Kültür Sanat

Thomas Culhane

National Geographic’in (NatGeo), dünya çapında kariyerinde öne çıkan isimleri belirlediği Explorers “Kaşifler” takımında yer alan şehir plancısı Thomas Culhane, gezegeni korumak için hayata geçirdiği ekolojik çözümleri anlatmak için Nisan ayında Türkiye’deydi.

 

Bosch Ev Aletleri ve NationalGeographic Channel işbirliği ile Türkiye’yi ziyaret eden Culhane, İstanbul, Ankara ve İzmir’de üniversite öğrencileriyle buluştu. Öğrencilerin yaşadıkları şehirde çevre kirliliğini azaltabilmeleri için, tasarruf yöntemleri hakkında deneyimlerini paylaştı.

 

Thomas Culhane kimdir?

“Solar C.3.I.T.I.E.S.” adlı kar amacı gütmeyen organizasyonun kurucusu olan ve eşiyle birlikte bu projeyi yürüten Culhane, bugüne kadar Mısır ve Kenya başta olmak üzere birçok ülkede, güneş ve atıklardan yararlanarak enerji ve temiz su sistemleri hayata geçirmiş.

 

Kahire’de yaşadığı yıllarda, halkın temiz suya ulaşma zorluğu ve kadınların su ısıtmaya harcadığı zamandan yola çıkan Culhane, çatılara kurduğu güneş panelleriyle, ev halkının günlük temiz su ve sıcak su ihtiyacını karşılayan hayata geçirmiş.
Afrika’dan Güney Amerika’ya dünyanın birçok bölgesini gezip, yerel sorunlardan yola çıkarak ekolojik temelli projeleri hayata geçiren Culhane, halen Almanya’da yaşıyor, bir yandan da University of California’da doktorasını sürdürüyor.

“Atıklarınızı boşa harcamayın”

İstanbul ziyaretinde buluştuğumuz Thomas Culhane’in bize ilk tavsiyesi, banyolar ve mutfaklarımızda boşa harcadığımız atıkları değerlendirmemiz oluyor.

 

Kendi çocuklarına da, tuvaletler ve mutfaklardaki atıkları heba etmemeleri tavsiyesini veren Culhane’e göre, buralarda öğütücü sistemler kurmamız hiç de zor değil.

Enerji tasarruflu ampullerin ve ev aletlerinin son yıllarda daha çok hayatımıza girdiğini düşündüğümüzde, Culhane’in önerisi, yakın zamanda kullanılabilecek yöntemler arasında yer alacak gibi görünüyor.

İstanbul’da verdiği seminerde; Çad, Hindistan ve Rio‘da elektriğin bile olmadığı yerlerde yemek artıklarını yakıta dönüştürebilecek bir yiyecek öğütme sistemi kuracağından bahseden Culhane, çevre kirliliğini önlemek adına elimizde tüm imkanların bulunduğunu, sadece doğru kaynakların doğru yerlerde kullanılması gerektiğini söylüyor.

“Çocuklarıma tabaklarındaki her şeyi yiyip bitirmelerini söylemiyorum, onun yerine kalan artıkların gübre yapılabileceğini ya da biyo-öğütücüye konabileceğini anlatıyorum” diyen Thomas Culhane ile Cicicee için hem çocuklar, hem de yetişkinlerin, yaşamlarını çevreye duyarlı yollarla sürdürebilmesinin yollarını konuştuk.
-Biz yetişkinler küresel ısınmadan ve doğal kaynakların yok olmasından söz ediyoruz. Doğa ve hayvanlara büyük ilgi duyan çocuklar size doğadaki bu tehlikenin ne kadar farkında?

Tüm dünyada çocukların çoğunun yetişkinlerden daha fazla bu meselelerin farkında ve daha tutkulu olduklarını keşfettim. Üstelik eyleme geçmek de istiyorlar ve eski kuşağı kendilerinin de içinde olduklarını hissettikleri karışıklığı yaratmakla suçluyorlar.

Çocuklar özel olarak yaban yaşamın ve yaban bölgelerin geri döndürülemez kaybına dair hassaslar ve yarım yüzyıldan fazla bir süredir bu sorunlardan ve çözümlerden konuştuğumuzu düşünürsek, nasıl olur da işlerin bu denli kötüye gitmesine izin verdiğimizi anlayamıyorlar.

-Sizce bu konuda değişim için çocuklar ve yetişkinler nereden başlamalı?

Çalışmamda her şey mutfakla ve banyoyla başlıyor; bunlar her hanede ve okulda bulunan iki yer. Bu iki oda, en fazla enerji ve su tüketen ve en çok kirliliği meydana getiren ve gündelikleşmiş biçimde günlük hayatımızda var olan yerler. Bu yüzden buralar herkesin işe başlaması gereken yerler.

Yol haritamızdaki ilk durak, yemek atığının esasen güneş enerjisinin, bitkiler ve hayvanlar tarafından tutulup bedeninize güç veren enerji kaynağı haline gelen gün ışığının deposu olduğunun farkına varmaktır. Yemediğiniz kısımlar da bünyelerinde bir evin, umumi alanın veya kurumun biyogaz reaktörü tarafından tutulabilecek büyük miktarda fotosentez enerjisi taşırlar. Aynı zamanda organik atıklardan, yemek pişirmek, su ısıtmak veya elektrik enerjisi üretmek için kullanılabilecek metan gazını alırsanız, hidrofonik yolla sağlıklı besinler yetiştirmek için kullanılabilecek zengin bir sıvı kompost gübresi elde edersiniz.

Bu sistemleri biz, İstanbul’daki öğrencilerle birlikte inşa ediyorduk ve bunlardan bir tanesini ben Almanya’daki evimin verandasında yemekleri pişirmek için kullanıyorum.

İnsanlara bu basit teknolojiyi öğrenmeyi ve onu evlerinde ve okullarında denemeye başlamalarını öğütlüyorum. Ankara‘da bu tür sistemleri ev teçhizatları haline getirmek üzerinde çalışan bir üniversiteyi ziyaret ettik.

Tuvalet atıklarının da etkilerini arttırmak için aynı biyo-öğütücüye konabildiği ve su kaynaklı hastalıkların önüne geçildiği de doğru.

Suyu insan atığıyla kirletmeye gerek yok; hepsi anaerob yolla (oksijen kullanılmadan) parçalanır ve güvenilir yakıt ve gübreye dönüştürülür.

Yol haritasında bir sonraki durak, güneş enerjisi kaynaklı kendi sıcak su sisteminizi, ocağınızı ve pahalı olmayan güneş pillerini birbirine lehimleyip kendi güneş enerjisi panelinizi nasıl geliştirip kuracağınızı öğrenmek olabilir. Bu projelerin hepsi okulda yapılabilir şeyler; biz, Mısır’da Kahire’nin gecekondularında bunu nasıl yapabileceklerini öğretiyorduk. Güneş ışınlarını yakalayarak kullanmanın ne denli kolay olduğunu bir kez öğrendiniz mi, yeni bir perspektif gelişir.

Bunun dışında, öğrencilere çok kolay ve ucuz olan “Joule Thief” devresini yapmayı öğrenmelerini ve insanların çöpe attığı bitmiş pillerle ve hatta alüminyum kutu tırnakları veya çinko çivilerle nasıl LED ışıklar yapabileceklerini öğrenmelerini öğütlüyorum.

Evlerimizde hayata geçirebileceğimiz ne gibi çözümler var?

Kendi çevremiz hakkında düşündüğümüzde, ilk ele almamız gereken yer, her ne kadar çok önemli olsa da, dış çevremiz değil kendi yaşam alanımız. Yaşam alanlarımız en çok enerjiyi harcadığımız, en çok suyu tükettiğimiz ve en çok atığı ürettiğimiz, çevre kirliliğine yol açtığımız yerler. Bu nedenle de, çözülmesi gereken pek çok sorunu dünyaya sunduğumuz mekânlar.

 

Tüketiciler olarak, doğal kaynaklarımızı kullandıktan sonra, geriye çevreyi kirleten atıklar bırakıyoruz.  Televizyonunuz o kadar da fazla güç harcamaz, ışıklar da fazla güç tüketmezler ama banyo ile mutfak gerçekten de yüksek miktarda elektrik, su ve gaz gibi enerji kaynaklarının tüketildiği yerler. Dolayısıyla çocuklarınızın dikkatini buralara çekerek onlara “Peki siz bu konuda ne yapardınız?” diye sorabiliriz.

 

Evimizde, artık oğlum şunu biliyor; banyoyu her ziyaret edişinde dünya sorunlarına ya bir yenisini katacak ya da bir çözüm sunmuş olacak.

O yüzden, banyoda yapılacak ufak değişiklikler sayesinde ürettiklerini gübreye dönüştürüp toprak olarak kullanabileceğinin ya da kendi atıklarını biyo-öğütücünün içerisine koyup, o atıklardan yemekleri pişirmek için ya da jeneratörlerde kullanmak amacıyla metan gazı üretebileceğinin farkında. Pek çok insan bunun hakkında konuşmak bile istemiyor, sanıyorlar ki sifonu çektikten sonra her şey kendiliğinden halloluyor.

– Öğrenciler bu konudaki bilgilere nereden ulaşabilir ve evimizde hayata geçirebileceğimiz yöntemler var mı?

Türkiye’deki bazı öğrencilere bu kolay teknolojiyi öğrettim. Onlara herkesin bunları yapabileceğini gösteren, Google ve Youtube üzerinden erişebilecekleri National Geographic‘i tavsiye ediyorum.

Bunlar, etkili olmalarının dışında oldukça kolay olan, sayesinde dünyamızı daha yeşil ve güvenli hale getirebileceğimiz, “Kendin Yap” teknolojilerinden yalnızca bazıları.

Bunların hiçbirini yapamasanız bile, mutfağınıza bir “Yemek Öğütücü” yerleştirebilirsiniz ve yerleştirmelisiniz. Yemek atıklarınızı öğüterek, böylece çöp depolama alanlarına yeni çöpleri göndermezsiniz, fosil atık kullanımını azaltırsınız ve atık su tesisine çarçur ettiğinizi şehir elektriğine dönüştürmek için bir şans verirsiniz! Ve son olarak, tümampulleri LED ışıklarla değiştirmelisiniz. Bunlar 23 yıl dayanıyor ve aynı ışığı sağlayarak yüzde 80 daha az enerji kullanıyor. Ne diyoruz: “insanları değiştiremezsiniz, ama ampullerini değiştirebilirsiniz.”
– Bu tarz öğütücüler her ülkede kolaylıkla bulabileceğimiz ya da kullanabileceğimiz düzenekler mi?
Gübre dönüşümü yapabilen tuvaletler artık yaygın bir şekilde bulunabiliyor. Eğitim verdiğim New York’ta bunları görebilmeniz mümkün. İçine girip de suyla karşılaşmadığınız tuvaletler bunlar, çok temiz ve profesyonelce inşa edilmişler ve tek yaptıkları insan atıklarını gübreye dönüştürmek. Ticari bir ürün olarak bulunabildiklerinden, kendi tuvaletinizi yapma imkanınız da var. Örneğin, kendim bir tane yaptım, kolaylıkla monte edip kullanmaya başlayabilirsiniz.
Çocuklarıma öğüt verdiğim ikinci husus ise yemek atıkları hakkında. Onların, tabaklarındaki her şeyi yemelerini beklemiyorum. Anne-babalar bu alışkanlıktan vazgeçmeli. Tabaklarındaki her yemeği bitirmeyeceklerini hissedersiniz, değil mi?

 

Ben de her şeyi yiyip bitirmelerini söylemiyorum onlara, onun yerine kalan artıkların gübre yapılabileceğini ya da biyo-öğütücüye konabileceğini anlatıyorum.

 

Şimdi evimizde kendi biyo-öğütücümüz de var. Almanya ve New York’taki evlerimizde tüm yemek artıklarımızı topladığımız büyük depolar yer alıyor.  Doğradığımız her şeyi; muz kabuklarını, avokado çekirdeklerini, soğan kabuklarını onların içine atıyoruz ve bu sayede üç öğün yemeğimizi pişirmek için ihtiyacımız olan metan gazını üretmiş oluyoruz.

 

– Bu sistemi kendiniz mi kurdunuz?

 

Evet, kendimiz yaptık. Dünyada çok yaygın değil ancak Hindistan’da, Nepal’de bu sistemden milyonlarca var. Çin’de birkaç milyon sistem kurulu, Afrika’daki pek çok yerde, çalışmış olduğum Kenya’da çeyrek milyona yaklaşıyorlar.

Kuzey ülkeleri bu teknolojide geride kaldılar ancak yavaş yavaş onlar da dönüşüm geçiriyorlar. Henüz dün İsrail’de orta sınıf tüketiciler için biyo-öğütücüler üreten bir firma ile birlikteydim. Orada, bir önceki günden kalan mutfak artıkları kullanılarak üretilen enerji ile sıcak duşumu aldım.

Bu tür cihazlar yeni yeni piyasada bulunabiliyor. Bunun yanında “Yaşam için teknoloji” sloganıyla öne çıkan Bosch’un güncel olarak ürettiği teknolojilerde de bu türden yaklaşımlara rastlamak mümkün.

 

Ev içi tüketimimizin yanı sıra; endüstri için kullanım dahil enerji kaynağımızın çoğunu kömür, petrol gibi fosil yakıtlardan sağlıyoruz.

– Sizce fosil yakıtlara bağımlılığımızın sona ermesi için, bizlerin yenilenebilir kaynaklara ve ekolojik çözümleri tercih etmesi ne derece etkili olacak? Kendi evlerimizde başlattığımızın değişimin, bu bağlılığı sona erdirmede yeterli olacağını düşünüyor musunuz?

Fosil yakıt üreticisi büyük firmaların ve çevre için tehlikeli olan diğer çeşit yakıtların tedarikçilerin savlarının hep aynı olduğunu görürüz: “Bizler gezegene zarar vermek için çaba sarf etmiyoruz ancak siz tüketiciler bizlerin sunduğu ürünleri tüketiyorsunuz. Bizden bunları talep ediyorsunuz ve bizler de piyasadaki arzı karşılıyoruz.”

 

Onlarla karşılaştığımda ise takındığım tavır ve söylediklerim aynen şöyledir: “Ben sizin ürünlerinizi kullanmıyorum. Sarfiyatsız ampuller kullanıyorum, enerji tasarruflu gereçler kullanıyorum, kendi metan gazımı kendi artıklarımdan üretiyorum, kullandığım elektriğin çoğunu kendim üretiyorum, o yüzden neden size ihtiyacım olsun ki? ”

 

Geri kalanı da sağlayabilirim, eğer büyük ekran bir televizyonum olsun istersem, elektrikle çalışan havalı bir arabam olsun istersem, o zaman da güneş veya rüzgar enerjisinden yararlanan santraller benim için yeterli olacaktır.
Ancak yaşam kalitemizi düşürmeyerek kendi enerji tüketimimizi azaltmazsak, o zaman da yaşadığımız dünyaya bir lanet gibi çöken bu fosil rezervlerinden beslenmeye devam edeceğiz.

 

Esasında fosil yakıtların çok önemli olduğunu düşünüyorum ancak bunların yakılmaması gerekiyor. Yeraltında milyonlarca yıldır saklanmış olan karbon kaynaklarınız varsa, bunları nanoteknolojide, karbon elyafı üretiminde ya da defalarca geri dönüşüm yaparak yararlanacağınız plastik ürünlerin yapımında kullanabilirsiniz.

 

Fosil karbon çok muhteşem bir kaynak ancak ne var ki bizler onu duş almak, yemek pişirmek ya da buradan işe gitmek gibi basit işler için yakarak tüketiyoruz. Böylesi inanılmaz bir kaynağı aptalca yöntemlerle harcayıp, üstüne, yanma sonucu ortaya çıkan çevre düşmanı gazlar elde ediyoruz. Aslında ham petrol ürünlerinden dumansız bir şekilde ve yüzde 80 verimle elektrik üretebilen yakıt pillerimiz mevcut.

-Peki ama bunları neden kullanmıyoruz?

 

Tüketicinin kendi kullanım alışkanlıkları konusunda bilinçli ve sorumlu olması gerektiği şeklinde bir düşünce var artık ortada. Madem ki ortada bu işin teknolojisi de var, ev halkı ve aileler olarak genel eğilimin dışında kalarak kendi özgürlüğümüzü yaratabiliriz. Toplumun bu kesimini neden bu şekilde düşünmeye başlatamadığımızı anlayamıyorum.

 

Mutfaklarımız ve banyolarımızı değiştirip; tamamı yenilenebilir kaynaklara yönelip, sonrasında daha geniş bir toplumsal katılımla konuyla ilgili tartışmalar düzenler, fabrikalarımızda, büyük sanayilerimizde neler yapabileceğimizi konuşabiliriz. Ancak ne yazık ki henüz o seviyede değiliz ve bunun tek suçlusu da bizleriz.

“Çocuklara her şeyin geri dönüştürülebileceğini öğretin”

– Ebeveynler çocuklarını doğaya ve çevreye daha duyarlı bireyler olarak yetiştirmek için nereden başlamalı?

Onlara “çöp” diye bir şeyin olmadığını öğretin. Her şeyin geri dönüştürülebileceğini ve dönüştürülmesi gerektiğini, yararlı şeylere dönülmesi gerektiğini öğretin.

Bunun, yani ekonomistlerin “negatif dışsallıklar” dedikleri şeyi yaratmanın bir suç olduğunu, herkese ve her şeye zarar verebilecek şeyleri çevreye bırakmanın bir suç olduğunu anlamalarını sağlayın.

Onlara bir sistemin çıktılarının, başka bir sistemin girdileri olduğu “Endüstriyel Ekoloji” ilkelerini öğretin. Bu, doğanın doğal ekolojik döngüde nasıl işlediği ve kentleri, fabrikaları ve evleri nasıl idare etmemiz gerektiğidir; her şey çevrimin parçasıdır. Herkes bilmeli ki “kirlilik, daima bir başkasının çıkarınadır” ve dar kafalı kimseler kısa vadeli para kazanma yöntemi olarak bundan yararlanır ama kirliliğe hiç gerek yoktur. Kirlilik, yanlış yerde ve yanlış zamanda ve yanlış nitelikte doğru olan şeydir. Tüm maddeleri ait oldukları yere koymalıyız.

“Çevre dostu” sözünün anlamı; hem doğal EKOlojiyle, hem de insan EKOnomisiyle dostça yaşamaktır. Bunun anlamı, endüstriyel ekolojinin verimlilik değerlerini aşılamak ve atıkları sonlandırmaktır. Bana göre bu eğitim sisteminin EN önemli parçasıdır. İçerisinde yaşadığım veya ziyaret ettiğim tüm eko-köyler ve eko-topluluklarda bu yol hep başarılı oldu ve sürdürülebilirliğe giden yol budur.

Çocuklar bilmeli ki biz bir uzay gemisinde yaşıyoruz; “uzay gemisi yeryüzü” Nobel ödüllü ekonomist Kenneth Boulding’in tanımı. Bu uzay gemisi, sadece uzayın keskin biçimde temizlenmesiyle çalışıyor ve yaşamı sürdürüyor çünkü güneşle çalışıyor ve onun tüm yapı maddeleri ve bileşenlerini geri dönüşüme katıyor. Bu gezegensel uzay gemisinin “Biyosfer” dediğimiz bir katmanında yaşıyoruz ve bunu görmezden gelen ve onu çürümeye bırakan her uygarlık, uzun vadede başarılı olmayacak; yani bu bir ölüm-kalım meselesidir.

Yorumları Göster

Yorum Yap

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir