Köyün bütün çocukları duydukları boru sesiyle heyecanlandılar. Hepsi evlerinde, sokakta ve bahçelerde dikkat kesildiler. Tepeden gelen ikinci boru sesiyle, hep birden; ‘Bu Bilge Dede’ diye bağırıştılar. Fakat hiçbir şey anlamamışlardı çünkü bugün masal günü değildi.
Bütün çocuklar dışarı çıkmış, tepeye doğru bakıyorlardı. Tepede elinde borusuyla duran Bilge Dede’yi gördüler. Bilge Dede boruyu tekrar ağzına götürüp, üçüncü kez ve uzunca çalınca hepsi birden telaşlanarak tepeye doğru koşmaya başladılar.
Tepeye köyden yüz metrelik bir yokuşla çıkılıyordu. Oraya ulaştıklarında, Bilge Dede’nin yardımcısı diğer çocukları da gördüler. Alaz, Deniz, Eren, Zeynep ve Dilan tepeye çıkan çocukları karşılıyordu. Tepedeki düzlükte birçok masa tek tek ama birbirlerine yakın bir şekilde dizilmişti. Masaların boyu, çocukların rahatça ulaşabileceği kadar küçüktü ve üzerlerinde çıtalar, raptiyeler, ipler ve renk renk kâğıtlar vardı.
Bilge Dede; ‘Çocuklar’ dedi, ‘Artık bahar geldi, havalar ısındı Şimdi öğrenme ve oynama zamanı. Masalarınızdaki aletlerin ne işe yaradığını merak ettiğinizi biliyorum. Bugün hep beraber uçurtmalar yapacağız ve işimiz bittiğinde uçurmaya başlayacağız. Her çocuk kendi yaptığı uçurtmayı evine götürebilir. Unutmayın yaptığınız her şey aklınızı ve kalbinizi gösterir. Bu yüzden elinizden geldiğince güzel uçurtmalar yapın.’
Çocuklar çok heyecanlanmışlardı ve bir an önce başlamak için sabırsız sesler çıkarmaya başlamışlardı.
‘Unutmayın’ dedi Bilge Dede, uçurtmayı uçurmak kadar yapmak da güzeldir. ‘Maymununuzun sözünü dinleyip, sakın acele etmeyin.’
Ufak tefek bir çocuk elini kaldırarak ayağa kalktı ve; ‘Ama Bilge Dede uçurtma yapmayı bilmeyenler ne yapacak?’ diye sordu.
Bilge Dede; ‘Onu da düşündük’ dedi ve devam etti, ‘Burada görevli arkadaşlarınız var. Sizlere yardım edecekler. Haydi, başlayın’ dedi.
Bütün çocuklar, masaların üzerindeki alet ve araçları ellerine alıp, çıtaları yontmaya, çakmaya, kâğıt ve iplerden uçurtma kuyrukları yapmaya başladılar.
Yardım isteyen çocuklara, görevli çocuklar yardım ettiler. Deniz, çıtaların birbirine nasıl çakılacağını gösteriyor, Eren de çıtaların boyunu nasıl ayarlayabileceklerini anlatıyordu. Dilan, ip ve kâğıtlardan nasıl kuyruk yapılacağını, Zeynep ve Alaz ise kâğıtların nasıl kesileceğini ve çıtalara nasıl geçirileceğini gösteriyorlardı. Herkes birbirine yardım ediyordu.
Küçük çocuklardan biri o kadar büyük bir uçurtma yapmıştı ki, uçurtma havalandığında çocuk da onunla birlikte havalanmaya başladı. Herkes korkuyla bağırmaya başladı.
Bilge Dede görevli çocuklara; ‘Koşun çocuklar’ diye bağırdı.
Uçurtmayla sürüklenen çocuk tepenin en yüksek noktasına doğru hızla gitmeye devam ediyordu. Aşağısı uçurumdu. Alaz’la Deniz uçarak sürüklenen çocuğun bacaklarını yakalayıp, tuttular ama uçurtma uçmaya devam ediyor, çocuklar da onunla birlikte köye doğru uçuyorlardı. Fakat giderek alçalmaya başlamıştı. Sonunda köydeki bir evin çatısına iniş yapmayı başardılar. Çocuklar sağ salim kurtulmuştu. Tepedeki çocuklar, kurtulan çocukları alkışlayarak aşağı inmeye başladılar. Bilge Dede gelip, evin çatısındaki çocukları aşağı indirdi ve cesaretlerinden dolayı Alaz ve Deniz’i güzel bir uçurtmayla ödüllendirdi.
Uçurtmalar günlerce gökyüzünü süslemeye devam etti.