Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin yürürlüğe girişinin 20. yılında Türkiye’nin çocuk hakları alanındaki konumu ve tutumu tartışıldı. Çocuk ve Haklarını Koruma Platformu tarafından düzenlenen foruma; hukukçular, akademisyenler, dernek ve vakıf başkanları katılım gösterdi.
Dünya Çocuk Hakları Günü’nde, Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin Türkiye’de imzalanmasının 20. yılında sözleşmenin maddeleri yeniden değerlendirildi ve Türkiye’nin çocuk hakları uygulamalarındaki çalışmalarına yer verildi. Türkiye’nin çocuk hakları konusundaki durumunun değerlendirildiği ve yapılması gerekenlerin konuşulduğu forumun moderatörlüğü Ali İhsan Varol tarafından yapıldı.
Çocuk ve Hakları Koruma Platformu Başkanı Figen Özbek: Forumda, Türkiye’deki çocukların, gelişmiş ülkelerde yaşayan çocuklar ile aynı haklara kavuşmasının önemini vurgulayan Figen Özgek, konuşmasında şu ifadelere yer verdi: Aile ve toplum ile etnik guruplar arasında gelişen olaylar çocuk için tehdit oluşturuyorsa, toplumsal sınıf farklılıkları, çocuğun eğitim, gelir ve meslek düzeyinde uçurumlar doğuruyorsa, kapatılan yuvalardan ayrılan çocuklar ile aile içinde yaşayan çocuklar takip edilemiyorsa, tutuk evlerindeki ve ceza evlerindeki çocuklar ıslah edilemeden toplum dışına itiliyorsa, çocuk işçiler ve çocuk gelinler çocukluğunu yaşamadan yitiriliyorsa, yol gösterme ve rol model olma görevini yapamıyoruz demektir. Bu amaçlar için, yıllardır çalışan, 14 sivil toplum kuruluşu, oluşturduğu platform ile çocuklarımızın güçlü sesi ve savunucusu olmayı amaçlamıştır. Çocuğun önce yoksulluktan kurtulmuş, eğitimli, sağlıklı ve haklarının bilincinde bireyler olarak yetiştirilmesi önce devletin görevidir. Sivil toplum kuruluşları ise, çocuklarımızın bu konuda sigortası olmalıdır. Bizler bunun için çalışıyoruz.
Aile Hukuku derneği Başkanı Prof. Dr. Bahadır Erdem: Konuşmasında, erken yaşta evlendirilen çocukların durumuna dikkat çeken Erdem, Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne göre, 18 yaşına kadar her insanın çocuk sayıldığını söyleyerek, evlenme yaşının kanun içerisinde tutarsızlıklara neden olduğunu belirterek şunları söyledi: Çocuğun gelişmesinde anne baba birlikte sorumludur; fakat Türk hukukunda boşanma sırasında ortak velayet verilmiyor. Velayetin her iki ebeveyne de ait olması gerekmektedir. Eğitim zorunluluğu Türkiye’de ilköğretim ile sınırlı, oysa sözleşme maddesine göre eğitim zorunluluğu lise eğitimini de kapsamalıdır. Çocuğun cinsel sömürü ve suistimale karşı daha iyi korunması için hafifletici neden göz önüne alınmamalıdır. Haziran ayında getirilen yasayla cezalar ağırlaştı fakat hala yeterli değil. Ayrıca ana dilde eğitim konusunda Türkiye’nin BM Çocuk Hakları sözleşmesine koyduğu çekinceler 1994 Türkiye’si için makul sayılabilecekken bugünkü konjonktürde ve geldiğimiz noktada çekincelerin kaldırılması düşünülmelidir.
İstanbul Barosu Çocuk Hakları Merkez Üyesi Av. Seda Akço: Konuşmasında, çocuk işçilerin Türkiye’deki durumuna yer veren Akço, 1 milyon çocuğun çalışmakta olduğunu ve bunlardan 650 bininin, çocuk işçiliğinin en kötü şartlarında çalışmaya zorlandığını vurguladı.
AKUT Vakfı Başkanı Ali Nasuh Mahruki: Forumda, çocukların en büyük hakkının doğal ortamlarda vakit geçirmesini vurgulayan Ali Nasuh Mahluki, çocukların AVM gibi alanlara kapatılmasının, fiziksel ve ruhsal yetenekleri açısından oluşabilecek sakıncalarına değindi.
Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fatoş Erkman: Sistemdeki hatalara değinen Erkman, çocuğun velayet gibi konularda, devlet tarafından atanmış bir avukatının olmamasının eksikliğine dikkat çekti.
Forumda, Pedagog ve Psikolojik Danışman Osman Kaya ile Yasemin Cankurtaran Öney de konuşma yaptı.