Tüp bebek tedavisi günümüzde bebek sahibi olmak isteyen ve infertilite ile mücadele eden birçok çifte umut oluyor. Senelerdir kullanılan tüp bebek yöntemi, son 5 senede her bölgede kolaylıkla başvurulan bir yöntem oldu. Ancak her geçen gün yeni yeni yöntemler keşfediliyor ve tıp, bu konuda hızla gelişmeye devam ediyor. 10 sene önce yapılsa, başarısızlıkla sonuçlanabilecek bir tüp bebek denemesi, bugün yeni kullanılmaya başlanan teknikler sayesinde, başarılı şekilde tamamlanıyor ve çiftler bebek sahibi olabiliyor.
Bu yöntemlerden ilki, aslında tüp bebekle ilgilenen herkesin de aşina olduğu, oosit yani yumurta kalitesini iyileştirmek için mitokondriye odaklanılmasıdır. Kadınların 40 yaşlarından sonra yumurta kalitesi giderek azalmaya başlar. Kadın doğduğunda, belirli bir yumurta hacmine sahiptir ve 30’undan sonra her yaşında bu kapasite giderek azalır. Bu sebeple, tüp bebekte başarı şansını düşüren ilk unsur, kadının yaşı olarak düşünülmektedir.
Koenzim Q10, günümüzde hızla değeri öğrenilmeye ve artmaya başlayan bir antioksidandır ve hücresel yenilenmeye yardımcı olduğu bilinmektedir. Koenzim Q10, 30 yaşlarından sonra hızla azalmaya başlar ve dolayısıyla, yaşlanma da hızlanmış olur. Yaşlanmanın hızlanması demek, doğurganlığın azalması demektir. Bu nedenle, Koenzim Q10 takviyesi kullanımı önerilir, özellikle de hamile kalmak isteyen kadınlara; çünkü yumurta üretimini artırabilir ve mitokondriyal iyileşme sağlayabilir. Genel olarak, yumurta kalitesi artar. Bu sonuçlara, fareler üzerinde yapılan deneyler sonucunda varıldığından, gelecekle ilgili umut verici gelişmeler, yine Koenzim Q10 sayesinde yaşanabilir. Ancak daha geniş çapta çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Mitokondriyal transfer, yumurta yaşlanmasının üstesinden gelmek için yapılan bir uygulamadır. Yumurta yaşlılığı ve kalitesinin azalması, tüp bebekte ve genel doğurganlıkta başarısız olmanın temel sebeplerinden biridir. Mutlaka, tek başına bir etken olmamasına rağmen, temel olarak yumurta kalitesine odaklanmak doğru olacaktır.
Tüp bebekte, gonadotropinler ve letrozol ile birlikte tedavi, özellikle göğüs kanseri hastalarında çok yararlıdır. Göğüs kanseri tedavisinde azalan östrojen, yumurtlamayı etkiler. Yumurtlama başarılı bir gebelik için gerekli olan ilk adımdır. Bu şekilde bir tedavi, yumurta sayısını artırabilir ve gebeliği ve tüp bebekte başarıyı kolaylaştırabilir.
Tüp bebek tedavisinde başarısız olan kişilerde, folikül içi androjen miktarını artırmak için, transdermal testosteron ile yapılan ön tedavi, tüp bebekte başarı şansını da artırır. Canlı doğum ihtimali yükselir. Dehidroepiandrosteron (DHEA), yumurtalık rezervi azalan hastalara verildiğinde, yumurta sayısı ve kalitesi artmıştır. Tüp bebekte birden fazla kez başarısız olmuş hastaya verilecek DHEA takviyesinin etkisi için daha kapsamlı testler yapılması gerekse de, ilk sonuç başarılı olabileceğini kanıtlıyor.
Embriyolar içinden en iyisinin seçilmesi ve transfer edilmesine dayalı bir uygulama olan tüp bebek, çeşitli aşamalar içerir. Ancak bir seferde, en iyi embriyonun seçilmesi gibi bir durum söz konusu değildir. Özellikle hata payını azaltmak ve başarı şansını artırmak için, aralıklı görüntüleme (TLI) yapılmaktadır. Embriyo gelişimini kapsamlı şekilde değerlendirebilen bu uygulama, tüp bebekte canlı doğum oranını önemli ölçüde artırır.
İmplantasyon öncesi anöploidi için yapılan genetik tarama, kromozom sayısındaki bozulmanın tespit edilmesine yardım edebilir. Bunun sonucunda da, implantasyon ihtimali en yüksek ve en kaliteli embriyo seçilir. Embriyo transferinin başarılı şekilde yapılması önemlidir ancak daha da önemli olan, kaliteli bir embriyonun transfer edilmesidir. Bu sebeple, anöploidi tespiti için yapılan implantasyon öncesi genetik tarama, tüp bebek tedavisi için muhteşem bir umut ışığı oluşturur.
Blastokistlerde mtDNA içeriği, implantasyonu direk etkileyen bir konudur. Düşük seviyede mtDNA içeriği, implantasyon yüzdesini de düşürdüğünden, başarısızlık ihtimali artar. Ayrıca bunun yaşla da ilgisi vardır. Tekrardan esas değinilmesi gereke konu, mitokondrinin de yaşla birlikte azalmaya başlamasıdır. Ancak mtDNA sayısının, canlı doğum oranlarını artırabileceğine dair daha fazla araştırma yapılmalıdır.
Embriyo implantasyonu, “implantasyon penceresi” (WİE) olarak da adlandırabileceğimiz bir aralıkta devam eder. Bu aşamanın değerlendirilmesi, başarı şansını artırabilir. Bu nedenle, subendometrial dalga frekansı ölçümü ve varsayımsal implantasyonla ilişkili gen ekspresyonu olmak üzere iki şekilde analiz yapılmaktadır.
Endometriyal kalınlık gebelikte büyük rol oynar. Bu kalınlığın ölçümü için kullanılan invaziv tekniklerin yerine, transvajinal ultrason kullanılmaya başlaması büyük kolaylık sağlamıştır. Endometriyal kalınlık ortalama 4 mm olan hastalarda, gebelik ihtimali genellikle yüksek olarak görülmektedir. Tüp bebek sırasında, suprafizyolojik estradiol seviyeleri önemlidir. Luteal fazda subendometriyal dalgaların sıklığında artış, gebelik başarısı ile ters orantılıdır. Ancak yine de, buna rağmen, günümüzde tüp bebek tedavisinde, endometriyal dalga aktivitesi ölçülmemektedir.
Kaynaklar ve ileri okuma için: