Yalvaç Abi ile büyüyen kuşaklar…
Her çocuk belki bilinçli, belki de bilinçsizce bir Yalvaç Ural eseriyle karşılaşmıştır. O bilmeceleri, hikayeleri, çıkardığı kitaplar, tiyatro oyunlarına çevrilmiş eserleri, dergileri, klarneti, yuvarlak gözlükleri ile bir dönem mutlaka her çocuğun hayatına girmiş ve oyun arkadaşı olmuştur.
Yalvaç Ural Polonya Gülümseme Nişanı sahibi ilk ve tek Türk, eserleri Çingene’ce dahil bir çok dile çevrilmiş, 6 Nokta ile birlikte Körebe adında bir dergiyle görme engelli çocuklara ulaşmayı bile denemiş… Kullandığı dilin evrenselliğiyle eserleri dünyaya açılmış, kahramanları büyümüş ölümsüzleşmiş ve bir bakmış herkesin Yalvaç Abisi olmuş…
Popüler kültürün etkisinde kalmadan çocuk kahramanları yaratarak dünya çocuklarına ulaşmayı başaran Yalvaç Ural’ı bu sıcacık röportajla daha yakından tanımaya ne dersiniz?
Gazeteciliğe geçiş hikayeniz biraz ilginç. Bize bundan bahseder misiniz?
Ben müzisyendim. Gitar çalardım, şarkı söylerdim, şiirler yazardım. Gitarı ilk öğrendiğim kişi Fikret Kızılok’tur. Cahit Berkay oldukça yakın arkadaşımdı. 8 seneyi kapsayan bir dönemde profesyonel olarak müzikle uğraştım. Tembel Tenekeler Orkestrası diye adlandırdığım bütün üyeleri ya bütünlemeye kalmış ya da bazıları belge almış kişilerden oluşan bir grubumuz vardı. İyi bir öğrenci değildim, babam bir dönem burnu sürtsün diye beni bir tekstil fabrikasında, boyahaneye verdi. Gece müzik yapar gündüz fabrikaya gider hafta sonları da gitar dersleri de verdim.
16 yaşında edebiyatla uğraşmaya, şiirler yazmaya başladım, dergilere gönderirdim. Memur bir ailenin çocuğu olarak büyüdüm, sürekli yaşamımız oradan oraya tayin edilerek geçti. Annem öğretmen babam TMO’da müdürdü. Çok farklı yerlerde yaşadığım için sürekli yeni arkadaşlar edinip kaybederek yaşamımda, özlem, sevgi birbiriyle iç içeydi
Askerde bandoda saksofon çalmayı öğrendim. Bando çok farkıdır, 2 yıllık bir konservatuar olarak düşünebilirisiniz. Askerden sonra da müziğe devam ettim. Sonra Ülkü Tamer ve birçok yazar ile tanıştım. Çocuk edebiyatı çok ilgimi çekmeye başladı, yetişkinler için yazdıklarım çeşitli yerlerde yayınlanıyordu. Ülkü Tamer şiir kitabım Sincap’ı bastı, arkasından bir çok ödül gelince 77-78 yıllarında çocuk edebiyatına başladım. Daha sonra bu televizyon programları, diziler, dergiler şeklinde devam etti.
Müzik alanında yetenekli olmama rağmen farklı yerlerde yaşamanın verdiği hikayeler birikti ve edebiyata daha fazla ağırlık vermeme neden oldu. Mesela Çingene çocuklar için yazdığım öyküler Uzunköprü’de yaşadığım dönemde kafamda oluşmuştu. Boya fabrikasında çalışmam, çalışan küçük çocuklar da bu durumu etkilemiştir, çünkü farklı insanlar tanıma, farklı olaylar görme şansı yakalıyorsunuz.
Polonya gülümseme Nişanı unvanınız var. Biraz bahsedebilir misiniz?
Polonya Gülümseme Nişanı ve Şövalye ödülü hayatını çocuklara adayan insanlara veriliyor. Bu bir yarışma değil, başvuruda bulunmuyorsun. Bu ödül çocuklardan oluşan bir kurul tarafından verildiği için Nobel’den daha önemli bir ödül.
Tabi ki, mesela benim birçok sevilen kitabım, ‘Müzik Satan Çocuklar’ bunun göstergesi. Hala müzikle ilgili yapmak istediğim projelerim var. En basiti; bir dergi ile çocuklara mızıka armağan etmek isterim. Mızıka dünyada en vazgeçilmez enstrümandır ve kız erkek her çocuğa seslenir. Lirik, büyülü bir sesi vardır.
Yüzüklerin efendisi ve Harry Potter filmlerine karşı yazılarınız yayınlanmış. Son zamanlarda dünya üzerinde oldukça yaygın olan bu tür eselerin çocuklara katkı sağlayacağını düşünüyor musunuz?
Globalleşme adı altında, ulusal kültürün yok olduğu, ülke kültüründen vazgeçtim mozaik kültürün bile kaybolup gittiği bir akım var. Bunu yapanlar son derece bilinçli ve bilerek, para kaygısıyla yapıyorlar. Karakterler üretip, bu karakterlerin eşofman, terlik, pabuçlarını satarak, tamamen para kaygısıyla bir pazar yaratıyorlar.
İngiliz kültüründe şatolar, korku, cinayetler var. Ebeveynler çocuğum hiç kitap okumadı ama Harry Potter’i okudu gibi cümleler kuruyorlar ama ben buna hiç inanmıyorum. Çünkü hayatı boyunca hiç kitap okumamış bir çocuk 600 sayfalık bir kitabı okuyamaz, kitaplar çocukların okuyabilmesi için ince basılıyor. Bu kitapta Kemalettin Tuğcu’nun, Oliver Twist’in karakterleri var aslında. Öksüz, kimsenin sevmediği çocuk, hain kötü davranan aile bireyleri gibi figürler kullanılıyor.
Gerçek kahramanlar ölümsüz olmalıdır. Burada kahramanların ölümlü olması 2 sene sonra pazara yeni bir tişörtün, oyuncağın gireceği habercisi. Dolayısıyla yalnızca yüksek bütçeler düşünülüyor. Dikkat edin mesela son zamanlarda bir spor dalı insanlar arasında yaygınlaşıyorsa, tüketilmesi gereken bir malzemesi mutlaka vardır, bu kahramanlar da bunun gibi yalnızca tüketime dayalı, ölümlü, bir gün unutulacak ve yerine yenisi gelecek.
90’lı yıllarda 3 boyutlu gözlükler takılarak okunan bir bilmece kitabınız vardı. O zamanlar 3 boyut mucizevi bir icattı. Şimdi çocuklar bir çok filmi, çizgi filmi 3D teknolojisinde izleme imkanına sahip. Kısa sürede hızla ilerleyen teknoloji karşısında önerileriniz nedir?
Bu 20 sene önce de vardı. Yurtdışında böyle çizgi romanlar basılıyordu. Ben o gözlüklerin plastiklerini Almanya’dan getiriyordum. Çocuklar fenomen, akıl almayacak, sihirbazlık gibi şeylerden hoşlanıyorlar. Bende yapabilirim bir gün ama şimdi ne olduğunu anlayamadım gibi bir izlenime kapılıyorlar. Bu her zaman onlara ilginç geliyor. Bu konuda ters okuma, dizleksi gibi çalışmalarım da oldu. Hala yapmaya düşündüğüm projeler de var.
Salyangoz beslediğiniz doğru mu?
Kızım Burcu bir gün bana bir salyangoz kabuğu getirdi. Ona içinde canlı olduğunu anlattım çok şaşırdı ve onu bir yoğurt kasesinin içinde içine taşlar, otlar koyarak besledik. Aslında iyi bir gözlem yapabilmek için canlıları yakından izlemeli, onları evinizde besleyerek yaşamlarını incelemeli ve onları tanımlamalısınız.
Rahmi Koç Müzesi’nde sizin koleksiyonunuz olan oyuncaklar sergilenmiş. Bu oyuncakları toplama süreciniz nedir? Böyle bir sergi açma fikri nasıl oluştu?
Küçükken kutu gibi bir çantam vardı. İçinde kitaplarım, sapanım, misketlerim, oyuncaklarım dururdu. Bir tane bile kaybım yoktur, onları bilinçli bir şekilde bir yere taşıdım. Çocuk dergilerinden kalma promosyon ürünleri de biriktirmiştim. Bunları bir araya getirdik, Rahmi Koç Müzesi’nde sergiledik. Dünyanın her yerinde oyuncaklarda çocukluğun tarihinin gizli olduğunu savunurum. Çünkü o oyuncaklar bir dönemi büyütmüştür ve bir ülkenin gelişmemişliğinin altında oyuncaklar saklıdır.
Yetişkinler için 4 tane kitabınız varken, yüze yakın çocuk kitabınız basıldı. Yetişkinlere müdahale etmek zor mu, yoksa bir bireye büyürken mi müdahale etmeyi seçtiniz?
Yetişkin şiirleri, yazıları yazanlar birçok yerde yerini alırken, çocuk edebiyatıyla uğraşanlar çocuk mocuk diye geçiştirilir. Bunun böyle olmadığını bilen ve hayatlarının belli dönemlerinde çocuk edebiyatı ile uğraşmış, Aziz Nesin, Yaşar Kemal gibi önemli isimler vardır. Yetişkin edebiyatı siyasal yaşamla şekillenir her döneme, gruplara yenici, gerici, ilerici gibi kanallara sokulur. Ama çocuk edebiyatını da böyle bir biçimlendirmeye sokamazsınız. Ağaçların dallarını budayıp meyve almak herkesin yapacağı iştir. Fideyi, büyütmek, onu korumak herkesin yapacağı iş değildir. Çocuk dünyası çok farklıdır. Çocuklar her şeyi olduğu gibi görür ve öyle algılar. Erişkinler öyle değildir.
Görme engelli çocuklar için körebe adlı bir dergi çıkartmışsınız. Bu dergiden bahseder misiniz?
Kitaplarım benim bile sayısını hatırlayamadığım birçok dile çevrildi. Tüm çocuklara ulaşmak her zaman isteğim oldu. Böyle yola çıkarak Körebe adında bir dergi çıkarttım. Ne yazık ki kimse duyarlı davranmadı ve sponsor bulamadığımız için dergimiz kapandı.
Ebeveynlere çocuk yetiştirme konusunda tavsiyeleriniz var mı?
Çocuğa önüne gelen her kitabı almak, özellikle modalarla yönlendirilmiş kitapları almak doğru değildir. Kitabın çizimi, yazımı, kalitesi önemlidir. Aileye vereceği yönlendirme, çocuğun kafasında kalacaklar önemlidir. Doğru kitap okumamak bir taş kadar insanı yaralar.