girip kendi hissetiklerini anlatmaya çalışırken, çocuk gibiydiler. O kadar güzel vakit geçirmişlerdi ki; bir hayvan izi bulup, onu takip, edip su kaynağına ulaşmışlar, bir barınak yapıp, altlarına eğrelti otları koyup, üzerinde oturarak dinlenmişler, çok değişik kuşlar görmüşler, arılar böcekler derken, tam dört saat kalmışlardı. O günden beri, onların artık ormanda gizli ve özel bir yerleri var… Ancak bütün duyularını üst seviyede kullanabilen insanlar, yaşamın her anından zevk alabilir. Şehir maalesef sadece görsel ve işitsel duyularımızı kullanmayı teşvik ediyor.

Çocuk yetiştirirken spora ve doğaya yakın olmasını sağlamak için neler yapılabilir?

Ona ‘hadi oğlum doğaya yürüyüşe gidiyoruz’ dediğinizde kulak asmayabilir. Oysa ki ona ‘hadi oğlum ormanda ateş yakıp, üzerinde, toplayacağımız bitkilerden çay yapıp, içmeye gidiyoruz’ dediğinizde antenleri dikilecektir. Ona kendi yaşam tarzınızla örnek olabilirsiniz. ‘Doğada Çocukla’ programında üzerinde durduğum en önemli husus “çocuklara doğayı tanıtırken, duygu, bilgiden çok daha önemlidir" olmuştur.

Çocuklar, doğa kamplarını seviyor mu? Ailelerin bu konuda yaklaşımı nasıl?

Ebeveynler, yukarıda anlattıklarımın farkında olduklarından, çocuklardan daha çok istiyorlar kampa gitmelerini. Çocuklar kampa bir gelsin, zaten dönmek istemiyorlar. Ben kendi kampımda 12 yıldır bu coşkuyu yaşıyorum. Eğitmenlerimin neredeyse tamamı eski dönemlerde kampıma gelen öğrencilerim.

Doğada, zorlu koşullarda çocukların sorumluluğunu almak nasıl bir duygu?  Bu konuda yaşadığınız sıkıntılar oluyor mu?

Dışarıdan bakınca zor gibi görünse de, içinde olduğunuzda, kendi aileniz gibi bir yer kurduysanız, hiç de zor değil. Deneyimimiz bu konuda çok fazla. Biz artık kalabalık ve çok güçlü bir Serüven Ailesiyiz…

Camp Wolftrack’ı kurmaya nasıl karar verdiğiniz? Detaylı bilgi verir misiniz?

Bu benim çocukluk hayalimdi. Kurduğumda, ülkemizde hiç böyle bir kamp yoktu. Hatırladığım sadece izcilik kampları vardı. Kendi yerimde, kendi hayallerimi gerçekleştirerek kurduğum kampımda hayatımın en güzel günleri geçiyor, çok seviyor ve zevk alıyorum…

Orta ve uzun vadede proje ve hayalleriniz neler?

O kadar çok yapacağım şey var ki, hayat bütün bunları sığdıramayacağım kadar kısa. Ama çok gayret ediyorum. Önce aileme, sonra topluma, ülkeme yani vatanıma hizmet edeceğim ve tarihte iz bırakacağım birçok fikir ve projem var.  Allah sağlık verdiği sürece…

Eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Biraz bencilce gözükse de, çocuklarla oynamak, yaşlılarla sohbet etmek. Bu bana hem bir çocuğun içindeki yaşama sevincini aşılıyor, hem de hayatı deneyimleyen yaşlı dostlarımın müthiş deneyimlerini algılamama yardımcı oluyor. Görüş alanımı, ufkumu açıyor. Doğa hakkında daha fazla şey öğrenmek ve bunları çocuklarla paylaşmak iyi bir şeydir. Bir yetişkin ile bir çocuk doğa hakkında birlikte bir şeyler öğrenirlerse, bu daha da iyidir, hem de çok daha eğlencelidir.  İçimizdeki çocukluk duygusunu yaşatmak için, içeride kimse kalmasın. Dışarıya çıkmanın bir yolunu bulun, toprağa basın, suya dokunun, bulutları izleyin.

Yorumları Göster

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir