Seçici kurul üyesi , Günışığı Kitaplığı Yayın Yönetmeni Müren Beykan , Zeynep Cemali Öykü Yarışması 2012’ye dair değerlendirmesini sundu:
Öğrencileri, okumanın yanı sıra, yazmaya davet eden yarışmanın bu yılki teması, “hoşgörü”ydü ve öğrencilerden, Cemali’nin Patenli Kız romanındaki bir cümleden; “Ona duyduğum öfke çoktan uçup gitmişti.” cümlesinden yola çıkarak, 2 sayfalık öyküler yazmaları istenmişti.
Mayıs ayında Günışığı Kitaplığı’na 170 dolayında öykü ulaştı. Geçen yılki gibi, bu öykülerin de üçte ikisi özel okullardan, üçte biri devlet okullarından öğrencilere aitti.
Seçici kurulun değerlendirme dosyasına giren öykülerin sınıf seviyelerine göre dağılımı, geçen yıl aşağı yukarı eşitti. Yani, yarışmaya 6, 7 ve 8. sınıflardan eşit ilgi söz konusuydu. Ancak bu yıl, 6. sınıflar en yüksek oranda katılırken, SBS yorgunluğu içindeki 8. sınıfların görece az sayıda öğrenciyle temsil edildi. Bu, bir bakıma, edebiyata karşı daha nitelikli bir ilginin oluşacağı yaşlarda, çocukların okuyup yazmaktan uzaklaştırıldığını belgeliyordu.
Öte yandan, yarışmaya katılan öğrencilerin ancak dörtte birini erkek öğrenciler, geriye kalan büyük çoğunluğu, kız öğrenciler oluşturuyordu. Geçen yıl da aynı sonuç vardı.
Yine, ülkenin hemen her köşesinden öğrenciler yarışmaya katıldı. Bu sefer, Adana’dan, Trabzon’dan, Balıkesir’den, Tekirdağ’dan, Mersin’den, Antalya’dan, Diyarbakır’dan katılımlar oldu. Abartılı nüfusuyla başı çeken İstanbul’dan 60’ın üstünde öykü; Ankara’dan ve İzmir’den de yaklaşık 30’ar öykü geldi.
Bu yaşların abartılı ergen duygusallıkları doğal olarak, öykülere güçlü biçimde yansımıştı.
18 öyküde ölüm, 19 öyküde hastalık, 19’unda yoksulluk, 5’inde de anne baba ayrılığı konusu işlenmişti. Dikkati çeken, yoksulluğu en çok 6.sınıflar ele almışken, ölüm ve hastalığı en çok 8. sınıfların işlemiş olmasıydı. Öyküsünde bedensel sakatlığa yer veren 8 öğrenciden 4’ü tekerlekli sandalyeli kahraman seçmişti, biri de otizmliydi. Önemli bir ayrıntı daha: Sınav derdini işleyen 5 öykü de 7’lerden geldi. 6’larda bu temada bir öykü yazılmamıştı. 8’lerdense, sınav bir tek öyküde konu edilmişti. Belli ki, 7. sınıflarda sınav gerginliği başlıyor, kaygılar artıyordu. Acılara düşmek hali olarak: ebeveyn ölümü, trafik kazası, yetimhane, dayak, kavga ve savaş vardı. Bu sefer özellikle 6. ve 7. sınıfların öykülerinde, baba dayağı başta olmak üzere şiddet görme ve kavga etme işlenmiş; 8.sınıflardaysa 2 öyküde savaş konusu seçilmişti.
Kimileri, farklı olana anlayış göstermeyi Mevlana‘nın hoşgörü söylemiyle ilişkilendirmişti. Bir grup öğrenci de, azınlıklara hoşgörü temasını yazmaya çalışmıştı ve ana akım yargıların tuzağına düşmekten uzak duramamış, hoş görene ölçüsüz ve yanlış bir büyüklük, bir yücelik atfeden, resmi “hoşgörü” söylemini yansıtmışlardı. Hırsızlık yapan karakterler 12 öyküye girmişti. Hasta kardeşi için meyve çalan da, oyuncağı çok sevdiği için fark etmeden cebine atan da vardı. En çok ilgiyi çeken de, yaş grubunun ana ilgi odağı – gönül hırsızlığıydı. En az 6 öyküde, arkadaşının aşkını çalan yakın arkadaş vardı.
Bunca öykü arasında, yalnızca 5’inde cep telefonu kullanılıyordu. Yalnızca 6’sında bilgisayar kullanılıyordu ve bunlardan 2’sinde sosyal ağlara değiniliyordu.
Yazmak için klavye başına geçen öğrenciler, biçimsel olarak klasik yazarlarımız gibi yazmayı yeğliyor, içeriksel açıdansa iyilik duygularıyla, evrensel ya da kültürel değerlerle yol alıyorlardı. Ancak, öğretmenlerin bazı okullarda çocukları fazlaca yönlendirdiği, hatta baskı yaptığı düşünüldü: Bazı öyküler, adeta mottolarla, derslerle sonlandırılmış, bazısında illa ki doğruluk adına, ahlakçılık adına, şematik kurgular yapılmıştı.