Türkiye’nin Tarihi ve Doğal Güzellikleri

Türkiye’nin tarihi ve doğal güzellikleri nelerdir? Türkiye tarihi ve doğal güzellikler açısından çok zengin bir coğrafyadır. Peki nedir bunlar? Birlikte öğrenelim.

Pamukkale Travertenleri

Türkiye’nin tarihi ve doğal güzellikleri konusuna travertenler ile başlayalım. Travertenler hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sayfasında şu bilgilere yer verilmiştir:

Travertenler yaratan karstik alanlardan çıkan sular; bünyesindeki kireç çözeltisi, genellikle beyaz renkte ve pamuk balyalarını andıran kalker tüflerini, Pamukkale travertenlerini oluşturmaktadır.

Pamukkale termal suyunun tedavi edici özelliği, çok eski çağlardan beri anlaşılmış, yüzyıllar sonra şifa niteliği bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Kaynaklar etrafında dini ayinler yapılmış, şenlikler düzenlenmiş, büyük devlet adamları ve zengin kişiler antik dönemde tedavileri için Hierapolis’e gelmişlerdir.

Efes Antik Kenti

Efes Antik Kenti hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Müze Kart sayfasında şu bilgilere yer verilmiştir:

Antikçağ’ın Anadolu başkenti Efes son derece görkemli bir metropolis. Eşsiz mimari eserleri binlerce yıldır ayakta olan bu mega antik şehir, Dünya Miras Listesi’ne de girdi. Anadolu’nun ana tanrıça (Kybele) geleneğine dayalı, antik dünyanın yedi harikasından Artemis Tapınağı’nın da Efes’te olması önemini artırıyor. Efes Örenyeri’nde başta Hellenistik ve Roma olmak üzere; farklı uygarlıklara ait üst düzey kentleşme, mimarlık ve din tarihinin simgeleri bulunuyor.

Efes, tarih öncesinden başlayarak Hellenistik, Roma, Bizans (Doğu Roma), Beylikler ve Osmanlı Dönemleri boyunca kesintisiz yerleşim gördü ve her zaman politik ve ticari bir merkez oldu. M.Ö. 7000 yıla kadar uzanan tarihi boyunca bilim, kültür ve sanatta önemli rol oynayan Efes, antik dünyanın en önemli metropollerinden. Doğu ile Batı (Asya ve Avrupa) arasında başlıca kapı ve önemli bir liman kentiydi. Bu konumunu hiç kaybetmeden gelişmeyi sürdürdü.

Yılda ortalama 1,5 milyon ziyaretçi ağırlayan antik kentteki kazıların geçmişi 125 yıla yaklaşıyor. Henüz tamamı ortaya çıkarılamayan Efes, Anadolu arkeolojisine yeni boyutlar kazandırmaya devam ediyor.

Kapadokya

Kapadokya’ya dair Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sitesinde şu bilgilere yer verilmiştir:

Kapadokya bölgesi, doğa ve tarihin dünyada en güzel bütünleştiği yerdir. Coğrafik olaylar Peribacaları’nı oluştururken, tarihi süreçte, insanlar da, bu peribacalarının içlerine ev, kilise oymuş, bunları fresklerle süsleyerek, binlerce yıllık yaşlı medeniyetlerin izlerini günümüze taşımıştır.

Roma İmparatoru Augustus zamanında Antik Dönem yazarlarından Strabon 17 kitaplık ‘Geographika’ adlı kitabında (Anadolu XII,XIII,XIV) Kapadokya Bölgesi’nin sınırlarını güneyde Toros Dağları, batıda Aksaray, doğuda Malatya ve kuzeyde Doğu Karadeniz kıyılarına kadar uzanan geniş bir bölge olarak belirtir.

Bu günkü Kapadokya Bölgesi Nevşehir,Aksaray, Niğde, Kayseri ve Kırşehir illerinin kapladığı alandır. Daha dar bir alan olan kayalık Kapadokya Bölgesi ise Uçhisar, Ürgüp, Avanos, Göreme, Derinkuyu, Kaymaklı, Ihlara ve çevresinden ibarettir.

Sümela Manastırı

Türkiye’nin tarihi ve doğal güzellikleri konusuna Sümela Manastırı ile devam edelim. Sümela Manastırı hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Müze Kart sayfasında şu bilgilere yer verilmiştir:

Trabzon’un Maçka İlçesi’ndeki Sümela Manastırı, Altındere Vadisi’ndeki Karadağ’ın yamacında sarp bir kayalığa inşa edilmiştir. Dağa yapışmış gibi görünen manastır, yaslandığı doğanın güzelliğiyle nefes keser. Tam adı Panagia Sumela (Sümela Meryemi) veya Theotokos Sumela ancak “Meryem Ana” diye de biliniyor. Denizden 1150, vadiden 300 metre yüksekteki bu Rum Ortodoks manastır ve kilise kompleksi, UNESCO “Dünya Kültür Mirası Geçici Listesi”nde yer alıyor. Bölgenin en önemli manastırı Sümela, keşiş yetiştiren bir okuldu. Mucize gerçekleştirdiğine inanılan bir ikona muhafaza ettiği çok kutsaldı. Adını Yunanca’da “siyah” anlamındaki “melas”dan aldığı sanılıyor, zira Karadağ’ın eski ismi da Mela. “Stou Mela” ise “Mela’daki” demek. Karadeniz Rumlarının en önemli hac yeri olan şifalı ayazmasıyla ünlü Sümela, her yıl yüz binlerce ziyaretçi ağırlıyor. Eylül 2015’te başlayan yaklaşık 3,5 yıl süren restorasyon ve çevre düzenlemesinde su kemerleri ve manastıra çıkan merdivenler kullanılır hale getirildi. Yaklaşık 4 bin ton kaya temizlendi ve 300 metrelik yürüyüş yolu düzenlendi. Ayrıca “Cennet ve Cehennem” ve “Ölüm ve Yaşam” tasvirli fresklerin olduğu gizli geçitle ulaşılan bir şapelin yanı sıra, “Çile Odası” ve ileri karakol görevi yapan “Gözetleme Şapeli” de ortaya çıkarıldı.

Nemrut Dağı

Nemrut Dağı hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Müze Kart sayfasında şu bilgilere yer verilmiştir:

Nemrut Dağı yamaçlarındaki olağanüstü güzellikteki anıtsal heykeller, Adıyaman’ın Kahta İlçesinde bulunur. Helenistik Dönemin bu görkemli kalıntıları, 2206 metre yükseklikte Nemrut’un Doğu, Batı ve Kuzey teraslarına yayılarak harikulade bir manzara oluşturur. Kommagene Kralı I. Antiochos’un tanrılara ve atalarına minnetini göstermek için kireç taşı bloklarından yaptırdığı iyi korunmuş 8-10 metrelik heykeller, 1987 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alındı. Kommagene olarak anılan bölgede I. Mithradates tarafından kurulan bağımsız krallık, oğlu I. Antiochos (M.Ö. 62-32) döneminde önem kazandı. M.S. 72 yılında Roma’yla savaşın kaybedilmesince bağımsızlık sona erdi.

Heykeller Helenistik, I. Antiochos’un, annesinin Hellen, babasının ise Pers soyundan gelmesinden dolayı Batı ve Doğu arasında köprü oldu. Kommagene Krallığı’nın tarihten silinmesiyle yaklaşık iki bin yıl boyunca yalnızlığa terk edildi. Müze-i Hümayun (İmparatorluk Müzesi) Müdürü Osman Hamdi Bey 1883’te bir ekiple Nemrut’ta çalıştı. 2. Dünya Savaşı’nın ardından Amerikalı arkeolog Theresa Goell ve Alman Karl Doerner; kazı, araştırma ve inceleme yaptı. Doğu ve Batı Terasları’nda Antiochos ile tanrı ve tanrıça heykellerinin yanı sıra aslan ve kartal heykelleri bulunur. Batı Terası’nda aslanlı bir horoskop yer alır. Güneşin doğuşunun izlendiği Doğu Terası kutsal merkez olduğu için en önemli heykel ve mimari kalıntılar buradadır. Yaklaşık 10 metrelik tahtlarda sıra halinde oturmuş kral ve tanrı heykellerinin yüzü güneşe doğru bakar.

Hattuşa

Hattuşa’ya dair Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın sitesinde şu bilgilere yer verilmiştir:

Günümüzden 5 bin yıl öncesine ait kültürel verilere rastlanan Boğazkale’de, ilk organize devleti kuran Hititlerin, ilk başkenti Hattuşa bulunmaktadır. Hattuşa Anadolu’nun kalbinde, UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası Listesine alınmış ülkemizdeki 9 değerden biridir.

Hitit uygarlığı en az Mısır Uygarlığı kadar eski ve zengin bir uygarlıktır. Hititlerle Mısırlılar arasında yapılan Kadeş Antlaşması metin tabletleri Boğazkale’de bulunmuştur. Ayrıca, Hattuşa’nın en büyük ve etkileyici kutsal mekanı, şehrin dışında yeralan, yüksek kayalar arasında saklanmış Yazılıkaya Kaya Tapınağı’dır. Tapınak’ta 90’tan fazla tanrı, tanrıça, hayvan ve hayal ürünü yaratıklar kaya yüzeyine işlenmiştir.

Boğazkale İlçesi , Sungurlu İlçesine bağlı bir bucak merkezi iken ; 1987 yılında yörenin turistik durumu dikkate alınarak ilçeye dönüştürülmüş ve Çorum’a bağlanmıştır. İlçe olmadan önce; Boğazköy ismini taşıyan yerleşim yeri, Çorum İlinin 82 km güneybatısındadır.

Hattuşa ve Yazılıkaya’nın keşfi 1834 yılında olmuştur.1835-1894 yılları arasında çeşitli yabancı arkeologlar tarafından ferdi çalışmalar yapılmış ; 1904 yılından itibaren ise Alman Doğu Kültürleri Araştırma Merkezi tarafından kazı çalışmaları başlatılmıştır. 1939 yılından bu yana da kazılar, aralıksız olarak devam etmektedir.

Boğazkale; Hattuşa ve Yazılıkaya ören yerleri 02.10.1998 tarihinde Milli Park olarak ilan edilmiştir.

Ani Ören Yeri

Türkiye’nin tarihi ve doğal güzellikleri konusunu Ani ile bitirelim. Ani hakkında Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın Müze Kart sayfasında şu bilgilere yer verilmiştir:

Türkiye-Ermenistan sınırındaki Ani arkeolojik alanı, 2016 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne kaydedildi. Kars’ın 44 kilometre doğusunda Ocaklı köyü bitişiğindeki Ani, “İpek Yolu üstündeki 100 bin nüfuslu Krallar Diyarı” olarak da bilinir. Çağlar boyu farklı kültür ve uygarlıklara beşiklik etmesiyle tarihe geçmiştir.

Ani, önemini Arpaçay ve Alacasu vadilerine hakim yüksek bir kayalığa kurulu güvenlikli konumuna borçludur. İpek Yolu’nun Anadolu’daki ilk konaklama merkezi olduğu için, aynı zamanda ünlü bir ticaret merkezidir. Zengin ve kozmopolit bir Ortaçağ kenti olarak bilinen Ani’nin en eski tarihinin M.Ö. 5000 yıllarına uzandığı düşünülür.

Türkiye Ermenistan sınırını oluşturan Arpaçay nehri, aynı zamanda Ani’yi doğudan sınırlar. 78 hektarlık bir alanda, volkanik tüf tabakasına kurulmuş kentin en yüksek kesiminde ilk kez Urartular’ın yerleştiği iç kale bulunuyor. Dörtgen ve daire planlı çok sayıda burçla güçlendirilmiş surların uzunluğu 4 bin 500 metre, yüksekliği ise 8 metre kadardır. Sur içindeki Ani antik kentinde bazıları iyi durumda olan cami, kilise, hamam, saray, kervansaray ve köprü gibi 21 adet yapı yer alıyor.

Üstünde kükreyen bir aslan kabartması ve Manuçehr tarafından koydurulan kitabenin bulunduğu Orta Kapı (Aslanlı Kapı) yedi girişi bulunan kentin görkemli kapılarından biridir.